​​​​​​​Sizi gidi kafatasçılar sizi!
Geçtiğimiz günlerde Başkan Erdoğan’ın “Ne derseniz deyin, bu ülkede insanların yaşam biçimiyle uğraşan sadece bu faşist CHP zihniyetine mahsustur. Türkiye’de sadece bu faşistler, insanları içki içenler-içmeyenler, başı örtülüler- başı açıklar, sakallılar- sakalsızlar diye ayırır” şeklindeki sözlerine özellikle CHP tarafından büyük tepki doğmuştu. Ancak yüzyıl geçse de kafa aynı kafa, CHP yine bildiğimiz CHP. Buyurun tarihsel geçmişe bir göz atalım!
CHP’li Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un: “Türk, bu ülkenin yegâne efendisidir, yegâne sahibidir. Saf Türk ırkından olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi ve köle olma hakkı… Dost, düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bile.” Şeklindeki ırkçı, din ve dindar insanlara karşı konuşmaların ve uygulamaların yoğun olduğu 1935 yılının kavurucu bir yaz günüydü. Adalet bakanı bu kafadaysa diğer bakanları varın siz düşünün.
Ankara’dan İstanbul’daki Süleymaniye Külliyesine üç kişi geliyor; “Türk Tarihini Araştırma Kurumu üyeleri Hasan Ferit Çambel, Afet İnan ve Şevket Aziz Kansu” Mimar Sinan’ın mezarının kazmaya başlarlar.
1-2 metre kazdıktan sonra dağılmış bir iskelet ve sapasağlam bir kafatası bulurlar. Az değil, ölümden sonra tam tamına 347 yıl geçmiş. Antropolog Şevket Aziz Kansu, derhal fırçasıyla kafatasının tozunu toprağını temizler. Pergeli ve ölçüm aletleriyle oracıkta kafatasını ölçer. Kafatasının brakisefal ( yassı yuvarlak) olduğunu görünce, dönüp “Sinan Türk’tür, Sinan Türk’tür” diye çığlıklar atar.
O dönemlerde ölüsü ve dirisiyle 60 binden fazla insanın aletlerle kafatası ölçülmüştü. Dönemin CHP’li hükümeti, tüm bu kıymetli ve insanlığa büyük hizmetleri olacak ırkçı uygulamaları için de millet yiyecek ekmek bulamazken ciddi bir bütçe ayırmıştı. Heyete yardımcı olunması noktasında tüm bakanlıklara talimatlar yağdırmıştı.
Şevket Aziz Kansu, Mimar Sinan’ın kafatasının kurulacak bir antropoloji müzesine konulacağını söyler. Ama hiçbir zaman o müze kurulmuyor. Olan da Mimar Sinan’ın kafatasına oluyor, kafatası o günden beri de kayıp. Nerede olduğu bilinmiyor.
Kazıdan bir gün sonra kazıyı yapan heyet İstanbul’daki Florya köşkünde Atatürk’ü ziyaret ederler. Hep beraber akşam yemeği yerler. Yaptıkları işi Atatürk’e heyecanla anlatırlar. O gün Florya köşkünde Atatürk’ün tepkisi ne oldu bilinmiyor, bununla ilgili bir kayıt tutulmamış. Ancak Atatürk’ün “Türk Tarihini Araştırma Kurumuna, Sinan’ın heykelini yapınız. Gazi Mustafa Kemal” şeklinde iki satır talimat yazısı kayıtlarda mevcuttur.
Yıllar sonra yapılan restorasyonlarda Sinan’ın mezarı tekrardan açılır. Ancak o zaman kafatasının yerinde olmadığı kamuoyunca anlaşılır. Şevket Aziz Kansu’nun başka mezarları da açtığı hatta bazı Selçuklu hükümdarlarının dahi kafataslarını mezarlarından çıkardığı ifade ediliyor. Alaeddin Keykubat, Sultan ikinci Kılıçaslan gibi sultanların da kafataslarının nerede olduğu bilinmiyor.
Mimar Sinan’a ait yüzlerce şaheser var ama yetmiyor. Damarlarında illa Türk kanı dolaşsın istiyorlar. Peki, Sinan Ermeni çıksaydı ne olacaktı? Çok merak ediyorum “Şehzadebaşı, Süleymaniye ve Selimiye Camilerine” bomba döşeyip, havaya mı uçuracaklardı? Oysa Sinan ne olursa olsun bu topraklarda doğmuştu. Kayseri Ağırnas doğumluydu. Ve bu topraklarda ölümsüz şaheserler bırakarak ölmüştü.
“Türkler, ırk itibarıyla brakisefal yani yassı yuvarlak kafalıdır. Mimar Sinan’ın kafatası muayenesinde brakisefal yani ırksal olarak da Türk olduğu meydana çıkmıştır” manşetleriyle dönemin Cumhuriyet gazetesi dahi tarihsel misyonunu dönemin CHP’sine uygun bir şekilde yerine getirmişti.
2016 yılında dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu “Tarihimizdeki bu kara lekeyi temizleme görevini yerine getireceğiz” diyerek Mimar Sinan’ın kafatasının bulunması için müsteşarına inceleme talimatı vermişti.
Mimar Sinan gibi tarihsel dâhimizin, Alaeddin Keykubat, Sultan ikinci Kılıçaslan gibi hükümdarların kafataslarına mezarları çok görülmüş. Bu CHP mirasıyla ne kadar övünsek azdır. Ölülere bu insanlık dışı muameleleri yapanlar sağlara kim bilir neler yapmışlar?
Güya bilim adamlarımızın kafatası avına çıktığı bu dönemde gariban Anadolu halkının bir dilim ekmeğe dahi muhtaçlığı vardı. Millet ekmek derdinde adamlar kafatası ölçme peşinde.