28 Şubat bitti mi?
“Gerekirse 1000 yıl sürer, dedikleri 28 Şubat bitti.”
Böyle diyenlere “Hayır
efendim, tam olarak bitmedi!” diye karşılık veriyorum.
28 Şubat zihniyetinin bakış açısı malûm:
Osmanlı’nın son dönemlerde geriye düşmesinin sebebi olarak,
“İslâm”ı işaret ediyorlar.
Bazen açıkça, bazen de “örtülü”
olarak İslâm’ı hedef alıyorlar.
“Siyasal İslâm”
derken, “irtica” derken, deprem
felâketinin meydana geldiği andan itibaren bütün hayırlı çalışmalarda öne çıkan
gönüllü teşekkülleri “Sakallılar
nerede?” diye hedef alırken…
Hatta ve hatta, canlarımızı enkazdan çıkartmanın sevinciyle “Allah-u Ekber” denmesine bile tepki
gösterirken görüyoruz onları.
İslâm’ı hayatın tamamen dışına atmak, betonlara hapsetmek,
yani Rahmetli Erbakan Hoca’nın ifade ettiği gibi, “içi saman dolu cansız kuş”a döndürmek için ellerinden geleni
yapıyorlar.
O zihniyet dünyası, insanı “tabiatın ürünü bir madde” olarak görüyor.
“Cenaze namazı” gibi ritüelleri de, toplumsal yaşamın “kültürel öğeleri” olarak değerlendiriyor.
Bürokrasinin ya da sivil toplum örgütlerinin çeşitli
kademelerinde görev yapan “28
Şubatçılar”dan bazıları, vatandaştan
oy talep etmek gibi bir dertleri olmadığı için, İslâm’a dair görüşlerini çok
net bir şekilde ortaya koyabiliyorlar.
Aynı görüşteki politikacılar ise, oy kaybetme endişesiyle konuyu
saptırmayı tercih ediyorlar.
Bugüne kadar hep böyle oldu, bundan sonra da böyle olacak.
KÜLTÜREL İKTİDAR’IN
SAHİBİ!
Politikacıların çoğu, genellikle “içlerinden, kalplerinden geçmeyenleri” söylerler!
“28 Şubat bitmedi!” demiştik.
Oradan devam edelim.
Bugün, bu zihniyet dünyası “kültürel iktidar”ın sahibi olarak faaliyette.
“Ev sahibi” psikolojisiyle hareket ediyor.
Eğitim, kültür, sanat, sivil toplum, medya, sosyal medya
alanlarında çok daha güçlü, çok daha zinde.
Siz, tabelalara bakarak farklı değerlendirmelerde bulunabilirsiniz.
Ben durumu hiç de öyle görmüyorum.
“Kültürel İktidar”ı, yani 1930’ları temsil edenleri rahatsız
edecek bir Kur’an ayetini ya da Hadis-i Şerif’i öne çıkartan İslâm Âlimleri
nasıl hedef alınıyor görüyorsunuz.
Ve hedef alanların arzu ettikleri neticeye ulaştıklarını da
görüyorsunuz.
“Kültürel iktidar” cenahından birileri bu memleketin
değerlerine alabildiğine hakaret edebiliyor ve bu hakaretlerin de ciddi bir
karşılığı olmuyor.
Amma velâkin, “28 Şubat zihniyeti”ni çok rahatsız eden bir
iki cümle kuranların başlarına birçok sıkıntı geliyor.
Teker teker isim saydırmayın bana, o zihniyet hedef gösterdi
diye, kapının önüne konulanları hepiniz biliyorsunuz!
“Sanat dünyası”na bakın; “Anadolu’nun
değerlerine saldıranlar”ın etkinlikleri artarken, Anadolu’nun değerlerine sahip
çıkmaya çalışanlar dezavantajlı duruma düşüyorlar.
MEKÂNIN SAHİBİ BİZİZ!
Eğri oturup doğru konuşun lütfen, böyle olmuyor mu?
Anadolu’nun değerlerini savunanlar, kendilerini “yalnız” hissetmiyor mu?
O zihniyet, 28 Şubat zihniyeti, kendisini “ev sahibi” olarak
görüyor.
“Biz kurduk, mekânın
sahibi biziz.
Köylüler geldi,
rahatımızı bozdu!” diye bakıyor meseleye!..
Vakti zamanında İmam Hatipleri ve meslek liselerini yok olma
noktasına getirmek için neler yaptıklarını unutmadınız değil mi?
Ne istiyorlardı İmam Hatiplilerden ve meslek liselilerden?
Niye katsayı haksızlığını uygulamaya geçirdiler?
Evet;
Anadolu evlâtlarının önlerini kesmek, onların belli alanlara
sıkışıp kalmalarını temin etmek için.
ARZULARI KST SİSTEMİ!
Arzuladıkları “kast” sistemiydi.
“Baban kadar konuş!”
gibi bir şey!
Bu zihniyet meseleye hep “Dağdan gelip bağdakini
kovacaklar!” mantığıyla baktı.
Anadolu’nun dört bir yanından kopup “merkez”e gelenler ise,
büyük ölçüde “ siyaset” yoluyla ya da siyasetin açtığı yollardan ilerleyerek
iddia sahibi olmaya çalıştı.
Çalıştı ama, tabii olarak “deplasman psikolojisi”ni aşamadı.
Hep, “ne olduğunu
değil de ne olmadığını anlatmaya” çalıştı.
Hep, “meşruiyet sıkıntısı” yaşadı.
Kimileri iyice savruldu, “benzemeye” çalışırken, kendinden de oldu!..
ANADOLU’DAN GELENLER
Bugünkü siyasal iktidarın zeminini “Anadolu’dan kopup gelen insanlar ve onların çocukları,
torunları” oluşturdu.
Tabii, iktidar nimetleri sözkonusu olduğundan, çok farklı
çevrelerden de siyasal iktidar kervanına katılanlar oldu.
“Gerekirse 1000 yıl
daha sürer!” kafasıyla hareket eden, o psikolojiye sahip olan çevre, “Siyasal iktidar bu seçimde olmazsa öbür
seçimde biter.. Olmadı bir sonraki seçimde kaybeder ve biter. Ama ‘Kültürel
iktidar’ sahibi olan bizlerin iktidarı hiç bitmez!” kafasıyla hareket
ediyor.
Bu zihniyetin baskısıyla mücadele eden, bu yolda ilerlerken
aralarından bazılarını kaybeden insanların büyük bir bölümü ise “Kültürel İktidar”a giden yolları
arıyor.
İlk nesil, ikinci nesil, belki şimdi üçüncü nesil…
İlk nesil köyden kopup geldi: önce beden gücüne, ardından da
siyasetin ve ticaretin gücüne yaslanarak mesafe kat etti.
İkinci nesil bir adım daha ileri gitti; siyasette, ticarette
hayli iddialı hale geldi.
Siyasal iktidara ve birçok makama da ulaştı.
Amma velâkin, daha alması gereken nice mesafe var.
“Kültürel İktidar”
öyle bir, iki nesilde varılabilecek bir hedef değil.
Nesilden nesile birikim lâzım, “Kent” zihniyetinden
kurtulmak lâzım.
“Kent ile Şehir”
arasındaki farkı idrak edebilecek bir tefekkür iklimini oluşturmak lâzım.
Her şeyden önemlisi “kültürel iktidar” bilincine, hedefine
sahip olmak lâzım.
“İnşaat”ı aşmak, “imar”a yönelmek lâzım!..
TAKIMI OYUNU
GEREKİYOR
Eğitimde, kültürde, sanatta, “elit” sivil toplum örgütü faaliyetlerinde, medyada ne durumdasın?
Olanlar nasıl oldu, olmayanlar niçin olmuyor?
“Liderliğe”
bağımlı bir yürüyüşten “ortak akla”
ve “takım oyunu”na nasıl geçilecek?
İlişkiler üzerinden değil de, “liyakat üzerinden” yürüyen bir sistem nasıl kurulacak?
Her türlü “yapıcı eleştiriden” istifade etmek ve genele
uymayan her söylemi kafadan reddetmemek…
Bir iş yapılırken, bunun bütün muhtemel sonuçlarını masaya
yatıracak bir iklimi oluşturmak…
28 Şubat zihniyeti, 1930’lara dönmeyi vaat ediyor.
Bu vaat iyi bir vaat değilse de vaattir.
O zihniyetle mücadele ettiklerini söyleyenlerin de, “Yeni Türkiye”nin altını
doldurabilmeleri lâzım.
Bunu, politikacılardan dünyevi beklentileri olan "meslek"
elemanları, menfaat ekipleri
gerçekleştiremez. Gönüllüler lâzım…
Hasbî insanlar yani!..
Bugünkü ortam maalesef fazlasıyla hesabî.