25 ARALIK, LİDERLİK ve EFKAN ALA FAKTÖRÜ
İlke çok net;
Aile olsun, şirket, örgüt, cemaat, toplum ya da devlet fark etmez, şımarıklığın akabinde çöküş kaçınılmazdır. Şımarıklığın en kristalize hali haddini aşmada sınır tanımamaktadır.
Kur'an açıkça beyan buyuruyor ki, ne zaman bir topluluğun "önder, lider kadro"veya oranın "ileri gelenleri" bir şımarıklıkta bulunmuşlar ise, o topluluğun medeniyet olarak, yönetim olarak çöküşleri kaçınılmaz olmuştur (17-İsra/16).
İlki 17 Aralık'ta olan paralel darbe teşebbüsünden hemen sonra asıl vurucu darbe için paralel yargı-polis çetesi, 25 Aralık için planladıkları ikinci operasyonun bütün hazırlıklarını bitirmişlerdi. Paralel yapının emrindeki medya organları dünyaya marifetlerini göstermek için canlı yayın araçlarıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün Vatan Caddesi'ndeki yerleşkesine konuşlanmıştı.
25 Aralık sabahının erken saatlerinde Başbakanlık Müsteşarı Efkan u00c2la İçişleri Bakanlığına getirilmişti. İçişleri bakanlığına getirilen kişi milletvekili değil. Bunun ne anlama geldiğini Efkan Beyi tanıyanlar bilir.
İşte tam da o saatlerde İstanbul'daki paralel yargı-polis, ikinci ve öldürücü operasyon için start vermişti. Bunun üzerine İçişleri Bakanı Efkan u00c2la her babayiğidin göze alamayacağı bir dizi risk alıyordu. Gelin olayı kronolojisine uyarak hatırlamaya çalışalım.
Darbe teşebbüsü için girişimde bulunan 17 Aralık paralel yargı ve emniyet güçleri soruşturma görevinden alınıyor. 25 Aralık operasyonunu da görevden alınan aynı ekip hazırlamış, ancak artık fezleke hazırlama yetkisi bulunmayan "dönemin" Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı, hazırladıkları korsan fezlekeyi Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi pek çok davayı sürüncemede bırakan paralelci savcı Muammer Akkaş'a teslim etmişti. Fezlekede, Bilal Erdoğan başta olmak üzere, Almanlarla Gezicilerin karşı çıktıkları 3. Köprü ve 3. havalimanı ihalelerini alan firma sahiplerinin de aralarında bulunduğu 41 kişi için gözaltı kararı yer alıyordu.
17 Aralık darbesinden hemen sonra İstanbul'a Emniyet Müdürü olarak atanan Selami Altınok, söz konusu evraklardaki yetersizliği gerekçe göstererek hem gözaltı hem de arama talimatını geri çeviriyordu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına getirilen Turan Çolakkadı, bir şeylerin gizlendiğini fark etmiş, odasına yaptığı baskınla paralelci Savcı Muammer Akkaş'ı görevden alınan paralelci polislerle toplantıda buluyordu. Bu toplantıyla da anlaşılıyordu ki paralelciler B ve C planlarını da hazırlamış, İMAMAMİRlerden talimat bekliyorlardı. Başsavcı Turan Çolakkadı M. Akkaş'tan operasyon hakkında bilgi istedi. Amirinden değil, "imamından" emir alan Savcı Muammer Akkaş buna yanaşmadı. Daha sonra elindeki bilgi ve iddiaların yetersiz olduğu anlaşılınca Muammer Akkaş'ta bulunan dosya Turan Çolakkadı tarafından elinden alındı. Bununla yetinmeyen yürekli Savcı Turan Çolakkadı tehditlere buyun eğmeyip söz konusu operasyona izin vermeyeceğini ilan ediyordu.
Dedik ya, paralel yapı Savcılarının B ve C planları vardı. 25 Aralık operasyonu için Emniyete talimat veren Savcı M. Akkaş'ın isteğine polis uymayınca, Savcı Akkaş hazırlanan operasyon yazısını Jandarma'ya gönderir. İstanbul Jandarması Ankara'daki Komutanlıkla irtibata geçer. Komutanlık bunun görevleri olmadığını söyler. Buna rağmen paralelci savcı-polisler durumdan vazife çıkartarak Sayın Bilal Erdoğan'ı ne pahasına olursa olsun gözaltına almak için harekete geçerler.
Efkan u00c2la olayı duyar duymaz verdiği talimatla Özel Harekatçıları Başbakan'ın Üsküdar'daki evinin etrafına sevk eder. Durumun ciddiyetini fark eden bir grup emniyetçi de herkesten habersiz Bilal Erdoğan'ın bulunduğu evinin yakınlarına geleni vuracak şekilde konuşlanıyordu. Paralel polisler güven patlamasıyla Bilal Erdoğan'ı evinden almak için konutu basmaya kalkarlar. İşte tam da burada paralelcilerin beklemedikleri bir Efkan u00c2la faktörü karşılarına çıkıyordu. Bakan u00c2la, "yaklaşan kim olursa olsun vurun" talimatı verdiği"ÖZEL HAREKu00c2TÇILARI"başbakanın evinin çevresindeki paralelci timin gözlerinin içine sokar.
Şımarmanın zirvesinde olan paralelci polisler Bilal Erdoğan'dan sonra 7 Şubat 2012 MİT krizi sürecinde hasta yatağında kelepçe takamadıkları"dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan"a "BU SEFER HAYATIMIZA MAL OLSA DA KELEPÇE TAKACAĞIZ" diyerek ortalığı inletiyorlardı. Ancak baskın için dönemin başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın evine yaklaştıklarında bu olayın boylarını fersah fersah aştığını gören paralelciler çark ederek geri çekilmek zorunda kaldılar.
Paralelcilerin bu kadar pervasız olmalarının sebebi şuydu:
Eğer Bilal Erdoğan gözaltına alınsaydı, kolları kelepçeli şekilde Emniyete götürülürken dünyaya canlı yayınla duyuracaklardı. Bu fotoğrafla hem içerde istedikleri algıyı oluşturacaklardı hem de Ak Parti cephesinde "kuşatıldık" havası oluşturulup zaten moraller yerle yeksan edilmiş, ardından kopuşlar hızlanacaktı. Kendilerine destek veren derin dünya güçleri sayesinde başbakan Tayyip Erdoğan'ın karizması yıkılacaktı. İçerde de belli çevreler başbakan Erdoğan'a istifa etmesi için baskı uygulayacaklardı ve ardından Sayın Erdoğan'ın paralel yargıya teslim olması sağlanacaktı.
Hedef: 28 Aralık 2013 günü R. Tayyip Erdoğan'ın istifası. Ardından dokunulmazlığı kalkmış olan Erdoğan'ı yolsuzluk, rüşvet ve asıl önemlisi Ahmet Davutoğlu, Beşir Atalay, Efkan u00c2la, Hakan Fidan, Aydın Ünal, Mustafa Varank ile birlikte SELAM TEVHİD ÖRGÜTÜ LİDERİ ve kadrosu olarak yargılamaktı.
Peki,
17-25 Aralık darbe girişimi ve sonrasında gelişen olayları paralel yapı TV'lerinde nasıl sunuyor?
Tam bir hamakat örneği. Olayları anlatış biçimleri, ortaya konan belgelere karşı iddiaları 8-10 yaş grubuna dahi "milleti kandırmak bu kadar basit mi yani?" dedirtecek kadar basit ve yavan. Doğrusu paralel yapının millete derdini anlatması gibi bir gayesi de ihtiyacı da yok. Onların anlattıklarından, ortaya koydukları karşı argümanlardan millet bize hak versin gibi bir hedefleri yok. Onlar da milletin bu basitliklere kanmayacağını biliyorlar. Ama bir şey daha biliyorlar;
Paralel yapı, gönlünü "din uğruna" Fetullah Gülen'e bağlayan "cemaat"i avucuna almış. Ayrılanlar kurtuldu, kalanlar ise hem düşünce hem de pratik olarak paralel ablukada.
Öyle ki; eğer paralel TV'lerde"Hocaefendinin sol başparmağını bıçak kesti 10 yıl yetecek petrol akıyor" deseler buna inanacak kitlelerinin olduğundan emindirler. Ne de olsa"geceleri Hz. Peygamber ile masaya oturup Türkiye ve dünya sorunlarını tartışıyor"a inandıkları Fetullah Gülen önderleri var! Yani, bütün mesele hipnotize olmuş bu kitleye bilgi aktarımını yerine getirip, onları kendi kapalı, gettovari yapılarının dışında kalan u2013haşa- biz Müslüman olmayan!"dış dünya"nın söylediklerine karşı motive etmek. Kendilerine destek olan iflah olmaz Tayyip Erdoğan düşmanı ulusolcu ve eski Maocuların paralel basının anlattıklarıyla zaten bir dertleri yok. Artık "biz münafıklardan" oluşan"dış dünya" ne derse desin"parmaklardan fışkıran petrol" akmaya devam edecek.
7 Şubat 2012 Yargı-MİT krizinin Yalçın Akdoğan ile beraber görünmez kahramanlarından olan Efkan u00c2la'nın, Mustafa Varank'ın, Aydın Ünalların bu asil duruşu olmamış olsaydı paralelcilerin milletimize yaşatacakları felakete ramak kalmıştı. Paralelcilerin uğradıkları güç zehirlenmesi abi gazıyla birleşince şımarıklığın ağır faturasını darbe teşebbüslerinin brinci yılında "TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ" zanlıları olarak ödüyorlar.
Ve tarih Recep Tayyip Erdoğan'ın göstermiş olduğu büyük liderliğin ülkeyi hangi sıkıntılardan, felaketlerden sağ salim çıkardığını yazacaktır.
@ahmetay_