​​​​​​​Adaletin Koruyucusu Olarak Liyakat
İdeal toplumun başı hakikat, gövdesi adalet, ayağı liyakattir. İstikameti hakikat belirler, adalet gözlerini oraya çevirir ve liyakat ise oraya vardırandır. Liyakat bu yönüyle adaletin de hakikatin de pratik zeminidir.
Adalet kul hakkına, liyakat emaneti ehline vermeye dairdir. Dolayısıyla kul hakkı liyakatten önce gelmektedir çünkü kul hakkı doğrudan ontolojik, liyakat ise metodolojik bir meseledir. Yine bundan dolayıdır ki kul hakkı içeriye ve içeriğe özgüyken liyakat dışarıya ve biçime aittir. Her iki durumda da doğru davranıldığında bir tahkimat, yanlış davranıldığında ise bir ifsat söz konusudur. Her iki durumda da doğru davranmak kul hakkına riayet, emanetin ehline teslimidir. Mefhumu muhalifinden hareket edilirse de yanlış davranmak kul hakkı yeme ve emaneti ehli dışında birine teslim etmektir. Burada adaleti liyakate öncelikli kılan husus, adaletin yukarıdan aşağıya, liyakatin ise hem aşağıdan yukarıya hem de yukarıdan aşağıya yönelik oluşudur. Adalet zorunlu olarak liyakati doğurur ama liyakat her durumda adaletin sağlanması anlamına gelmeyebilir. Adaletin istisna barındırmamasına karşın liyakatin bazı istisnaları barındırması da yine yukarıdan aşağıya inen ile aşağıdan yukarıya bakan arasındaki farktır. Haddizatında adalet güneşe dairken liyakat ona muhatap olan varlıklara dairdir. Güneş; ışığını hiçbir yüzeyden sakınmama içgüdüsüyle hareket eder ve karanlıktan sorumlu değildir. Çünkü onun uğramadığı yerden ziyade, kendini ona kapatanlar vardır. Liyakat nesnenin güneşle ilişkisidir. Her varlık ışıkla mesafesini kendisi ayarlar. Burada bir hak ediş ve etmeyiş söz konusudur. Hak ediş ve etmeyişin doğrudan muhatabı ise varlığın bizatihi kendisidir. Dolayısıyla adaletle kurulan ilişkide adalet bütün yüzeylere aynı mesafede iken liyakatle kurulan ilişkide liyakat kendi özünden, kendi hareketinden, kendi biçim ve gidişatından kaynaklı olarak bir hak etme yahut mahrum kalma mesafesi yaratır.
Adaletin istisna barındırmaması onun göreceli olmadığına yorulur. Liyakatin istisna barındırması ise değişkenleri bulunduğuna… Böylece liyakat sadece içerik uygunluğu, sadece biçim uygunluğu yahut her ikisinin iç içe geçtiği toplam bir uygunluk olarak da algılanabilir. Bir inanç sistemi, bir dünya görüşü, bir medeniyet, hatta bir devlet adalet konusunda kendisine mensup bireylerin hepsine eşit mesafede dururken liyakat meselesinde içeriğe özgü hak edişin yanı sıra güvenirlik, temsil gibi başka hususlar da devreye girebilir. Devletler bakımından mesleki liyakatin gerekli ama yeterli olarak algılanmamasının, onun yanına bir de güvenilirliğin eklenmesinin birincil sebebi bu olsa gerektir. Yine aynı şekilde ve bunun devamı olarak adaletin hiçbir kırılganlığa yahut adalet dışı sızıntıya tahammülü olmadığı halde liyakatin yer yer layık olmayışlara da uygun oluşunun sebebi yine budur. Dahası, adaletsizliğin mutlak bir çöküş anlamına gelmesine karşın liyakatsizliğin ancak bozulmayı ve kokuşmayı ima etmesinin altında da yine aynı gerekçe yatmaktadır. Haddizatında adalet devletin bizatihi kendisi ve omurgasıyla, liyakat ise onun uzantıları ve estetik dokusuyla ilgilidir. Dolayısıyla adaletsizlik devleti doğrudan ve aracısız çökertirken liyakatsizlik zamana yayılan bir bozulmayı ihsas eder ve bir ‘uyarıcı’ rolü yüklenir.
Elbette bütün bunlar liyakatin önemini azaltmaz. Adaletin öncelikli oluşu bireyden başlayarak topluma ve değerlere yansıyan bozulmaların liyakatle olan sıkı bağını ortadan kaldırmaz. Çünkü ışık istediği kadar yukarıdan aşağı inmeyi vazife addetsin ve bu konuda ısrarcı olsun nesne ona direndiği, içine almadığı sürece karanlığın ortadan kalkma ihtimali yoktur. Liyakat, adalet ışığını çatlaktan içeri alarak bulunulan yerin karanlığını azaltıcı bir işleve sahiptir ve bu yönüyle bakıldığında ister ikili ilişkilerde ister toplumsal ilişkilerde isterse birey-devlet ilişkilerinde adaletin uçbeyi, sözcüsü, en azından birincil göstergesi liyakattir. Liyakat adaletin turnusol kağıdıdır. Liyakatin azaldığı kurumsal yapılarda önce adalet süzülmeye, sonra da hakikat buharlaşmaya başlar. Dolayısıyla, aşağıdan yukarıya bakıldığında liyakatin olmadığı hiçbir muhatabiyetin bizi adalete vardıramayacağı aşikardır.
Bireysel ya da toplumsal gidişatın ön habercisidir liyakat. Bu, sadece hak edenlere hakkını teslim etmeyi değil aynı zamanda hak etmeyenleri de bundan men etmeyi gerektirir. Emri bil maruf liyakate davet ederken nehyi anil münker de liyakatsizliğin alanını daraltır. Bu ikisini birlikte düşünen insan sağlıklı ve istikrarlı bir çevre kurar. Bu ikisini birlikte düşünen toplumun ilişkilerinde bozulma genel gidişatı etkilemez. Bu ikisini birlikte götüren devlet büyük devlettir. Sadece liyakat normalliği, sadece liyakatsizlik ise mutlak negatifliği imler.
Liyakat bir adalet ve hakikat aynasıdır. Ona bakan ne olduğunu görür. Ama bazen aynalara da yalan söyletilir. Kimisi olduğundan büyük, kimisi olduğundan küçük gösterir… Allah bizi küçükleri büyük, büyükleri küçük gösteren aynalardan korusun… Hakikat aynalarımızı buğulandıran, adalet sırları dökülmüş, her baktığımızda sadece kendimizi ve kendi hakkımızı gösteren aynalardan uzak tutsun. Zaten seni senden korumuyorsa ayna nedir ki?
Her baktığında sadece kendini gördüğün aynanın söylediği, yalandan başka nedir ki?..