Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.79
Gram Altın
2964.55
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Aralık 2022

6'lı masanın dominant ablası Sayın Akşener

Türkiye’de siyaset sahnesinin uzun süredir boşta kalan kadın lider rolü sonunda aktörünü buldu. Akşener siyasi arenada yeni bir isim değil, Türkiye kamuoyu onu Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın İçişleri Bakanı olarak tanıdı. Bugünlerde de 6’lı masanın Meral ablası olarak baş aktörlerden biri olarak karşımızda.

Kendisinin deyimiyle “Türkiye'nin en iyi siyasi kafa avcısıyım” diyen sayın Akşener’i nasıl bilir veya tanırsınız? 'Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür'' o sebeple hafızalarımızı ve o dönemi yaşamayanlara biraz hatırlatma ve muhakeme imkânı verelim.

Kuşkusuz Akşener’in gelecekte hangi adımları atacağını bilmek olanaksız. Ancak geçmişten bugüne Akşener’in siyasi profiline ve bugün ortaya koyduğu gelecek tahayyülüne bakılarak bazı kanaatlere varmak olanaklı, Akşener, siyasi ideolojisinin peşinden giden biri değil de, aktüel çıkarının gerektirdiği hamleleri yapan pragmatik bir siyasetçi olduğunu siyaset yaptığı parti tercihlerinden anlıyoruz.

Sağ yelpazede yer alan hemen hemen tüm partilerin içine girebilmiş ender isimlerden biri olan Meral Akşener, 1956’da Kocaeli, İzmit, Gündoğdu köyünde doğdu. 1974’te Bursa Kız Öğretmen Lisesi’nden mezun oldu.

Ağabeyi MHP Kocaeli il başkanı Nihat Gürer’di. Ülkü Ocakları ile lise yıllarında tanıştı. Kocaeli Üniversitesi İnkılap Tarihi Bölüm Başkanıyken siyasete atıldı.

1994 yerel seçiminde Doğru Yol Partisi'nden (DYP) Kocaeli Büyükşehir Belediye başkan adayı oldu.

1995 yılında Doğru Yol Partisi Kadın Kolları Başkanı oldu.

İlk olarak 1995 genel seçiminde, 20. dönemde DYP İstanbul Milletvekili olarak Meclis’e girdi. Milletvekilliğine 21. dönemde Kocaeli, 23 ve 24. dönemde İstanbul’dan seçilerek devam etti.

Üniversite yıllarında ülkücülerle iyi ilişkisi bulunan “Asena” “Akşener”, “Başbuğum” dediği Türkeş’in MHP’nin başında olduğu yıllarda parti çatısı altında siyaset yürütmemiş, başka partiler için çalışmayı tercih etmiştir. Daha da şaşılası olanı, Akşener o dönemlerde Tansu Çiller’in öğrencisi olduğunu ve ona hayranlık beslediğini dile getirmiştir.

Her ne kadar Çiller’in öğrencisi olduğunu söylemişse de Akşener, ona da tam olarak sadık kalamamıştır. 2000 yılının Şubat ayında Akşener’in, Çiller ile anlaşmaması nedeniyle ANAP ile temasa geçtiği yönündeki haberler basına yansımıştır.

İhtiyaca ve konjonktüre binaen Meral Akşener’e görevler veriliyor veya paradokslara rağmen kendisi rolleri kapıyor. İlk siyasi deneyimi, yirmi yıllık akademik kariyerinin gölgesinde başladı. Parti teşkilatlarında herhangi bir görev almamıştı. Belediye seçimi yarışında yenilgiye uğrayarak ilk siyasi yenilgiyi yaşasa da hızlı bir yükseliş ile 24 Aralık 1995 seçimleri sonucunda İstanbul milletvekili olarak Meclis’e girmeyi başardı. Akşener DYP’nin en üst karar organları olan Genel İdare Kurulu’na (GİK) ve Başkanlık Divanı’na seçilerek Kadın ve Gençlik İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldu. Bu hızlı yükseliş gerek parti içerisinde gerekse de parti dışında Akşener’e yönelik eleştiri ve sorgulamaların artmasına sebep verse de “siyasi kalibresinin kamuoyunca meçhul “olduğu bir dönemde, Susurluk kazasından 5 gün sonra İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın görevinden istifa etmesinden sonra aynı koltuğa oturan Meral Akşener, kendisinden bekleneni yaptı ve iş kontrolden çıkmadan Susurluk bakiyesini temizledi. Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı ile aynı masada yemek yiyecek kadar samimi olan Akşener, siyasi hayatı boyunca paradoksları ve eylemleri ile hep soru işaretleri bıraktı.

1990'larda siyasete başlayan, devletin işini çetelerle gördüğü, faili meçhuller ve katliamlarla anılan bir dönemde milletvekili ve bakan oldu.

28 Şubat'ta dönemin ruhuna uygun olarak makamından bir yandan tarikat tehlikesine işaret ederken, bir yandan da askerlere karşı bazı çıkışlar yaptı.

Türkiye’de, politik istismarın en mümbit ve cari olanı istisnasız 28 Şubat’tır. Bu süreçlerde Akşener'in genel kanaatin aksine askeri vesayete karşı sivil siyaseti savunmadığını görüyoruz. Akşener’in bu tutumunun en önemli örneği kendisinin bakanlığı döneminde, 30 Ocak 1997’de Sincan’ın Refah Parti’li Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın düzenlediği Kudüs’ü Anma Gecesi de psikolojik harekatın bir parçası olarak askeri tanklar yürüterek siyasete ve halka mesaj verdiği 4 Şubat günü Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldızı görevinden uzaklaştırdı. Bekir Yıldız daha sonra tutuklanarak cezaevine konuldu. Bu sürecin devamında “ordudaki rahatsızlık” nedeniyle Meral Akşener bir genelge yayımlayarak Refah Partisi’ne ait 344 belediyenin Emniyet İstihbarat tarafından araştırılması talimatını verdi. 15 Haziran’da bir genelge daha yayımlayarak toplantı ve yürüyüşlere izin verilmemesini, bu tarz bir etkinlik düzenlendiği takdirde polis tarafından gerekirse zor kullanılarak etkinliğin dağıtılmasını istedi. Sultanahmet’te imam hatip liselerinden öğrencilerle toplantı yapan Refah Partisi’nden Abdullah Gül ve İsmail Kahraman hakkında bir soruşturma başlattı.

Bunları tekrar, tekrar hatırlatmakta fayda var.

Akşener bakanlık görevinin bitmesinin ardından ordudaki dinleme skandalı ile gündemde kaldı. DYP Genel Başkan Yardımcılığı ve milletvekili sıfatları ile siyasi hayatını sürdüren Akşener, daha sonra yolu AK parti ile kesişti. AK parti kurulmadan hemen önce Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarına katıldı, AK Parti'ye katılan ilk DYP'li oldu. Umduğunu bulamamış olacak ki, partinin kuruluşundan kısa bir süre sonra AK Parti’den ayrıldı.

Akşener 3 Kasım 2001 tarihinde MHP’ye katıldı. Bu gelişme Akşener’in ülkücü çizgiye dönüşü anlamına geliyordu. MHP çatısı altındaki ilk önemli sınavını ise 2004 yerel seçimlerinde partinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olarak verdi. Belediye başkanlığı adaylığını tekrar kaybederek yola devam etti.

Aynı yıllar, cemaatle arasının oldukça iyi olduğu ve diğer pek çok düzen siyasetçisinin yaptığı gibi Fethullah Gülen'den övgüyle söz ettiği yıllardı.

Uzun yıllar MHP'li TBMM Başkanvekili olarak görev yaptı, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra isminin çok öne çıkması Bahçeli'yi rahatsız etmiş olacak ki Kasım seçimlerinde çizik yedi. Bu arada iki seçim arasında Davutoğlu'nun Anayasal zorunluluk nedeniyle kurduğu kabinede bakanlık teklifi aldı, kabul etmedi.

Seçimde milletvekili adayı yapılmamasının ardından MHP Genel Başkanı Bahçeli'ye bayrak açtı. Bu karar MHP’deki parti içi muhalefetin mücadelesinin başarısızlığı anlamına geliyordu. Ve nihayet yıllardır aranan kadın lidere rol düştü.

25 Ekim 2017 tarihinde, İYİ Parti‘yi kurarak Türkiye’nin 87. partisi oldu. Türkiye siyasi hayatın da bölünerek ortaya çıkan yeni bir parti olmanın kamburu ile yola çıkmış olsalar da, İYİ Parti MHP’den bölünerek kurulan bir parti olarak değil yeni bir anlayışla hareket eden; Merkez sağ, muhafazakar, Milliyetçi, çizgide bir parti olduğu iddiasında.

İYİ Parti, AK Parti iktidarını geriletme dinamiğini öncelikli görev olarak barındırmakla birlikte, siyasal eşitlik, özgürlük ve demokrasi konusunda faşist bir çizgide durmakta.

Akşener, ülkücü köklerinden gelen ön kabulleri, ve eski ezberleri bozamadığını görmekteyiz. Her şey değişiyor: Türkiye, Akşener’in ülkücülüğü özümsediği, 1960’larda 70’lerde 80 ve 90’larda değil.

Eski ezberler, asıl evinden Akşener’i dışarı itti ve kendi çatısını kurdu. Eskiye ve köklere kutsal nazarıyla bakan da, gün gelip değişmek zorunda. Akşener’in hala aşamadığı gerçekler var. Bununla yüzleşmediği müddetçe kamburu olarak kalacak.

Kamuoyu tarafından, şu an için en başarılı bulunan, en umut veren muhalefet lideri olarak algılansa da, Cumhurbaşkanlığı adaylığı söz konusu olunca diğer olası adaylardan geride kalıyor. Bunun başlıca sebebi de, Kürt seçmenlerin kendisinden uzak durması. Bu sebeple 6’lı masanın yapacağı ittifak ve desteklerde Dominant kişiliği ile gölge yapmaya devam ediyor.

Siyasetin solunda, sağında ve merkezinde olan herkesi heyecanlandıran Akşener ile ilgili hafıza tazelemenin tam zamanı!