Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.20
Gram Altın
2964.45
BIST 100
9648.28
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Ağustos 2022

21 yıl sonra AK Parti

AK Parti’nin 21’inci kuruluş yıldönümü kutlandı, hep birlikte izledik.

14 Ağustos 2001.

Ak Parti’nin kurulmasının üzerinden bir ay bile geçmeden ABD’nin iyice agresifleşmesine yol açan 11 Eylül saldırıları meydana gelmişti: 11 Eylül 2001.

Saldırılar, bazı uzmanların iddia ettiği gibi “Siyonistler, Evanjelistler tarafından” mı plânlandı, yoksa Amerikan Resmi Tarihi’nin anlattığı gibi “Radikal Dinci” eylemi mi, hâlâ tartışılıyor.

Merhum Mahir Kaynak’ın, “Faili bulmak için sonucun kime yaradığına bakın!” tavsiyesi elbette çok anlamlı.

Dönemin ABD Başkanı Bush’un “Ya bendensin ya da düşmanım!” diyerek ilân ettiği yeni süreçte, bölgemiz kan gölüne döndürüldü, milyonlarca Müslüman katledildi, işkencelere, tecavüzlere maruz bırakıldı, sınırları zaten cetvelle belirlenmiş olan devletçikler iyice bölündü…

Ve İsrail (ABD’yi devreye sokarak) tehditlerden büyük ölçüde kurtuldu, yeni açılım alanları elde etti.

11 Eylül saldırılarının yol açtığı gelişmeler, Arz-ı Mev’ud peşindeki İsrail’in hayalini gerçekleştirme ümitlerini, Türkiye’nin ise bölünme endişelerini arttırdı.

Demem o ki, AK Parti müthiş sancılı bir süreçte kuruldu; içte büyük ekonomik ve siyasal kriz, bölgemizde ABD-İsrail işgalleri…

*

Ak Parti’nin çok zorlu yılları aşarak bugünlere geldiği ortada.

Kuruluşunuzun hemen ardından 11 Eylül saldırıları meydana geliyor, coğrafyanız o vakitler dünyanın tek süper gücü olan ABD tarafından işgal ediliyor…

Siz (1 Mart tezkeresi “çekişmelerinin” de gösterdiği gibi) “reel-politik” ile “tarihinizin omuzlarınıza yüklediği sorumluluklar” arasında bocalıyorsunuz.

İçeride de büyük sıkıntılar var…

Siyasetin alanı iyice daraltılmış vaziyette.

“Zinde kurumlar”, yönetimin siyasilere bırakılamayacağını, hele hele Ak Parti gibi Milli Görüş kökenlilerin kurduğu bir partiye asla ve kat’a bırakılamayacağını her fırsatta vurguluyor.

Medya neredeyse tamamen“28 Şubatçıların” elinde.

Genel Başkan siyasi yasaklı.

17 Ağustos Depremi ve kötü yönetimin etkisiyle ekonomik krizlerin pençesine düşmüş ülkeyi, ülkenin piyasalarını acilen istikrara kavuşturmanız gerekiyor.

Avrupa Birliği Süreci’ni “vesayetten kurtulmak için” manivela olarak kullanmaya çalışıyorsunuz…

ABD işgaline uğramış bölgenizle “sınır ticaretiniz” büyük darbeler yemiş, durma noktasına gelmiş…

Süreç zorlu; açık-örtülü muhtıralar, kapatma davası, Merhum Adnan Menderes’in akıbetiyle tehditler…

Olan biteni teker teker anlatacak değilim; bazı Ak Parti önde gelenlerinin “Bizim başımıza gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir!” yollu dert döküşleri konuyu izah ediyor.

Siz, darbe girişimlerinden, plândemi tezgâhına ve o tezgâhın acı faturalarına kadar aklınıza ne geliyorsa alt alta sıralayabilir, pişmiş tavuğun bile başına gelmeyenleri hatırlayabilirsiniz…

*

Sayın Erdoğan liderliğindeki AK Parti’nin, bunca badireyi atlatarak ve (bir yerel seçim hariç) girdiği bütün seçimleri kazanarak 21 yılı bulması çok büyük başarı.

Demokrasilerde 20 yıllık iktidarları pek göremezsiniz..

Böylesine kaygan zeminli bir bölgede yer alan, yakın tarihi darbelerle dolu bir Ülke’de 20 yıl boyunca iktidarda kalan bir “Siyasi Hareket”ten bahsediyoruz.

Girdiği bütün genel seçimleri açık ara kazanan bir Lider’den bahsediyoruz.

Dönüşen ve dönüştüren bir hareket bu.

Kendisi kuruluşunda muhalif olduğu sisteme benziyor ve kuruluşunda muhalif olduğu sistemi de kendisine benzetiyor.

Diğer bütün siyasi hareketleri de dönüştürüyor; en azından “söylem değişikliğine” mecbur ediyor.

İşte CHP.

Bir vakitler “başörtüsünü” rejime en büyük tehdit olarak gören CHP’nin “söylemde de olsa” nerelere geldiğini görüyoruz.

Genel Başkanı “Başörtülü Bakan” bile vaat ediyor, daha ne olsun!..

Ak Parti bütün partilerin politikalarını belirleyen bir parti.

Bütün muhalefet partileri, “Recep Tayyip Erdoğan’ı indirebilmenin” yollarını anlatmaya çalışmakla meşgul.

İktidar Partisi, muhalefet partilerinin varlık sebebi gibi!

***

AK PARTİ ve KÜLTÜREL İKTİDAR MESELESİ

Evet, Ak Parti ile 21 yıl.

Bu 21 yıl boyunca, AK Parti’nin destek verdiğimiz politikaları da oldu, karşı çıktığımız politikaları da…

Vesayet odakları ile mücadelesini destekledik, ulaştırma alanındaki büyük hamlelerini ve sağlık alanındaki ilk dönem hamlelerini destekledik.

Son yıllardaki savunma sanayindeki “milli adımları” büyük heyecanla teşvik etmeye çalıştık.

28 Şubat sürecinde tanklarını tamir ettirmek için bile İsrail’e muhtaç durumda olan Türkiye’nin , savunma sanayii alanındaki bağımlılık oranını hızla azaltması bu ülkeyi seven hangi vatan evladını sevindirmez.

Yine, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda olduğu gibi, dünyanın neresinde kriz varsa, öne çıkmamız ve “yegâne çözüm merkezi” olarak dikkat çekmemiz elbette memnun ediyor bizi.

Sınır ötesi operasyonlardaki kararlılığımıza da böyle bakıyoruz.

Türkiye, süper güçlere rağmen yapıyor yaptıklarını.

*

AK Parti’nin “ikazlarda” bulunmamızı gerektiren politikalarını da biliyorsunuz.

“Eğitim ve Kültür Alanındaki” yaklaşımlarını hep eleştirdik bu Parti’nin.

Ak Parti “Kültürel İktidar” projesine sahip olmayan bir siyasi hareket.

Kültür Bakanlığı’nı uzun süre Eski CHP Yöneticisi’ne bıraktığını bilirsiniz.

O günlerde, CHP zihniyetinin dikte ettiği kültür politikalarına, uygulamalarına çok sert çıkmış ve bundan dolayı da tepkilere maruz kalmıştık.

Vakit, bizim haklılığımızı gösterdi.

O CHP zihniyetli Kültür Bakanı, şimdi AK Parti’nin ve Sayın Erdoğan’ın yaman karşıtlarından!

Süreç içinde nice Kültür Bakanı geldi, geçti.

Ne yazık ki, “Yerli ve Milli Kültür Politikamız” olamadı.

Bakanlığın adının “Kültür Bakanlığı” değil de, “Kültür ve Turizm Bakanlığı”olması bile, bu alana verilen kıymet bakımından fikir verici değil mi?

Ben başlı başına bir “Kültür Bakanlığı” isterim.

Ya siz?

Senede bir kere ödül vermek, bu alana ne kadar büyük önem atfedildiğini göstermez.

Döneminizde “Büyük Kültür ve Sanat Adamları"nın yetişmesi için gerekli gerekli atmosfer oluşturuldu mu, yetişmek isteyenlere imkân verildi mi, kendi çabalarıyla bir yerlere gelmeye çalışan kabiliyetlerinizin kıymetleri bilindi mi?

Yoksa…

Meydan“Gezi Zihniyeti”ne mi bırakıldı?

En “güzel roller” onlara mı tahsis edildi?

*

Ve tabii “Kültür Politikaları” çerçevesinde “Aile Meselemiz.”

Öncelikli meselemiz aslında.

Ailen sağlam değilse, ülken de sağlam olamaz!

Boşanmaların sayısı hızla azalıyor, evlenmelerin sayısı hızla artıyorsa iyi…

Tersi oluyorsa kötü…

Nüfusunuz gençleşiyor, en azından yaşını koruyorsa iyi, yaşlanıyorsa kötü!..

Medeni kanununuz, aile mevzuatınız toplumunuzun değerleriyle uyumluysa iyi…

Çatışıyorsa, kötü!..

Nafaka adil ise iyi, adil değilse kötü!..

Bu alanlarda iyi olanı arttırmak, kötü olandan ise vazgeçmek gerekiyor.

“Hayır, hiç de gerekmiyor!” diyenler, ellerini kaldırsın!

*

Kültürel İktidar demişken…

“Elit meslek grubları” var malûm.

“Elitizm”e savrulduğum düşünülmesin ama “Beni ne doktorlar, ne mühendisler istedi!” cümlesinin de “reel”karşılığı yok mu?

“Beni ne bakkallar, ne inşaatçılar istedi!” diyenlerimiz çok mu?

Elit meslek grupları;

Tabipler, eczacılar, diş hekimleri, mühendisler, mimarlar, veterinerler…

Böyle “elit” meslek gruplarına baktığınızda, hangi ideolojilerin etkili olduğunu görüyorsunuz?

Marksist-Leninist, siyaseten HDP’li, biraz da “şartlar gereği Kemalist takılan” grupların etkinliği 1000 ise, sizinki 100’ü bulur mu acaba?

Eğitim derseniz…

Evet, bina sayısı, derslik sayısı arttı, sınıf mevcutları düştü…

Her yere kablosuz internet erişimi sağlandı, üniversite sayımız katlandı…

Ancak…

Hani geçtiğimiz günlerde hatırlatmıştık;

Sayın Erdoğan, “Bizde 8 milyon 400 bin üniversite öğrencisi var!” dediği dönemin Almanya Şansölyesi Merkel’in şaşırıp kaldığını, hatta şöyle bir “üff”çektiğini aktardıktan sonra…

“Bizim eksiğimiz nerde?” diye sormuştu karşısındaki akademisyenlere…

Sormuştu ve cevabını da kendisi vermişti:

“Bizim eksiğimiz keyfiyette!”

Yani…

Nitelikte,

Yani

Eğitimin Kalitesinde!..

*

Ak Parti’nin ekonomi politikalarını değerlendirmek ekonomistlere kalsın…

Bu yirmi yılda ülke ekonomisi nereden nereye geldi, dünyadaki yerimiz neydi ne oldu, dargelirlilerinmilli gelirden aldıkları pay, bankaların ülke “refah”ından aldıkları pay…

Hepsini ekonomistler değerlendirsin…

Biz zamanında, taaa Ali Babacan yıllarında, “Dünyada dolar bolluğu var. Bu bolluk ortamında küresel markalarımızı oluşturabilir, ekonomiyi üreten ekonomi haline getirebiliriz…

Oysa, bugünkü ekonomi tüketim ekonomisi” demiştik.

Birçok kere bunları söylemiş ve yazmıştık, bundan dolayı da tepki almıştık.

Babacan dönemleri, ne kadar başarılı, ne kadar değil…

Bugünden düne baķılarak tartışılabilir!..

*

Ben her şeyin başına Eğitim ve Kültür alanlarını koyarım.

Zira…

Paranız ne kadar çok olursa olsun, “manevi alt yapınız” sağlam değilse, paranız arttıkça derdiniz artar.

Paranız ne kadar az olursa olsun, “manevi alt yapınız” sağlam ise, paranızın betbereketi olur.

Rabbim samimiyetle çalışana hayırlı rızıklar nasip eder.

*

Çok güzel yollar yapabilirsiniz…

Muazzam köprüler inşa edebilirsiniz…

Bunlar güzeldir elbette.

Tabii o yollar, köprüler hayra götürüyorsa güzeldir ve götürecekse güzeldir.

*

Hepinize hayırlı günler, hayırlı haftalar, aylar ve yıllar dilerim kıymetli dostlar.