31 Mart vakası 31 Mart yerel seçimleri sonrası tekerrür mü ediyor?
31 Mart vakası Osmanlı bakiyesinin yerle bir edilmesinin fitilini ateşleyen yegâne algı operasyonudur. Hassa Ordusu komutanlarından habersiz tanınmayan bilinmeyen sakallı sarıklı hocalar Taş Kışla ’da askere vaaz ederler.
Sahte üniformalar giydirilmiş İttihat ve Terakki yöneticileri
Bahaeddin Şakir, Mithat Şükrü (Bleda) ve Ömer Naci beyler başlarındaki siperli
şapkayı Sultan II. Abdulhamit Han emri ile giydiklerini izhar ederler.
Vaaz veren hocalar askeri dini telkinle coştururken siperli
şapka galeyana getirecek bir etki oluşturmuştur.
Asker Ayasofya’ya yürüyüşe başlar. Ancak araya karışan bazı
silahlı kişiler fark edilmemiştir. O şahıslar havaya ateş ederken askerlere “ne
duruyorsunuz sizlerde ateş edin” diyerek pimi çekerler.
Meclis civarında silahlar patlar. Hüseyin Cahit (Yalçın)
zannettikleri Şekip Arslan adlı Lazkiye milletvekili yanlışlıkla öldürülür.
Bir başka yanlışlıkta Meclis başkanı Ahmet Rıza Efendide
yaşanır ve onun yerine Adalet Bakanı Nazım Paşa vurulur.
Sonra Hareket Ordusu devreye girer. Kutlu sultan bir tek
askerin dahi burnunun kanatılmaması emrini vererek kanlı bir çatışmanın
çıkmasını engellemek ister.
Sonrası malum. 31 Mart Vakası ve Osmanlının yıkılışına giden
süreç…
Hazır laf buradayken Büyük Doğu Dergisini kapatan bir şiirden
bahsetmeden geçmeyeceğim;
“Târihler
ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyasi Padişahına!” [i]
Bu şiir 1949'da Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde yatarken
avukat eşliğinde hâkim tarafından sorguya çekilen ve 31 Mart'ı biz
tertipledik! Diyen Filozof Rıza Tevfik’e aittir.
O gün; “Hasta yatağımdan söylediğim bu sözlere tarih
kulağını kabartsın!” Diyerek bir itirafı tarihin şahitliğine not düşüyordu.
Peki bugün ne değişti sizce? Hiçbir şey…
31 Mart seçimleri öncesi YRP üzerinden başlatılan İslami
kesimi siyaseten bölme kurgusu seçim sonrası provokasyonlarla devreye alınmaya
çalışılıyor.
GEZİ olaylarında polisin orantısız müdahalesi, Müthiş
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun düşürülen Rus Uçağının “emrini ben verdim”
çıkışı bunlardan biriydi. Altından FETÖ parmağı çıkmadı mı?
Aynen onlarda olduğu gibi bugünde başörtülü aktivist olarak
sahaya sürülen sözde dindarlar ile aynısı yapılmaya çalışılıyor.
Daha dün polisin başörtüsünü söküp aldığı 28 Şubat’ın soğuk
yüzünün muhatabı annelerin çocukları kendilerine sokakta, kamuda, okulda, her
zaman ve her yerde bu imkânı sağlayan iktidara dahası Recep Tayyip Erdoğan’a
karşı adaleti, vicdanı, hak ve özgürlükleri hatırlatır olmuşlar.
Dünün FETÖ ablaları, bugünün Süleymancı ablaları belki de 31
Mart vakasında askerin arasına karışan provokatif silahlı kişiler gibi
başörtülü evlatlarımızın arasına karışmış olabilir mi?
Daha dün İsrail ile Ticaret kesilsin sloganı ile sokağa
dökülen başörtülü kızlarımız Başkan Biden’ın darbe ile indiremedikleri
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “seçimle, demokratik söylemlerle yeneceğiz”
çıkışını haklı çıkaran bir eyleme imza attılar.
Batıda polis kurşunu ile her gün haksız ölümler olurken,
başörtülü eylemcinin yeşil tişörtlü bir polisimizin “yüzüne tükürüp, Allah
belanı versin çıkışıyla beraber ağza alınmayacak küfrü” ile tahrik etmesi
sonrası oluşan görüntüler üzerinden provokatif bir eylem hazırlığının provası
olabilir mi?
İnsanlığın doğası gereği bir refleks ile ortaya çıkan
görüntüler son derece insani değerlendirmelere tabi tutulmak yerine başörtüsü
muhafızı iktidarı başörtüsü ile karşı karşıya getirmek için kurgulanan bir
algıdan başka bir şey değildir.
Ak partilileri seçim yenilgisi ile meşgul ederek gerçek
gündemden uzaklaştırıp yepyeni bir 15 Temmuz devreye sokulmaya çalışılıyor.
Gazze'ye destek yürüyüşünü provoke ederek kurdun sevdiği
dumanlı hava oluşturulmaya, devletle milletin bağı koparılmaya ve Reis
etkisizleştirilmeye çalışılıyor.
Dün patates soğan üzerinden algı oluşturan güçler, bu seçimde
emekliler üzerinde aynı amaçla çalıştı. Ve dahi başarılı oldular.
Oltaya ise “sakallı hacı emmiyi” takmayı başararak
insanımızda ki İslami bilginin sığlığını, şuursuzluğunu ortaya koydular.
Oyun çok büyük! Oyuna gelmemek gerek. Aksi takdirde II. Abdülhamid
Han’ın vefatında söylenen şu dizeler;
“Sen
değil, naaşın hükümdar olsa elyâkdır bize
Dönsün etsin taht-ı Osmânîye tabutun cülûs.”
Yarın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için de söylenecektir.
Sakın aklınızdan çıkarmayın!
[i] Rıza
Tevfik Bölükbaşı Şiirleri / Sultan Abdülhamid Han'ın Ruhaniyetinden İstimdat
Sultan Abdülhamid Han'ın Ruhaniyetinden İstimdat
Nerdesin sevketlim, Sultan Hamid Han?
Feryâdım varır mı bârigâhina?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Su nankör milletin bak günâhına.
Tahkîre yeltenen tâc ü tahtını
Denedi bu millet kara bahtını
Sınadı sillenin nerm ve sathını
Rahmet et sultanım suz-i âhına.
Târihler ismini andıgı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî Padişâhına!
“Pâdişah hem zâlim, hem deli “dedik,
Ihtilâle kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz 'beli' dedik;
Çalıstık fitnenin intibahına.
Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz!
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz!
Sade deli değil, edepsizmişiz!
Tükürdük atalar kıblegâhına!
Sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena,
Bir sürü türedi, girdi meydana.
Nerden çıktı bunca veled-i zinâ?
Yuh olsun bunların ham ervâhına!
Bunlar halki didik didik ettiler,
Katliâma kadar sürüp gittiler,
Saçak öpmeyenler, secde ettiler,
Bir âsi zabitin pis külâhına!
Haddi yok, açlıkla derde girenin,
Sehpâ-yı kazâya boyun verenin,
Lânetle anılan cebâbirenin,
Bu, rahmet okuttu en küstâhına!
Çok kişiye şimdi vatan mezardır,
Herkesin belâdan nasîbi vardır,
Selâmetle eren pek bahtiyardır,
Bu şeb-i yeldânın şen sabahına!
Milliyet dâvâsi fıska büründü,
Ridâ-yi diyânet yerde süründü,
Türkün ruhu zorla âsi göründü,
Hem Peygamberine hem Allah’ına.
Sen hafiyelerle dem sürdün ancak
Bunlar her tarafa kurdu salıncak
Eli, yüzü kanlı bir sürü alçak
Kemend attı dehrin mihr-u mâhına.
Bu itler nedene bana salmadı,
Bahalıydı başım kimse almadı,
Seyrandan başkaca iş de kalmadı,
Gurbet ellerinin bu seyyahına!
Hoş oldu cilvesi Cumhuriyetin,
Tadı kalmamıştı meşrutiyetin,
Deccal’a dil çalan öyle milletin,
Bundan başka çare yok islahına.
Lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin
Âhıretten bile himmet eylersin,
Çok çekti şu millet murada ersin,
Sefâat kıl şâhım mededhâhına...
Rıza Tevfik BÖLÜKBAŞI