28 Şubat, Merhum Erbakan, Sayın Erdoğan ve gençlik!
Yargıtay’ın cezalarını onayladığı 28
Şubatçılardan bazıları tutuklandı ya…
“Gerekirse
1000 yıl daha devam eder!”
denilen 28 Şubat süreci yeniden gündeme geldi.
*
28
Şubat zihniyetiyle bu zihniyetin mağdur ettiklerinin mücadelesi, yakın dönem
Türk Siyasi tarihinin “temel meselesi”dir
ve meselenin özünde de “sınıf çekişmesi” vardır.
Yıllar
yılı kenara itilen “Derin Anadolu”nun,
“hakkını” istemesi ve bu hak
arayışına “Kurucu İrade”ye temsil
iddiasındaki “Kültürel İktidar”
çevrelerinin karşı çıkması!..
Bendeniz
CHP’li çevrede büyüdüm.
Oralarda,
Anadolu’nun toprak kokan insanlarına hoş gözle bakılmazdı.
“Buraları hep köylüler bastı,
görgüsüz şeyler!” lâflarını bolca işitirdim
küçüklüğümde!
Bana,
bunların evlerine gitmemem, gitsem bile verdiklerini yememem çok tenbih
edilmiştir!..
Bir
zihniyet bu, ontolojik gerçekliği bu.
Meseleyi
kavramak için 28 Şubat sürecinin en hararetli günlerindeki “yeşil sermaye, laik sermaye”
tartışmasına bakmak gerekir.
O
günler, gençliğimize çok iyi anlatılmalıydı ama bu yapılmadı maalesef ya da
yapılamadı.
Sık
sık dile getirilen “Eğitim ve kültür
alanlarında maalesef arzu ettiğimiz noktada değiliz!” şikâyeti de, bu
duruma işaret ediyor zaten!
İşte…
Üzerinden
neredeyse çeyrek asır geçmiş, 28 Şubat 1997 tarihli o meşhur Milli Güvenlik
Kurulu toplantısının.
O
gün doğanlar, şimdi “neredeyse orta
yaşlı” birer vatan evlâdı.
Şimdiki
gençlerin kahir ekseriyeti 28 Şubat’tan haberdar değil.
İnanın
abartmıyorum; Merhum Turgut Özal’ın ismini duyduğunu ancak ne iş yaptığını
bilmediğini söyleyen “epeyce okul
aşındırmış” gençlere bile rastladım.
Genç
kardeşlerime, “Bundan çeyrek asır önce,
yüksek yargı organlarının başkanları, hakimler, savcılar Genelkurmay’a
çağrılır, verilecek kararlar adeta dikte edilirdi!” dediğimde, çoğunlukla
anlamsız bakışlara muhatap oluyorum.
Bu
gençlere…
Bugünlerde
“darbecilikten tutuklanmış” bulunan zamanın “kudretli paşa”sının, Cumhuriyet Savcılığı’na altına büyük bir
özgüvenle imzasını attığı “emir yazısı” gönderdiğini söylesem ve bunun
belgesini göstersem, ne anlam ifade eder ki?
Çıkartsam
belgeyi ve okusam:
“Bağcılar
Cumhuriyet Savcılığına,
Başka
avukat Necati Ceylan olmak üzere, haber ve yazı sorumluları hakkında ilgi (b)
Kanun hükmü uyarınca yasal işlem yapılmasını ve sonucundan Genel Kurmay
Başkanlığı’na bilgi verilmesini rica
ederim!”
İmza:
Geçtiğimiz
günlerde tutuklanan meşhur balans ayarcısı!..
(Bu arada, bana bu eski komutana niçin
bu kadar az yüklendiğimi soranlar oluyor. Ben, haksızlık yapan şahıslara güçlü
oldukları dönemde karşı çıkarım. Düşenin üzerinde tepinip durmak iş değil. Yiğidin
az bulunduğu dönemlerde saklanıp, yiğidin harman olduğu dönemlerde kahraman
edalarıyla ortaya çıkan kariyeristlerden olmadım Allah’a şükür. Darbeye
teşebbüs eden cezasını bulmuşsa, tamamdır.
Sorgulanması gereken, o dönemin 5’li çetesinin, büyük patronlarının,
büyük medyasının niçin sorgulanmaktan muaf tutulduğudur! )
*
Bu
parantezden sonra konumuza devam edelim:
Şimdiki
gençlerden işi bilenler var ama gördüğüm kadarıyla çok azı böyle.
Çoğu,
ilgisizliğe terk edilmiş durumda.
Bu
evlâtlarımıza…
“Bak
kardeşim,
Bu zihniyet yüzünden, tanklarımızı
tamir ettirme işinde bile İsrail’e muhtaç durumlara düşürülmüştük.” Desem…
Kaçının
umurunda ki?..
Rahmetli
Erbakan’ın havuz sistemini anlatsam ne anlam ifade edecek ki çoğu gencimiz
için?
Desem
ki,
“Ey
Genç Kardeşim!
Rahmetli
Erbakan iş başına gelmeden evvel, bazı büyük işadamları, devlet kurumlarına çok
yüksek faizlerle borç veriyorlardı.
Rahmetli
Erbakan, kamu kurumlarının finans ihtiyaçlarını birbirlerinden karşılamalarını
sağlayan Havuz Sistemi modeliyle, bu
faiz oyununu bozdu.
Daha
sonra 28 Şubat darbesini organize edecek olan ‘iş adamlarına” gidecek paraların
hazineye kazandırılmasını sağladı.
Bu
sayede, hiç borçlanmadan, çalışanların ücretlerine çok büyük oranlarda zam
yaptı.
Kısa
sürede ‘denk bütçe’ye ulaştı.
Rahmetli
Erbakan o dönemde, kartel medyasına giden hortumları da kesince, hedef haline
getirildi.
Hele
bir de, İslam ülkelerinin öncelikle birbirlerinden alışveriş yapmalarını temin
edecek D-8’i kurunca…
Üstelik,
savunma sanayii alanında da ‘düzen
değişikliğine’ gitmeye teşebbüs edince…
Dışarısı
ve içerisi harekete geçirildi.
Siyaseten
ipi çekildi!..
Merhum
Erbakan darbeyle indirildi.
Bu
darbeyi teşvik edenler, hatta organize edenler ara dönem koalisyonlarında
ödüllendirildi.
Bunlara
önce banka kurma izni verildi.
O
dönemin şartlarında ve ilişkileri içinde kurulan bankaların içi boşaltıldı.
Bankalar batırıldı.
Milyarlarca
dolarlık batıklar vatandaşa yüklendi.
Vatandaş
battı.
Türkiye
uçurumun kenarına getirildi!”
Gençlere
bunları anlatsam...
“Hiç
anlaşılmaz” endişesiyle, “Korkunç
başörtü yasaklamalarına” hiç girmesem…
O
günlerde, FETÖcülere filan dokunulmadığını, Milli Görüş anlayışlı subay ve
astsubayların ise “Yargısız infaz” yoluyla çok sevdikleri ve Peygamber
Ocağı’ndan uzaklaştırıldıklarını, “bünyelerine ağır gelir” endişesiyle
anlatmasam…
Sadece
işin “yargı”ya ve “ülke ekonomisine” ilişkin boyutlarını gözler önüne sermekle
yetinsem…
O
günlerdeki çökmüşlüğe ve çürümüşlüğe vurgu yapsam.
Gençlere,
Sayın Erdoğan’ın AK Parti’yi böyle bir ortamda kurduğunu…
Ümitlerini
tamamen kaybetmek üzere olan vatandaşın büyük bir arzuyla bu yeni siyasi
harekete yöneldiğini ve özgüvenini yeniden kazandığını anlatsam, hâyâl gibi
gelecektir.
Hoş,
bir çoğu da bu kadar uzun konuları dinleme zahmetine katlanmayacaktır!
*
Hal
böyle olunca…
Ne
oluyor biliyor musunuz?
Bu
dönemde bile, 28 Şubat zihniyetinin “kurnazlıkla ortaya koyduğu” söylemleri
birçok genç tarafından savunuluyor!..
“Kültürel
İktidar” bastırdıkça bastırıyor!
Bir
vakitler, dar gelirli arabalarının arkasında “Huzur İslamdadır!” yazılarını görürdük.
Şimdi
pek görmüyoruz.
Şimdi…
Dar
gelirli arabalarında daha az, bol gelirli arabalarında daha çok…
Başka
başka yazılar görüyoruz.
Kaldıralım kafalarımızı da etrafımıza şöyle bir bakalım lütfen!