24 Temmuz’da yaşanan acayiplikler
24 Temmuz 2020 Cuma günü Türkiye Cumhuriyeti çok “acayip” bir gün yaşadı, yaşattı.
O gün “İslâm yeşili” denilebilecek, ördekbaşı renginde halılar ve tabelayla süslenmiş ve Osmanlı’da “fethin sembolü” sayılan bayrakların minberine asıldığı Ayasofya-i Kebir Câmi-i Şerifi’nde devlet protokolü ve binlerce vatandaşın sokaklara taşan katılımı ile Cuma namazı eda edildi.
Türkiye’deki Müslümanlar hatta dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar “nefeslerini tutarak” bu manzarayı seyretti.
Nefesler tutuldu çünkü bu yaşananlar birçoklarına göre “ölü toprağının” üstten atılmasıydı.
***
O gün, bir taraftan da bambaşka bir tablo vuku buluyordu.
Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi, “Türkiye’nin burnunun ucunda” yer alan Meis adası açıklarında hidrokarbon kaynakları bulmak amacıyla araştırmaya başladı.
Atina yönetimi tehditler savurdu. Fransa’dan medet umdu.
Hatta Atina Üniversitesinden Prof. Dr. Hristos Rozakis’in “uzman görüşünü” ortaya koyarak Türkiye’nin tezlerinin geçerliliğini dile getirmesini bile kabul etmeyen Yunanlılar “bilimin, aklın söylediğini reddeden bir noktaya ulaşarak” Türkiye’nin böyle bir girişimde bulunamayacağını “militarist” bir şekilde dile getirdiler ve bu “ilim adamının” işine derhal son verdiler.
Üstelik bu sırada Yunanistan’daki tüm kiliseler Ayasofya’daki namaz nedeniyle “matem” ilan ederek tüm ülkeyi çanlarıyla inletiyordu.
***
Başka bir ses, İspanya’nın yanında Katolikliğin tarihsel savunucularından biri olan Fransa’nın son dönemde Doğu Akdeniz’de pek “girişken” hale gelen Cumhurbaşkanları Macron’dan da geldi.
Hem o Fransa, zamanında Doğu Roma (Bizans)’ya “Haçlı Seferi” düzenlenmesinin başını çekmişti.
Fransızların “Kutsal Savaşçıları” Ortodoksların kutsal saydığı Ayasofya dâhil her yeri talan etmişlerdi.
Pandeminin ekonomik faturasından sıyrılmak için Libya ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarını çare gören Macron, atalarının yolundan giderek AB’yi Türkiye’ye karşı yaptırım uygulaması için ardı ardına kışkırtıyor.
Girit’in batı ve güneybatısında Yunanistan’ın verdiği ruhsatlar ile ABD’nin Exxon Mobil firmasının da ortaklığıyla doğal gaz arama çalışmaları son hızıyla devam ederken Türkiye’ye yönelik garip bir çıkış daha yaptı bu deli oğlan.
***
Aynı tarih, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş senedi sayılan ve imza atılmasından bu yana bir tartışma konusu olan “Lozan Anlaşması”nın da yıldönümüydü.
Bir kesim “İmparatorluk gitti” derken diğer kesim “Sevr yırtıldı” diyor.
Bu arada 2023 yılının Türkiye’nin kuruluşunda verdiği sözlerin sona ereceği yıl olarak gören ve Türkiye’nin bu tarihten sonra büyük bir sıçrama yapacağını düşünenlerin oranı hiç de az değil.
***
24 Temmuz, aynı zamanda “Gazeteciler ve Basın Bayramı” günü olarak da kutlanan bir gün…
Yıllarca belli bir kesimin ideolojik saiklerle kutladığı bir tarih oldu.
Ama artık gazetecilerin büyük bölümü bu günü kabullendi.
Bu güne yüklenilmeye çalışılan anlam ise asla amacına ulaşamadı.
***
Aynı gün, Türkiye’ye yurt dışından operasyon çekmek isteyenlerin, renkli devrimleri planlayanların, Gezi olaylarında gerçekleri çarpıtanların kullandığı açık bir kapının kapatılmasında önemli bir yol alındı.
Sosyal medya düzenlemesi Adalet Komisyonundan geçerek Meclis gündemine geldi.
Bazıları basının bu yolla bitirildiğini düşünüyor. Ama sosyal medya düzenlemesini uzun zamandan beri savunan biri olarak söylüyorum:
Maddeler oldukça makul…
En çok tartışılan konu ise “unutulma hakkı”…
Sosyal medya konusunda bir düzenleme yapılmasını savunmamın önemli bir nedeni bu platformu arsızca kullananların en azından bir kısmından Türkiye’nin kurtulacak olması.
Buna rağmen daha önce değerlendirmemi yine dile getiriyorum:
Sosyal medya sorununu “etik” bir sorundur.
Toplumsal ahlâkın çıtasının nasıl daha yukarı çıkarılacağı bilen birçok ilim insanı ve din adamı vardır. Yine de söz bana gelirse bir iki kelam ederim.
Öte taraftan düzenlemeyle internetten bir şeylerin silindiği her zaman o bilgiler her zaman için birileri tarafından bir yerlerde arşivlenir.
Zamanı gelince de servis edilir.
Bu her zaman böyle olmuştur.