28 Şubat'tan 15 Temmuz'a…
Yargıtay’ın cezalarını
onayladığı 28 Şubatçılardan bazıları tutuklandı.
Dönemin beşli çetesine, kartel
medyasına, anlı şanlı ve hâlâ epeyce
hatırlı patronlarına dokunulmadığına ilişkin değerlendirmeler de satır
aralarında kaldı.
*
Şimdilerde, o yaman günlerde
sağa sola kaçışan ya da 28 Şubatçılara şirin görünmeye çalışan…
O günlerde, bizlere de, “Ne
yapmak istiyorsunuz, kızdırmayın şunları, bizim de üzerimize gelecekler!” diye
sataşan zatlardan bir bölümü ekranlarda, birer kahraman edasıyla!
İçlerinde o dönemin akrediteleri, yarı akrediteleri de var ki, gülersiniz!
Malûm, bir 15 Temmuz
kahramanları var, bir de 16 Temmuz kahramanları…
İşte öyle bir şey!
İşte öyle bir şey!
Neyse…
Bakalım, önümüzdeki yıllar neler
gösterecek?
Rabbim, ömür verirse, görürüz
kimin neler yapacağını.
Ah o günler…
28 Şubat günleri çok farklı
günlerdi.
Çok zorlu ve çok güzel günlerdi!
İmkânlarımız çok dar,
yüreklerimiz çok genişti.
Zulüm fırtınaları estirilirken…
Bizler,
“El
ele zinciriyle”
sesimizi duyurur…
Bunu yaparken de…
Bir tek kişinin burnunun
kanamamasına, bir tek kişinin zarar görmemesine azamî özen gösterirdik.
Eylemlerimizi izleyenlere
güller, karanfiller hediye ederdik!
Biz, birbirimizi Allah rızası
için severdik.
Ya da, duyguların karşılıklı
olarak böyle olduğunu zannederdik.
Şimdilerde…
“Kaybolan,
yok öyle demeyelim de, eksilen samimiyetimizi” arıyoruz.
Kömürlükte kaybettiğimizi, öylesi daha kolay diye, aydınlıklarda aramıyoruzdur umarım!
Bir
Vakitler Yargı!
Bakın şimdi geldi aklıma.
Dönem 28 Şubat dönemi.
(Gerekirse bin yıl devam edecek denmişti, belki de hâlâ devam ediyordur, alttan
alta, her neyse!)
Yirmi küsur yıl geçmiş
üzerinden…
O günlerde Akit’teyim.
Atilla
Özdür Ağabey’i
bilirsiniz, aslında büyük ihtimalle bilmezsiniz.
Çok yaman bir kalemi vardır,
lâkin fazla okunmaz çünkü bizim topluma “tefekküre” davet eden yazılar zor
gelir, “ayran kabartan” ya da “iyice cıvıtan” şeyler yazmak gerekir.
Atilla Ağabey, Allah selâmet
versin, bir yazısına, “Eşeklik”
başlığını koymuştu.
Zamanın kudretli paşalarından biri
de, bu başlıktan dolayı kendisine dava açmıştı.
Mesele o günlerde yayınlanan bir
emirle ilgiliydi.
Bir Kuvvet Komutanlığı’nın
bünyesindeki, “bazı” camilerin
kapatılması ve kışlalarda ezan okunmasına son verilmesi emrediliyordu
genelgeyle.
Biz bu genelgeye karşı
çıkmıştık.
Atilla Ağabey ise, “İslam estetiğine uygun olmayan camiler”
vurgusuyla yapılanı savunmuş, “Vakıf
malı amacı doğrultusunda kullanılmalıdır. O hoparlörler Askeriye’ye ezan
okunsun için değil, misafiri gelen askere duyuru yapılsın için bağışlanmıştır!”
diyerek 28 Şubat önde gelenine destek vermişti,
Bizim gibi, bu uygulamaya karşı çıkanların yaptığını da “Eşeklik” olarak nitelendirmişti!..
Biz Kıymetli Atilla Ağabey’e
için için kızarken…
Bir baktık, zamanın pek muhterem
ve kudretli paşası Atilla Ağabey’e “Bana
hakaret etti!” iddiasıyla dava açmış.
Yazıyı tekrar tekrar okudum.
Davayı açan Paşa’ya zerre
hakaret yok, iması bile yok.
Aksine, uygulamaya karşı
çıktığımız için bize hakaret var!
“Allah
Allah, Muhterem Paşa, kendisine hakaret edildiği kanaatine nasıl vardı acaba?” dedik.
Neyse, dava görülmeye başlandı.
Atilla Ağabey, duruşmada, “Ben astsubay emeklisiyim. Sayın Paşa’ya asla
ve kat’a hakaret etmediğim gibi bu uygulamasına, gazetemin manşetini
eleştirerek destek verdim!” dedi.
Sonuç?
Mahkûmiyet!..
Sebep?
Gerekçeli karar özeti:
“Sanık
Atilla Özdür, her ne kadar (davayı açan Paşa’ya) hakaret etmediğini söylüyorsa
da, bir Akit personelinin laikliğe böylesine bağlı birine hakaret etmeyeceği
düşünülemeyeceğinden!”
Evet, mahkumiyetine!..
*
Hey gidi günler hey…
Bir başka hatıra…
O günlerde, Akit Gazetesi,
Cumhuriyet Gazetesi’nden alıntı yapmış.
Cumhuriyet’te çıkan nadir
sağduyulu yazılardan biri…
“Rejimin yanlış uygulamalarına” dikkat çekiyor.
Akit de, bunu “Arşiv” sayfasında alıntılıyor.
Böyle yapınca da Akit’e dava
açılıyor.
Gazete’nin Avukatı, duruşmada, “Biz sadece alıntı yapan tarafız. Yazı
bizim yazımız değil. Yazının kaynağı belli!” diyor ama…
Gazete hüküm giymekten kurtulamıyor!..
Gerekçe, özetle şöyle:
“Cumhuriyet
Gazetesi, laikliğe bağlılığı bilinen bir gazetedir. Bu gazete, bu yazıya yer
verirken, cumhuriyetin daha da güçlenmesini hedeflemiştir.
Yazıyı
alıntılayan gazete ise laiklik karşıtlığı bilinen bir gazetedir.
Bu
gazete, bu yazıyı, laikliğe zarar vermek ‘niyetiyle’ alıntılamıştır!”
Ne günlerdi, ah ne günler!
Bir
Vakitler Yargı Bağımsızlığı!
“Yargı Emir ve Görüşlerinize Hazırdır!”
Kitabın ismi bu.
Biraz evvel “tekrar” okudum.
Avukat Hüsnü Tuna’nın kitabında bir belge var.
Bağcılar
Cumhuriyet Başsavcılığı’na
yazılmış.
Tarihi: 27 Ekim 1997.
Belgeden okuyalım:
“…. Bu nedenle başta Avukat
Necati Ceylan olmak üzere, haber ve yazı
sorumluları hakkında ilgi (b) kanun hükmü uyarınca yasal işlem yapılmasını ve
sonucunda Genel Kurmay Başkanlığı’na bilgi verilmesini rica ederim.”
İmza:
Orgeneral
(filanca)
*
Bir General,
Cumhuriyet Başsavcılığı’na
“rica” yazısı gönderebilir mi?
Avukat Hüsnü Tuna,
“Rica resmi yazışmalarda ‘emir’ anlamına gelir!” diyor.
“Bir
vakitler yargı bağımsızlığı”
başlığı altında, tefekküre yarar diye, belgeye yer verdik.
*
Sayın Hüsnü Tuna, kitabın yeni ve genişletilmiş baskısını hazırlarsa faydalı olabilir.
Hayırlısı olsun.