23 Nisan
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının üzerinden tam 101 yıl geçti. Dünya çocuklarına armağan edilen bu anlamlı gün vesilesiyle tüm çocukların 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyorum.
Yaklaşık 83,5 milyon olan Türkiye nüfusunun 22 milyon 750 bin
657'sini çocuklar oluşturuyor. TÜİK verilerine göre; çocuk nüfusun toplam nüfusa
oranı 1970’te yüzde 48,5, 1990’da yüzde 41,8, 2020’de yüzde 27,2 iken 2060’ta yüzde 20,4, 2080 yılında ise yüzde 19
olacağı tahmin ediliyor. Diğer bir ifadeyle 40 yıl önce her iki kişiden biri
çocuk iken, bu oran 40 yıl sonra 5'te 1'e düşecek.
Oranlardaki düşüşün temel nedeni kırsaldan kente göçün her geçen yıl daha da artmasıdır. 1927
yılında nüfusun yüzde 24’ü kentsel alanlarda yaşarken, 2018'de bu
oran yüzde 75’e yükseldi. Kente göç
eden aileler ekonomik nedenlerden ötürü daha az sayıda çocuk sahibi olmaktadır.
Kırsalda ise durum tam tersidir. Kent hayatında masrafı her yıl katlanarak
artan çocuk, köy yaşamında ekonomik
bir değer, düşük maliyetli bir üretim
faktörüdür. Dolayısıyla çocuk sayısı ile ekonomik durum arasında güçlü bir
ilişki vardır.
Bu sadece bizim ülkemiz için geçerli değil. Dünyada da çocuk işçilerin yüzde 70’ten fazlası tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi
olarak istihdam edilmektedir.
Diğer bir neden de tıptaki gelişmeler sayesinde insan ömrünün
uzaması, bunun sonucunda da yaşlı nüfus oranının artmasıdır.
Ülkemizde sağlık hizmetlerinin yaygınlaşması ve kalitenin
artması verilere olumlu yönde yansıyor. 2009 yılında bebek ölüm hızı binde 13,9 iken 2019 yılında binde 9,1'e düşmüş. Bu düşüşte hastanede gerçekleşen doğum oranının
yüzde 97’ye çıkması büyük rol oynuyor. Beş
yaş altı ölüm hızı ise, 2009 yılında binde 17,7 iken 2019 yılında binde 11,2'ye inmiş.
Eğitim alanında yapılan reformların da çocukların hayatına
pozitif katkı sağladığını görüyoruz.
Net okullaşma oranı 5 yaş için yüzde 75,1’e, ortaokul
seviyesinde yüzde 95,9’a, ilkokul
tamamlama oranı yüzde 98,6’ya, ortaokul tamamlama oranı yüzde 97,7’ye, ortaöğretim
tamamlama oranı ise 70,3'e yükselmiş. Bu durumun dolaylı sonucu olarak da 16-17
yaş grubundaki kız çocukları için
2002 yılında yüzde 7,3 olan resmi
evlilik oranı, 2020 yılında yüzde
2,7'ye kadar gerilemiş.
Sadece şu birkaç veri bile Türkiye'nin toplumsal yapısının
yıllar itibariyle ne kadar çok değiştiğini bizlere gösteriyor.
Şu an çocuk nüfusuna dahil olan 2003 sonrası doğanlar,
internetin ülkemizde yaygınlaştığı döneme denk geldiği için oldukça şanslı bir
nesil olarak kabul ediliyordu.
Ancak bu durum salgınla birlikte değişti. Örneğin yaşı 8 olan
bir çocuğun son 4 yılını hatırladığını varsayalım. Pandemi sürecinin de iyimser
tahminle 2020 ve 2021 olmak üzere toplam 2 yıl süreceğini düşünürsek, bu çocuk
ömrünün yarısını dört duvar arasında geçirmiş olacak. Okul ortamı yok,
arkadaşlık yok, oyun yok, lafın kısası çocukluğa dair iyi bir şey yok. Bu
açıdan çok şanssızlar.
Salgın dönemi çocukların geleceğini bakalım nasıl
etkileyecek? Çocukluk travması olarak mı kalacak yoksa özgürlüğün değerini çok
iyi kavramış bilinçli bir nesil mi yetişecek, hep birlikte göreceğiz.