"24 Nisan'da ne oldu?"
“ABD Başkanı
Joe Biden, ‘1915 olaylarını yıldönümüyle’ ilgili açıklamasında ‘soykırım’
sözcüğünü kullandı.”
Haberi bu şekilde
verenlerin ve okuyanların büyük bir bölümü, ‘24 Nisan’ın neyin yıldönümü
olduğunu bilmiyordur herhalde.
“1915 Olaylarının Yıldönümü…”
24 Nisan 1915’te ne oldu
ki?..
Osmanlı’nın “düşmanla işbirliği
yapan ve yapmaya zorlanan” Ermenileri “uzaklaştırmak” için zaruri
olarak çıkarttığı “Tehcir Kanunu”nun ilân edildiği gün müdür, 24 Nisan?
Hayır.
O tarih 24 Nisan değil, “Tehcir
Kanunu” ya da resmi adıyla, Sevk ve İskân Kanunu, 27 Mayıs 1915 tarihindeilân edildi.
27 Mayıs’lar bizde “bayram”
olarak kutlanırdı, “Zulüm 1453’te başladı!” diyen “kanlı darbecilerin”
bayramı, malûm!..
Bunun dışında, önem
atfedilen bir “27 Mayıs” bilmeyiz.
Dış dünya da, 27 Mayıs’ı bilmez, 24 Nisan’ı
bilir!..
Biz de her 24 Nisan
öncesinde “Bu kez başımıza ne gelecek?” diye huzursuz oluruz.
Yukarıda ifade ettiğimiz
gibi, Tehcir Kanunu’nun yıldönümü 27 Mayıs.
Ermeni diasporasının ve
aslında “Haçlı İttifakı”nın derdi, “göç ettirilen Ermeniler” ve
yolda başlarına gelenler olsaydı…
Yani…
“Sıkıntıyı çeken, göç sırasında çoğu tabii
sebeplerle hayatlarını kaybeden insanlar”
olsaydı, kampanyalarının simgesi olarak “27 Mayıs”ı tercih ederlerdi.
Hayır bunu yapmadılar, 24
Nisan dediler.
Buradaki 24 Nisan...
Anadolu’daki “Ermeni
Mezâlimi”nin faili Taşnak, Hınçak ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerinde
başı çeken sözde Ermeni aydınlarının tutuklanmalarının ve sürgüne
gönderilmelerinin yıldönümüdür 24 Nisan.
Zamanın ayrılıkçı terör
örgütleri, o günün “ASALA”ları, Osmanlı’yı parçalamak için,
-ASALA uzantısı- PKK’nın yaptığı gibi kanlı saldırılar
düzenliyorlardı!..
Nice Anadolu evlâdını katleden
bu “işbirlikçi” terör örgütlerinin bir marifeti de, Merhum Abdülhamit Han’a,
(21 Temmuz 1905’de) “başarısız” bir suikast girişimi düzenlemek olmuştu…
O günleri biraz okuyanlar;
bu Ermeni teröristlerin Osmanlı Padişahı’na yönelik suikast girişiminde “başarısız”
olmasından dolayı “ağıtlar” yakan gafilleri, hainleri iyi bilirler!..
İşi Osmanlı Padişahı’na suikast
girişimine kadar vardıran Taşnaklar, Merhum Abdülhamit Han’ın “Ermeni, Yahudi, Mason” ekibi
tarafından tahttan indirilmesinin ardından boş durmadılar elbet…
Merhum Abdülhamit’in
“bitirilmesine” aracılık edenler, elleriyle besleyip büyüttükleri canavarın
dişleri arasında buldalar kendilerini!
Sultan Abdülhamit Han’ın
devrilmesine katkı veren “aydın”ların bir kısmı hayatlarının son
demlerini büyük pişmanlıklar içinde geçirdiler ama ne fayda!..
Ayrılıkçı Ermeniler,
Siyonistler, İngilizler ve diğerleri amaçlarına ulaştılar ve Osmanlı’yı
bitirdiler.
İşin işten geçtiği ve
Osmanlı’nın bitişinin “fiilen” gerçekleştiği dönemlerde başı iyice dertte olan Devlet
idarecileri, bir “tehcir kanunu” çıkartmak suretiyle, şer odaklarının
kullandıkları Ermenileri sıkıntılı alanlardan uzaklaştırmayı denedi.
Göç yolunda kayıplar oldu.
O süreçte, en büyük kayba
Anadolu’nun Müslüman evlâtları uğradı ve bir de, -böyle süreçlerde her zaman
olduğu gibi, “Ayrılıkçı ve işbirlikçi Ermenilerin yaptıklarından” en
büyük zararı gören gariban Ermeni.
İşte bu 27 Mayıs.
Öbürü, 24 Nisan ise,
Ermeni Terör Örgütleri’nin faaliyetlerine katılan sözde Ermeni aydınlarının
tutuklanmalarının, sürülmelerinin yıldönümü...
“Haçlı İttifakı”nın
üzerinde durduğu da bu; Osmanlı’nın o günün ASALA’larını “kapattığı” tarihin
yıldönümü.
Tarih tekerrürden ibaret
gerçekten… Bugün de, ASALA’nın yerine geçirilen PKK Terör Örgütü’’ne karşı hem
içeride, hem de dışarıda büyük ve başarılı operasyonlar yürütüyoruz.
Taşnaklara, Hınçaklara
karşı Osmanlı’nın verdiği mücadeleyi, şimdi de Osmanlı’nın ardından
kurabildiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti, PKK’ya karşı yürütüyor.
Dün uğraştığımız taşnaklar, hınçaklar değildi aslında; onları kullanan “büyük
güçler”di.
“Haçlı-Siyonist İttifakı”ydı.
O gününün taşnakları,
hınçakları zaman içinde ASALA’ya, PKK’ya, PYD’ye, YPG’ye, SDG’ye (…)
dönüştüler…
Tarihi, “mesajları”
alarak okuduğunuzda, hangi tarihin aslında neyin yıldönümü olduğunu
atlamadığınızda tabloyu net bir şekilde görüyorsunuz…
Osmanlı’yı yıkanlar,
bizden önceki birkaç neslin, bizim neslimizin ve bugünkü nesillerin “tarih
şuuruna” vakıf olmamaları…
Dün ile bugün arasındaki
bağlantıyı kuramamaları için ellerinden geleni yaptılar, bunda büyük ölçüde “başarılı”
da oldular.
Bugün…
Karşımızdaki tehlikenin
büyüklüğünü yeterince göremiyorsak…
Bırakınız, bizim
görmemizi…
Yönetenler bile,
yaptıkları “toplum vicdanını” yaralayan görevlendirmeler, aldıkları “sadece
garibanı vuran kararlarla” kendi zeminlerini aşındıran, kaydıranlar bile
göremiyorsa...
Koca memleketin
üniversiteleri, sivil toplum örgütleri adeta
uyuyorsa…
Üniversiteler ve sivil
toplum örgütleri toplumdan, milli mücadelen neredeyse tamamen kopmuş ve
“politikanın dar koridorlarına” sıkışıp kalmış haldeyse..
Bizler…
“Soykırım yalanlarına karşı gerçek mânâda mücadele
veren sivil toplum örgütü olarak, sadece Rahmetli Hasan Celal Güzel’in borçla
harçla idame ettirmeye çalıştığı YTSAM’ı (Yeni Türkiye Stratejik Araştırma
Merkezi) vardı, o da gitti, mevzu neredeyse bitti!” diyorsak…
Bugün…
Hâlâ, “eğitimde reform”,
“kültürde reform” vaatlerini işitiyorsak…
“Televizyonlar eliyle
yürütülen milli ve manevi değerleri saldırı, aile yapısını çökertme
operasyonlarına karşı” neler yapıldığını bilmiyorsak, daha doğrusu pek bir şey
yapılmadığını biliyorsak…
Sıkıntı gittikçe büyüyecek
demektir!..
Biden şunu demiş, Biden
bunu demiş; önemsiz değil ama çok da önemli değil.
Biz biz olabilirsek, onlar
bize böyle alçakça iftiralar atma cesaretini “bir daha” bulamazlar!.
Mesele…
Kömürlükte kaybettiğimiz anahtarı, “böylesi daha
kolay” diye dışarıda aramamakta!..
Rahmetli Nasrettin
Hoca’nın fıkrasının günümüze sunduğu “mesajı” alabilecek idrak düzeyine
ulaşmak, birçok meseleyi çözer.
“Bütün sorumluluğu ‘Bir Kişi’nin sırtına yükleme” kötü alışkanlığından vazgeçmezsek, sıkıntı büyür!
Allah korusun;
İstanbul’a
Konstantinopolis diyen Biden kazanır,
“Zulüm 1453’te başladı!” diyen içerideki “ittifak” kazanır!..
ALLAH RAHMET EYLESİN, MEKÂNI CENNET OLSUN!..
Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş kardeşimizin
Muhtereme Zevceleri Hatice
Hanımefendi’nin vefatını teessürle öğrendim.
Allah
rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
Mustafa Bey kardeşime ve diğer acılı aile mensuplarına sabırlar diliyorum.