6'lı masanın dominant ablası Sayın Akşener
Türkiye’de siyaset sahnesinin uzun süredir boşta kalan kadın
lider rolü sonunda aktörünü buldu. Akşener siyasi arenada yeni bir isim değil,
Türkiye kamuoyu onu Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın İçişleri Bakanı olarak
tanıdı. Bugünlerde de 6’lı masanın Meral ablası olarak baş aktörlerden biri olarak
karşımızda.
Kendisinin deyimiyle “Türkiye'nin en iyi siyasi kafa
avcısıyım” diyen sayın Akşener’i nasıl bilir veya tanırsınız? 'Hafıza-i beşer
nisyan ile maluldür'' o sebeple hafızalarımızı ve o dönemi yaşamayanlara biraz
hatırlatma ve muhakeme imkânı verelim.
Kuşkusuz Akşener’in gelecekte hangi adımları atacağını
bilmek olanaksız. Ancak geçmişten bugüne Akşener’in siyasi profiline ve bugün
ortaya koyduğu gelecek tahayyülüne bakılarak bazı kanaatlere varmak olanaklı,
Akşener, siyasi ideolojisinin peşinden giden biri değil de, aktüel çıkarının
gerektirdiği hamleleri yapan pragmatik bir siyasetçi olduğunu siyaset yaptığı
parti tercihlerinden anlıyoruz.
Sağ yelpazede yer alan hemen hemen tüm partilerin içine
girebilmiş ender isimlerden biri olan Meral Akşener, 1956’da Kocaeli, İzmit,
Gündoğdu köyünde doğdu. 1974’te Bursa Kız Öğretmen Lisesi’nden mezun oldu.
Ağabeyi MHP Kocaeli il başkanı Nihat Gürer’di. Ülkü Ocakları
ile lise yıllarında tanıştı. Kocaeli Üniversitesi İnkılap Tarihi Bölüm
Başkanıyken siyasete atıldı.
1994 yerel seçiminde Doğru Yol Partisi'nden (DYP) Kocaeli
Büyükşehir Belediye başkan adayı oldu.
1995 yılında Doğru Yol Partisi Kadın Kolları Başkanı oldu.
İlk olarak 1995 genel seçiminde, 20. dönemde DYP İstanbul
Milletvekili olarak Meclis’e girdi. Milletvekilliğine 21. dönemde Kocaeli, 23
ve 24. dönemde İstanbul’dan seçilerek devam etti.
Üniversite yıllarında ülkücülerle iyi ilişkisi bulunan “Asena”
“Akşener”, “Başbuğum” dediği Türkeş’in MHP’nin başında olduğu yıllarda parti
çatısı altında siyaset yürütmemiş, başka partiler için çalışmayı tercih
etmiştir. Daha da şaşılası olanı,
Akşener o dönemlerde Tansu Çiller’in öğrencisi olduğunu ve ona hayranlık
beslediğini dile getirmiştir.
Her ne kadar Çiller’in öğrencisi olduğunu söylemişse de
Akşener, ona da tam olarak sadık kalamamıştır. 2000 yılının Şubat ayında
Akşener’in, Çiller ile anlaşmaması nedeniyle ANAP ile temasa geçtiği yönündeki
haberler basına yansımıştır.
İhtiyaca ve konjonktüre binaen Meral Akşener’e görevler
veriliyor veya paradokslara rağmen kendisi rolleri kapıyor. İlk siyasi
deneyimi, yirmi yıllık akademik kariyerinin gölgesinde başladı. Parti
teşkilatlarında herhangi bir görev almamıştı. Belediye seçimi yarışında
yenilgiye uğrayarak ilk siyasi yenilgiyi yaşasa da hızlı bir yükseliş ile 24
Aralık 1995 seçimleri sonucunda İstanbul milletvekili olarak Meclis’e girmeyi
başardı. Akşener DYP’nin en üst karar organları olan Genel İdare Kurulu’na
(GİK) ve Başkanlık Divanı’na seçilerek Kadın ve Gençlik İşlerinden Sorumlu
Genel Başkan Yardımcısı oldu. Bu hızlı yükseliş gerek parti içerisinde gerekse
de parti dışında Akşener’e yönelik eleştiri ve sorgulamaların artmasına sebep
verse de “siyasi kalibresinin kamuoyunca meçhul “olduğu bir dönemde, Susurluk
kazasından 5 gün sonra İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın görevinden istifa
etmesinden sonra aynı koltuğa oturan Meral Akşener, kendisinden bekleneni yaptı
ve iş kontrolden çıkmadan Susurluk bakiyesini temizledi. Susurluk kazasında
ölen Abdullah Çatlı ile aynı masada yemek yiyecek kadar samimi olan Akşener,
siyasi hayatı boyunca paradoksları ve eylemleri ile hep soru işaretleri
bıraktı.
1990'larda siyasete başlayan, devletin işini çetelerle
gördüğü, faili meçhuller ve katliamlarla anılan bir dönemde milletvekili ve
bakan oldu.
28 Şubat'ta dönemin ruhuna uygun olarak makamından bir
yandan tarikat tehlikesine işaret ederken, bir yandan da askerlere karşı bazı çıkışlar
yaptı.
Türkiye’de, politik istismarın en mümbit ve cari olanı
istisnasız 28 Şubat’tır. Bu süreçlerde Akşener'in genel kanaatin aksine askeri vesayete karşı
sivil siyaseti savunmadığını görüyoruz. Akşener’in bu tutumunun en önemli
örneği kendisinin bakanlığı döneminde, 30 Ocak 1997’de Sincan’ın Refah Parti’li
Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın düzenlediği Kudüs’ü Anma Gecesi de psikolojik
harekatın bir parçası olarak askeri tanklar yürüterek siyasete ve halka mesaj
verdiği 4 Şubat günü Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldızı görevinden
uzaklaştırdı. Bekir Yıldız daha sonra tutuklanarak cezaevine konuldu. Bu
sürecin devamında “ordudaki rahatsızlık” nedeniyle Meral Akşener bir genelge
yayımlayarak Refah Partisi’ne ait 344 belediyenin Emniyet İstihbarat tarafından
araştırılması talimatını verdi. 15 Haziran’da bir genelge daha yayımlayarak
toplantı ve yürüyüşlere izin verilmemesini, bu tarz bir etkinlik düzenlendiği
takdirde polis tarafından gerekirse zor kullanılarak etkinliğin dağıtılmasını istedi.
Sultanahmet’te imam hatip liselerinden öğrencilerle toplantı yapan Refah
Partisi’nden Abdullah Gül ve İsmail Kahraman hakkında bir soruşturma başlattı.
Bunları tekrar, tekrar hatırlatmakta fayda var.
Akşener bakanlık görevinin bitmesinin ardından ordudaki
dinleme skandalı ile gündemde kaldı. DYP Genel Başkan Yardımcılığı ve
milletvekili sıfatları ile siyasi hayatını sürdüren Akşener, daha sonra yolu AK
parti ile kesişti. AK parti kurulmadan hemen önce Tayyip Erdoğan ve
arkadaşlarına katıldı, AK Parti'ye katılan ilk DYP'li oldu. Umduğunu bulamamış
olacak ki, partinin kuruluşundan kısa bir süre sonra AK Parti’den ayrıldı.
Akşener 3 Kasım 2001 tarihinde MHP’ye katıldı. Bu gelişme
Akşener’in ülkücü çizgiye dönüşü anlamına geliyordu. MHP çatısı altındaki ilk
önemli sınavını ise 2004 yerel seçimlerinde partinin İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı adayı olarak verdi. Belediye başkanlığı adaylığını tekrar
kaybederek yola devam etti.
Aynı yıllar, cemaatle arasının oldukça iyi olduğu ve diğer
pek çok düzen siyasetçisinin yaptığı gibi Fethullah Gülen'den övgüyle söz
ettiği yıllardı.
Uzun yıllar MHP'li TBMM Başkanvekili olarak görev yaptı, 7
Haziran 2015 seçimlerinden sonra isminin çok öne çıkması Bahçeli'yi rahatsız
etmiş olacak ki Kasım seçimlerinde çizik yedi. Bu arada iki seçim arasında
Davutoğlu'nun Anayasal zorunluluk nedeniyle kurduğu kabinede bakanlık teklifi
aldı, kabul etmedi.
Seçimde milletvekili adayı yapılmamasının ardından MHP Genel
Başkanı Bahçeli'ye bayrak açtı. Bu karar MHP’deki parti içi muhalefetin
mücadelesinin başarısızlığı anlamına geliyordu. Ve nihayet yıllardır aranan
kadın lidere rol düştü.
25 Ekim 2017 tarihinde, İYİ Parti‘yi kurarak Türkiye’nin 87.
partisi oldu. Türkiye siyasi hayatın da
bölünerek ortaya çıkan yeni bir parti olmanın kamburu ile yola çıkmış olsalar
da, İYİ Parti MHP’den bölünerek kurulan bir parti olarak değil yeni bir
anlayışla hareket eden; Merkez sağ, muhafazakar, Milliyetçi, çizgide bir parti
olduğu iddiasında.
İYİ Parti, AK Parti iktidarını geriletme dinamiğini
öncelikli görev olarak barındırmakla birlikte, siyasal eşitlik, özgürlük ve
demokrasi konusunda faşist bir çizgide
durmakta.
Akşener, ülkücü köklerinden gelen ön kabulleri, ve eski
ezberleri bozamadığını görmekteyiz. Her şey değişiyor: Türkiye, Akşener’in
ülkücülüğü özümsediği, 1960’larda 70’lerde 80 ve 90’larda değil.
Eski ezberler, asıl evinden Akşener’i dışarı itti ve kendi
çatısını kurdu. Eskiye ve köklere kutsal nazarıyla bakan da, gün gelip değişmek
zorunda. Akşener’in hala aşamadığı gerçekler var. Bununla yüzleşmediği müddetçe
kamburu olarak kalacak.
Kamuoyu tarafından, şu an için en başarılı bulunan, en umut
veren muhalefet lideri olarak algılansa da, Cumhurbaşkanlığı adaylığı söz
konusu olunca diğer olası adaylardan geride kalıyor. Bunun başlıca sebebi de,
Kürt seçmenlerin kendisinden uzak durması. Bu sebeple 6’lı masanın yapacağı
ittifak ve desteklerde Dominant kişiliği ile gölge yapmaya devam ediyor.
Siyasetin solunda, sağında ve merkezinde olan herkesi
heyecanlandıran Akşener ile ilgili hafıza tazelemenin tam zamanı!