​​​​​​​Sivil polislerimiz eğitimden geçmeli
Geçenlerde İstanbul’un Eminönü semtinde, Sirkeci durağından tramvaya bineceğim. Polisin biri önümü kesti, “Bakar mısın dayı” dedi. Bu hitap şekli beni adeta şok etti. Üstelik o gün bazı resmi toplantılara katıldığım için üzerimde takım elbise - kravat vardı. Üstüme alınmamak adına sağıma soluma baktım. Bir daha seslendi “Sana diyorum dayı, kimliğini gösterir misin” dedi. Tepemden aşağı kaynar sular inmiş gibi oldu. “Ben dayı değilim dedim, sen nerede bulunduğunun farkında mısın? İstanbul’un merkezindesin. İnsanlara bu şekilde hitap edilmez. Önce nasıl hitap etmen gerektiğini öğren” deyince beni polis merkezine davet etti. Kendimi tanıtmam, gazeteci – yazar olduğumu söylemem de işe yaramadı. Yanındaki diğer polis ‘yapma, etme’ dese de o gün beni 1,5 saat uğraştırdı.
Bunu neden anlatıyorum. Geçmişte İnönü döneminde jandarmadan, sonraki dönemlerde de polisten çok çektik. Polise yetki verdiğinizde bunu sivil bir demokrasi anlayışı içinde, vatandaşa saygılı şekilde kullanmak yerine abartarak, aşırıya kaçarak kullanıyorlar. Olay insana saygı çerçevesinden çıkıyor, kafa göz yarmaya doğru gidiyor.
Şimdi yeni bir uygulama başlatıldı, havaalanı, tramvay ve metro durakları ile toplu taşıma yapılan merkezlerde üzerine polis yazısı geçirilmiş genç sivil polisler sürekli kimlik kontrolü yapıyorlar. Olayların önlenmesi, şüphelilerin yakalanması ve büyük çaplı bir eyleme meydan vermemek adına güzel bir uygulama.
Ancak bu sivil polislerin hırpani olmaması gerekiyor. Giyimlerine, kuşamlarına, saçlarına – sakallarına dikkat etmeleri gerekiyor. Sivil polisiz diye hippi bir görüntü çizmeleri şart değil. Yeni işe alınmış ve hizmete başlatılmışlarsa vatandaşa nasıl davranmaları, nasıl konuşulması gerektiği konusunda bir hizmet içi eğitimden geçirilmeleri gerekiyor. İnsana saygı esas olmalıdır. Önüne gelen herkesi değil, bir kenarda durup şüphelendikleri kişileri kontrol etmeleri gerekiyor.
Genel anlayış şöyledir. Beline silahı takan aslan kesilir. Bu genç arkadaşlar da aynı şekilde, genellikle grup halinde kalabalığın önünü kesiyorlar, şüphelendiklerini değil çoğunluğu sorguluyorlar. İçişleri Bakanlığı’nda şimdiye kadar görev almış sivil düşünceye en fazla saygı duyan kişi bulunduğu halde, şehir merkezlerindeki bu görüntü bir polis devleti süsü verebilir.
Batıdan örnek vermek gerekirse Almanya’da sivil halkın içinde polisi ve askeri göremezsiniz. Halkın günlük yaşamı kendi akışı içinde sürüp gider. Ama polisiye bir olay olduğunda da polis anında orada biter. Alman polisi Türk polisi gibi de değildir, çok acımasızdır.
Süleyman Soylu, son röportajında 10 bin taksiciyi denetlediklerini belirterek taksiciler konusunda belediyelere de yükleniyor. Halbuki kendisinin de ifade ettiği gibi trafik ve şehir içindeki polise ait bazı görevleri şimdiye kadar çoktan belediyelere devretmelilerdi. Bu konuda çok geç kaldılar. Trafik konusunun belediyelere devredilmesi polisi ciddi derecede rahatlatır.
Trafik bir emniyet meselesi değildir. Kurallar çerçevesinde belediyelerce de pekâlâ yürütülebilir. Türkiye’de sivilleşmeyi öne çıkarma konusunda en başta kafa yorması gereken kişi İçişleri Bakanıdır. Bu konuda kendisine güveniyoruz. Sadece elini biraz hızlı tutması gerekiyor.
Taksicilerin davranışlarının düzeltilmesi için de esnaf odalarının düzenli hizmet içi eğitim vermesi gerekiyor. Tüm bu eğitimlere rağmen hata yapan taksici varsa onlar da meslekten men edilmelidir. Uber meselesi ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, müşteriye saygılı bir profil çizdikleri konusunda sistemi kullanan herkes hem fikir. Sivil polislerden de, taksicilerden de aynı saygıyı beklemek Türk insanının hakkıdır.