Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.24
Gram Altın
2959.49
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Şubat 2021

3 aylara bir başka açıdan bakış…

Akıp geçen zamanı anlamak ve hızına ulaşmak mümkün değildir. Anlayabildiğimiz tek kısmı: hızlıca yaş aldığımız, yaşlandığımız, ihtiyarladığımız ve hırslarımızın, arzularımızın durmadan artması. Hayata anlam getirmek çok zor, anlamsız demek de doğru değil. Tutkuyla esiri olduğumuz ‘sığ menfaatler’ bizi nereye götürüyor. Daha çok kazanıyor ve daha az mutlu oluyoruz. Önce kazanıyor sonra kazandıklarımızı sağlığımız ve huzurumuz için harcamaya çalışıyoruz, ama denklem böyle çözülmüyor; çünkü iş işten geçmiş oluyor bu durumda. …

Bizler inançlı olduğumuzu söyleyen ve buna inanan bir toplumuz. Peki bu inanç istikametinde yol alıyor muyuz ya da ne kadar içli, hisli yani ne kadar samimiyetle yol alıyoruz. İnançlı insanlar olarak değerli saydığımız şu üç ay neye tekabül ediyor ve bu demde ne yapmalı. Elbette ibadetin çeşitli kısımlarına zaman ayırmalı, zemin ayarlamalı; lakin, şu demde bambaşka işler de yapmalı, bambaşka çıkarımlarda bulunmalıyız. Bu dem öyle bir mevsim ki adeta muhasebe iklimi. Ruhumuzun bedenimizle ne kadar uyumlu olduğuna dair envanter çıkarmalı. Aklımızın kalbimizle ne kadar uyumlu olduğuna dair değerlendirmeler yapmalı; ama öyle böyle değil. Nasıl? Şöyle: terazi milim şaşmadan ve hile hurdaya yanaşmadan özeleştirimizi yapabilmeliyiz. Hızla ölüme kulaç attığımız, ölümle nişanımızın her an kıyılmak üzere olduğu şu yaman alemin manasına ermek için kendimizi acımasızca eleştirmeliyiz. Kendimize karşı ne kadar netiz, kendimize karşı dürüst olmak konusunda ne kadar hassasız. İnsan kalbinden geçenin aynasıdır. Kalbimizden geçirdiğimiz güzellikleri bir başkasına ne kadar diliyoruz. Kendimize dilediğimizi dostumuza da diliyor muyuz. Paylaşabiliyor muyuz, paylaşınca mutlu olabiliyor muyuz. Mutlu olunca mutluluğumuz bizi başka mutluluklara sevkediyor mu. Günahlarımızdan nedamet duyuyor muyuz. Yanlışlarımızdan ötürü uykularımız kaçıyor mu, bunu içselleştirebiliyor muyuz. İrademizi kendi kontrolümüze alabiliyor muyuz. Kendi dileklerimizin baş rolünde miyiz, yoksa egemen popüler kültürün mahkumu muyuz. İnancımıza ne kadar iman etmişiz. İmanımızla ne kadar emel ediyoruz. Bizim için kıymetli olanlardan ne kadar fedakarlık yapabiliyoruz. Bu hayatın geçici olduğu bilinciyle, an kadar, göz açıp kapayıncaya kadar hatta bundan da daha az ömrümüz olduğunu, beyaz kefenlere sarılıp, soğuk topraklarla üstümüzün örtüleceğine dair gece yarıları uykularımız bölünebiliyor mu. İki saatlik görüşme için saatlerce aynalar karşısında zaman geçirdiğimizi hatırlayarak, sayısız asırlar sürecek sonsuzluk yolculuğumuzda hemen on dakika bir başkası tarafından yıkanacağımızı ve süslenemeyeceğimizi ve kefen kokusunu ve mezar dokusunu ve hakikat ülküsünü ne kadar zerk edebiliyoruz kalbimizin tüm derinliklerine.

Bu üç ayı inkılap saymalıyız, ruhumuz ve amelimizde devrimlere gebe bırakabilmeliyiz. Adalete ve ahlaka öylesine sarılabilmeliyiz ki, amel defterimiz gönlümüzde bayramlar yaşatsın, ruhumuzun gözleri pırıl pırıl parıldasın diye. Fani hayatlarımızı öylesine anlamlı kılmalıyız ki, akıp giden zamana üzülmek şöyle dursun, hızla gelecek ölüme sevinebilelim, yegane makam aracımız olan ‘‘tahta at’’ bizi sevindirsin, üzmesin, mutlu etsin korkutmasın. Peki hayatımızı aşkla, sevdayla ve iman ve amelle doldurmaz, donatmazsak, emelimizi amelle buluşturmazsak bu dava nasıl hayat bulur. Ölüm gecemizin düğün gecesine dönüşmesi için, dilimizin kelime-i şehadetle buluşmasının yanında, Allah bizi ‘kul’ kabul etsin diye çaba göstermeliyiz. Kendimize gelmeli ve bir yerden başlamalı. O an şimdinin ta kendisidir. İçimizdeki putları perişan etmek için şimdi tam zamanı.

İçimizde yükselen kibir Nemrut’unun suratına tükürmeliyiz. Ayağa kalkmanın tam zamanıdır. Hayat durmadan bizi aldatırken, biz kalkıp şeytanları ve şeytanlaşan nefsi perişan etmeliyiz. Biz Allah’a muhatap olmuşken, iflas etmiş şeytana bu dünyada cehennemi yaşatabilmeliyiz. Kendimize tövebe mektupları yazmalı, kendi kendimize yine kendimizden dirilebilmeli. Her zaman umut vardır. Umut pişmanlığımızdır. Umut: vazgeçmektir şeytani hasletlerden ve her an kavuşabilme azmiyle Allah’a koşabilmektir. Garibi olduğumuz şu cihanın bizi ne kadar mutsuz ettiğini göremiyor muyuz. Arınmalıyız bütün bütün topyekün kendimize azap olduğumuz cehaletimizden. Kavuşmak için Rabbimize acilen hazırlıklara başlamalıyız. Hayat bizi tarumar etmeden, biz perişan edelim, iflas ettirelim ‘‘içimizdeki kibir iskelesini’’ ve yepyeni bir bakış ile, adeta yeniden iman etmiş, kelime-i şehadet getirmişçesine, hayatımıza ruh katmalıyız. Şu üç ay sonsuzluk dilekçemiz olsun. Kana kana susamışlığımız, dosta yana yana kavuşmamız olsun. Yerimiz bura değil, yerimiz yârin yurdu olsun diye şu üç aya bir başka açıdan bakalım.