28 Şubat’tan ders çıkarmak
28 Şubat nedir?
Anadolu’nun ve insanımızın Batı tarafından yüz yıldır kuşatılan siyasal muhayyilesinin, şuuraltından şuura doğru nüksetmesi karşısında alınan acil bir tedbirdir.
Bin yıl süreceği ilan edildi ama tutmadı.
Bu zihniyetin iki mümeyyiz vasfı var: İlki Batı’nın tartışılmaz olarak lanse ettiği üstünlüğünün perçinlenmesi. İkincisi toplumun iradesinin baskı altına alınması.
Alnı secdeye gitmesin yahut ima yoluyla gitsin, Batıcıların titizlikle korudukları, sakındıkları husus, dünya üzerinde Batılı siyasal paradigmanın hâkimiyetine halel gelmesi ihtimali.
Bunun için komutanların kimisi ülkenin Başbakanı için en edepsiz küfürleri savururken, kimisi de kabadayı edasıyla omuz attı.
Kimisi de ben rakısız yapamam diyerek racon kesti.
Oluşturdukları yasa dışı oluşuma biçtikleri isim niyetlerini göstermesi bakımından yeterli: Batı Çalışma Gurubu… Batı adına, yani Batının yüce çıkarları adına çalışma.
Milletin parasıyla alınan tankları “Kudüs gecesi” bahanesiyle arsızca Başkent’te yürüttüler… Amaç besbelli: İsrail’e göz kırpmak.
Sonra da bozdukları tankları tamir için İsrail’e gönderip kovalar dolusu paralar ödediler… O tankların akıbetinin meçhul olduğu söylentisi de cabası.
Bu zihniyetin merhum Erbakan’la alıp veremediği ne idi?
Hükümetin D8 birliğini kurması. Müslümanların ayrı bir merkez oluşturup Batıyı tek merkez ayrıcalığından mahrum bırakması, taşralaştırması.
İşte bu ortamda 28 Şubat Batı’nın içini rahatlattı. Endişe etmeyin biz bu hükümeti laiklik sopası ile indireceğiz, siz rahat olun demeye getirdi.
Mesajını da “Türkçe namaz” kriptosu ile iletti. Biz dini ulusal bazda anlıyoruz, uluslararası birliğin harcı olmasına asla izin vermeyiz, anlamında.
Yoksa ne namaz onların umurunda ne de Türkçe! Gaye başka: Müslümanlar birlik olmasın, namaz dahi ortak eylem olma vasfını kaybetsin; “İslam” vasıtasıyla Batılı siyasalın karşısında palazlanacak tarihi rakibinden Batının bin yılı garanti altına alınsın.
Ama olmadı; o çapsızların bilmedikleri bir hakikat vardı: Tarihin aktörü belki insandı ama “tarih” aynı zamanda Allah’ın müdahalesine açık bir alandı.
Bırakalım bin yılı on yıl bile sürmeden paçavrası çıktı. O Olympos tanrıları gibi gezen komutanlar gitti yerine ABD güçlerinin binlerce tır silahla mücehhez kıldığı devşirmeler karşısında, sınır ötesinde zafer kazanan komutanlar geldi.
Üstelik kendi üretimimiz olan tankları ve silahları kullanarak “artık bu coğrafyada hesaba katılması gereken birde Türkiye var” diyerek. Milletin karşısında laiklik -maiklik söylemleri ile parmak sallayanlar gitti, destan yazan kahramanlar geldi.
Bundan sonra sorulması gereken soru şu:28 Şubattan ders alındı mı?
Batıcılar, Ulusalcılar, Kemalistler Fetöistler ders çıkardı mı yoksa yeni bir fırsat mı gözlüyorlar, bilmiyorum?
Peki ya mağdurlar? Onlar ders aldı mı? İşte tartışılması gereken temel konu bu!
Bir zamanlar adaletin toplum hayatı için ne denli önemli bir cevher olduğunu anlayanlar, bundan sonra her türlü adaletsizliğe karşı ses yükseltmeyi kendilerine meleke edindiler mi?
Haksızlık kimden gelirse ona karşı, mağdur kim olursa olsun onun yanında olmayı hayatlarına düstur haline getirdiler mi?
28 Şubat sürecinde bankaların içini boşaltan vurgunlara karşı olmanın kazandırdığı izzetin günümüz asalaklarının karşısında olmayı da gerektirdiğinin şuurunu taşıyorlar mı?
Bütün olumsuzluklara rağmen kazanımlarının büyük bir kararlılıkla korunmasının önemine müdrikler mi? Yoksa o günlerin acılarını ve zorluklarını çoktan unuttular mı?
İşte bütün mesele burada. Ülkenin geleceği ve küresel boyutta oluşacak yeni İslami siyasalın alınyazısı burada kayıtlı.
Aynı zamanda Allah’ın yardımı ve bereketi de!