Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
3000.00
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Kasım 2018

28 Şubatçılar ve 15 Temmuzcular…  El ele, gönül gönüle!..

Makam mevki, para pul beklentileri, ihtiraslar ve grup taassupları, “gerçeklerin görülmesine” engel olur.

Bu, iktisadi hayattaki “işletme körlüğü”dür.

İçe kapanan bütün yapılar “körleşir” veya en azından görme yetisinin bir bölümünü kaybederler.

Makam, mevki, koltuk, sandalye işlerine mümkün mertebe mesafeli olmuş…

“Menfaat gruplaşmalarından” uzak kalmış…

Aile, eğitim ve meslek hayatı boyunca “farklı kültürlerden” beslenmeye özen göstermiş…

Mesleğini “steril alanlara” hapsetmemiş bir gazeteci ağabeyiniz, kardeşiniz olarak…

Hepinize sesleniyorum:

Milletim ve ülkem adına endişe ettiğim bazı gelişmeler meydana geliyor.

Elbette ümitsiz değilim, endişeliyim sadece.

“Sütü Bozuk” 28 Şubat ve 15 Temmuz darbecilerinin “el ele, gönül gönüle” yürüyüşleri tempo kazanarak devam etmekte.

“Dış güdümlü” Gezi Olayları, yerli ve milli güçler tarafından bastırıldı ama orada “kızıla çalan devrim” tohumlarının atıldığını gözden kaçırmamak lâzım!

Bunların önde gelen temsilcilerindeki “özgüven patlaması”nın sebeplerini de “derinlemesine” araştırmak şart.

Görmediğinizi yok saymanız sonucu değiştirmez; “aşırı yoğunluk/yorgunluk” sarmalından çıkıp etrafa “sakin” ve “dikkatli” gözlerle bakmakta fayda var.

Dostları, düşmanları, menfaatçileri, dost gibi görünen düşmanları “ayırt etmekte” de!..

*****

GENÇLİKTE DURUMLAR…

Bugünlerde muhtelif illerdeki üniversiteli gençlerimizle konuşmaya, onları iyice dinlemeye çalışıyorum.

Tanımaya, anlamaya gayret ettiğim üniversiteli gençlerin büyük bir bölümü, ‘Gezi Olayları’nın aslında çok iyi niyetli ve çok masum olduğuna…

Olayların “siyasi iktidar” tarafından farklı bir şekilde sunulduğuna inanıyorlar.

Bunun aksini gösteren delilleri ortaya koysanız da durum fazla değişmiyor, bildiklerini daha doğrusu “ezberlediklerini” söylemeye devam ediyorlar.

“Darbeci ” gazetelerde, televizyonlarda neler yazılıyor ve söyleniyorsa…

Hangi hezeyanlar gündeme taşınıyorsa onları savunuyor konuştuklarımın ekseriyeti.

Farklı düşündüklerini bildiğim ya da hissettiğim gençler ise genellikle sessiz kalmayı tercih ediyorlar.

Bu gençlerle farklı ortamlarda görüştüğümde, “fazla öne çıkmak, göze batmak istemediklerini”, birilerine “hedef” olmaktan, hatta “sınıfta bırakılmaktan” çekindiklerini anlıyorum.

Zor duruma düşseler, ailelerinden başka arkalarında duracak kimse yok…

Buna inanıyorlar.

Gezi propagandasının etkisi altındaki gençler çok daha özgüvenli, diğerlerinin çoğuysa “ortada kuyu var, yandan geç!” taktiğini uyguluyorlar.

*****

DİĞERLERİ HIRÇIN, MUHAFAZAKÂR AKADEMİSYENLER

İSE ‘EKSERİYETLE’ ÇEKİNİYOR!..”

Aslında akademisyenler açısından da böyle bir durum var…

Öne çıkan, hele ağzından “maksadını aşan” bir lâf kaçıran akademisyenin sadece “geziciler” tarafından değil, kendilerini “dindar” olarak nitelendirenler tarafından da “linç” edileceğini düşünerek “geri” duruyorlar.

Muhafazakâr camiada böyledir; “evin danası” metaforu çok muteberdir, buralarda “adamına” sahip çıkan çok azdır!..

Bir de…

Ayağı tökezleyene bir “darbe” indirmek de geleneksel hale gelmiştir!..

“Yerli ve milli akademisyen”, kalabalıklar içindeki “yalnız insan”dır çoğu zaman.

Diğer akademisyenler ise gayet rahattır, destekledikleri iktidarda olsa da olmasa da…

“Kültürel İktidar”ın her zaman kendilerinde olduğunu bildikleri için pek çekinmezler.

“Siyasi iktidar nasılsa değişir, günün birinde işler yine 28 Şubat kıvamına gelir…” kafasıyla devam ederler ve etmekteler.

Medyada da böyle bir durum vardır aslında… “Kendi ortamlarında” goygoyculuk üzerinden “prim yapan” birilerini, “diğerleri” pek izlemez.

Seçimleri kimin kazandığı, memleketin nereye gittiği fazla umurlarında değildir, “memleket meselelerini” özel sohbetlerine taşımazlar…

Ekranlar önünde dertlenir, kızar…

Özel hayatlarındaysa “işlerine” bakarlar!

Öte yandan…

“Gezi medyası”nda boy gösterenlerin, “kin, nefret ve intikam” duygularının pençesinde ne derece hırçınlaştıklarını…

Nasıl bir “özgüven patlaması” yaşadıklarını her vesileyle görüyoruz.

“Keskin sirke küpüne zarar!”sa da…

“Küp doldurma” derdindeki kimi muhafazakârların sergiledikleri “sonradan görme” halleri, bunların direnç ve cür’etlerini arttırmaktadır.

Ne o öyle havalar, cakalar; sokaktaki vatandaşın fedakârlık çağrıları yaptığı günlerde “akla ziyan harcamalarla” caka satmalar!..

*****

ÖZGÜVEN PATLAMASI, EVET!..

Son vakitlerde, 28 Şubatçılarla 15 Temmuzcuların “özgüven patlaması” yaşadıklarını görüyoruz.

Panellerde, konferanslarda, televizyon ekranlarında resmen tehdit ediyorlar…

En son, Akit TV’de 28 Şubat darbesinden nasıl olmuşsa beraat almış bir “28 Şubatçı E. Asker” eski günlerin geri geleceğini ve başörtüsünün “YENİDEN” yasaklanacağını ileri sürdü.

FETÖcülerin “generalliğin en tepe noktalarına kadar nasıl ve niçin yükseltildiği” sorulduğunda ise…

Gayet “rahat” karşılıklar verdi!..

Bir kez daha gördük ki, bunlar hiçbir vakit değişmeyecekler.

En ufak bir pişmanlık duymuyorlar, ‘28 Şubat’ta bu aziz millete ve güzelim memlekete verdikleri büyük zararlardan dolayı…

“Boşuna mı 1000 yıl sürecek dedik?” mesajını verir gibi bir halleri var!

Öbür tarafa gelince…

28 Şubat sürecindeki mücadelenin sonucunda bir yerlere gelenlerin büyük çoğunluğu, o günleri adeta unutmuş durumdalar.

Sorumluluğu ve yükü “Karizmatik Lider”in üzerine yıkıp, meselelerin kenarından dolanıyor…

Dünyevi menfaat ilişkilerini tahkim gayretine devam ediyorlar!..

Dert bir değil ki elvan elvan:

Ne sivil örgütlerimiz vardı 28 Şubat günlerinde, çoğu “obezleşti” fena halde.

28 Şubatçılarla 15 Temmuzcuların “zemin oyucu, moral bozucu” faaliyetleri karşısında insanın canını fena halde sıkan bir “hareketsizlik” ve “bereketsizlik” tablosu…

Bütün sivil toplum örgütleri böyle değil elbette, istisnalar müstesna ama…

Sivil toplum örgütleri tablomuz da maalesef pek parlak değil.

“Gezi Ruhlu” sivil toplum örgütleri çatır çatır “tahrik” üretirken, “kâr” peşindeki “muhafazakâr takımı” kahir ekseriyetle “çevredeki fırsatlara” kilitlenmiş durumda!..

Ekonomiye gelin…

İş dünyasına…

Memleketin en etkili, en güçlü “iş adamları” örgütü, hangisi?..

Tahmin edersiniz, ‘28 Şubat’ta hangisi idiyse bugün de o!

O günlerde “beşli çete” olarak nitelendirilen sivil toplum örgütlerindeki 'zinde' unsurlar şimdilerde gittikçe artan bir tempoyla çalışıyor.

Tehditler de tekrar edelim, havalarda uçuşuyor.

Bu arada…

“Cumhur İttifakı” dağılsın diye çaba sarf eden “dahili unsurları” görüyoruz…

Abuk sabuk konuşmalarıyla, daha doğrusu “sataşmalarıyla” adeta Yerel Seçimi kaybettirmek için uğraşanları görüyoruz.

Bir Lider, bir Büyük Lider…

Birkaç dava arkadaşıyla birlikte, canını dişine/ gecesini gündüzüne takmış ilerliyor.

Böyle bir tablo var.

Var da…

Bu millet büyük bir millet.

Milyonlarca mağdur ve mazlumun duaları, şer odaklarının başarıya ulaşmalarının engellenmesine vesile olacaktır inşallah.

Olacaktır da…

Ah şu “28 Şubat darbesine direniş ruhu” bir ayağa kalksa!..

28 Şubat darbesine direnenlerle, 15 Temmuz darbe girişimine direnenlerin sesleri bir duyulsa!

O vakit…

28 Şubat darbecileri de, 15 Temmuz darbecileri de…

Vız gelir tırıs gider!..