28 Şubat Mağdurlarına Özgürlük
Türkiye bundan yaklaşık 20 yıl evvel 28 Şubat gibi büyük bir travma yaşadı. Postmodern bir darbe neticesinde inançlarından ötürü binlerce insan özgürlüklerinden, canlarından, işlerinden edildiler. İmam-hatip liseleri önlerinde başörtüsü yasağını protesto eden çocuk yaşta kızlarımız tutuklanıp götürüldüler. Yine çok sayıda insan tutuklandı ve cezaevlerine gönderildiler. Bunlardan bir kısmı haklarında hazırlanan üç-beş hatta daha fazla sayıda dosyadan dolayı mahkumiyet aldılar. Bir kaç dosyadan mahkum edilen başka görüşten siyasi suçlular beraat edip kısa bir zaman sonra hapisten çımalarına rağmen 28 Şubat mağduru pek çok insanımız haklarında açılan dava sayısının fazla olması dolayısıyla bir dosyada beraat etseler de diğerlerinden beraat ettirilmedikleri için özgürlüklerine kavuşamadılar. Geçenlerde bir dostumdan öğrendiğim kadarıyla 28 Şubat mağdurlarının özgür kalamayışlarının temel sebebi haklarında çok sayıda suçlamada bulunulması. Maalesef çağdışı kanun ve cezalandırmalardan dolayı o dönemde ağır bir imtihana mahkum edildiler. Bu suçlamaların neler olduğunu tahmin etmek tabii ki zor değil. Ancak tek amaçları vardı; kendilerine yapılan haksızlığa bir dur demek ve demokratik haklarını kullanarak uğradıkları haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmamak.! Şimdi yapılacak bir şey var: Bu insanların özgürlüklerine kavuşmalarını sağlayacak gerekli hukuki altyapıyı kurarak, gerekli müdahalelerde bulunarak "fikir" "düşünce" ve "söz söylemekten" başka suçu olmayan bu insanların ailelerine kavuşmalarını temin etmek. 15 yıldır iktidarda olan Ak Partinin, başta Sayın Genel Başkanı-Cumhurbaşkanımız olmak üzere Ak Parti meclis grubunun ve Adalet Bakanlığı'nın bu mesele hakkında duyarsız kalmayacağını düşünüyoruz. Bu, insani ve İslami bir görev olarak karşımızda durmaktadır. Hazır anayasa değişikliği yapılmışken bundan sonraki süreçte bu konuya dair yasal düzenlemelerin de yapılmasını bekliyoruz, konunun takipçisi olacağız.
Siyaset Kurumu Kültür ve Sanata Karşı Duyarlı Olmalı
Geçen Cumartesi günü Mahmut Bıyıklı ve Muzaffer Doğan Beylerin daveti üzerine TYB İstanbul şubesinde Ak Parti il yönetiminin ve İstanbul milletvekili İsmet Uçma ağabeyin de katıldığı, çok sayıda şair ve yazarın, eğitimcinin söz alarak kanaat belirttiği "şehir kültür ve sanat" başlıklı çalıştaya katıldım. Karınca kararınca ben de fikirlerimi izhar etme imkanı yakaladım. Nurettin Durman, Özcan Ünlü, Bestami Yazgan, Üzeyir İlbak gibi değerli kalem ve söz ehlinin görüş belirttiği toplantı gerçekten çok verimli geçti. Üzerinde durulan en mühim konu iktidarın kültür ve sanata daha çok yatırım yaparak daha çok destek vererek, şair yazar ve düşünce adamlarını istişare ve karar süreçlerine muhakkak katmaları, onlara daha çok değer vermeleri gerektiği idi. Bir başka önemli gündem konusu ise şehirlerde yaşanan ve benim yeni nesil imar kirliliği olarak isimlendirdiğim medeniyet değerlerimizden uzak çarpık kentleşme modeli idi. Bu konuda herkes gerçekten yaralı ve rahatsız. Kentleşme meselesini İslami ve insani perspektiften yeniden ele almak mecburiyetindeyiz. Rahmetli Turgut Cansever'in meşhur sözünü tam da bu noktada hatırlamakta yarar var: Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz, ihmal ettiğiniz nesiller imar ettiğiniz şehri tahrip eder"
Kereste Yetiştirmek mi? Yoksau2026?
Büyük bir dava adamı 12 Eylül öncesinde bir köye öğretmen olarak atanır. Oranın hem öğretmeni hem de imamı olur. Köy çok fakirdir. Öğretmen kendi maaşından ilçe tarım müdürlüğünden yüzlerce fidan satın alarak köye diker ve kısa sürede köy yetişen ağaçların kerestelerinden zengin olur. Gün gelir hoca görüşlerinden dolayı hapse düşer. Hapiste olduğu zaman dilimi içinde o köyden bir tek sadece köyün delisi yanına gider gelir, kendisini ziyaret eder. Başka hiç kimse cezaevine ziyarete gelmez. Aylar sonra öğretmen bey hapisten çıkar ve şehirde o köyden birisi ile karşılaşır. Adam der ki öğretmene "hocam sana karşı mahcubuz ziyaretine köyden neredeyse hiçbirimiz ziyaretine gelemedik." Hoca şu tarihi cevabı verir: Demek ki biz orada kereste yetiştirmekten insan yetiştirmeye zaman bulamamışız!
Mega İnnovasyon Meselesi
Geçmişte yazdım yine yazıyorum. İcatsız, mucitsiz, innovasyon, yani yeniliksiz kalkınma ya da gelişme olmaz, olamaz. Küresel ekonomide stratejik üstünlük yakalanamaz. Bizim mega ölçekte innovasyona ihtiyacımız var. İyi bir bilim, eğitim ve teknoloji altyapısıyla bu hiç de zor değil. Buharlı makinanın, otomobilin, bilgisayarın ve bazı elementlerin icadı gibi bir mega innovasyona neden biz de imza atmayalım? Üniversitelerin, ar-ge merkezlerinin, araştırma merkezlerinin, bilim ve fen insanlarının ciddi şekilde desteklenmesiyle geriden gelen zehir gibi yeni nesil içinden bu işlere imza atacak süper beyinler illaki çıkacaktır. Yeter ki azimli olalım ve insan yetiştirmeye özen gösterelim. Bu bakış açısı Türkiye'yi 20 yıl içinde dünyanın ilk beş büyük ekonomisi içerisine sokar.