2025'e Girerken Türkiye Ekonomisi: Enflasyon ve Büyüme Kıskacında
Türkiye ekonomisi, 2025 yılına enflasyonun gölgesinde ve
büyüme ivmesinde zayıflamanın etkileriyle giriş yaptı. Aralık 2024 verileri,
ekonominin yıllardır çözüm aradığı yapısal sorunların hâlâ derin bir şekilde
devam ettiğini gösteriyor. Yüksek enflasyon, döviz kuru oynaklığı ve dış
ticaret dengelerindeki bozulmalar, ekonomik istikrarın önündeki en büyük
engeller olarak öne çıkıyor.
Aralık 2024’te TÜFE, bir önceki aya göre %1,03 artarken, yıllık
bazda %44,38’lik bir artış gösterdi. On iki aylık ortalamalara göre ise %58,51
gibi oldukça yüksek bir artış kaydedildi. Bu oranlar, her ne kadar enflasyonun
bir önceki yılın rekor seviyelerinden gerilediğini gösterse de, fiyat
artışlarının hâlâ tüketici üzerinde büyük bir baskı oluşturduğunu kanıtlıyor.
Gıda fiyatlarındaki artış, ulaştırma maliyetlerindeki yükseliş ve hizmet
sektöründeki fiyat hareketleri, bu yüksek seviyelerin başlıca nedenleri
arasında.
Diğer tarafta, üreticinin maliyetlerini yansıtan Yİ-ÜFE de
alarm vermeye devam ediyor. Yİ-ÜFE’deki yıllık artış %28,52 olarak
gerçekleşirken, on iki aylık ortalamalara göre %41,10’luk bir artış kaydedildi.
Üretim maliyetlerindeki bu yükseliş, önümüzdeki aylarda TÜFE üzerinde yeni
baskılar oluşturabilir. Yani, tüketici cephesinde fiyat düşüşlerinin yakın
zamanda hissedilmesi pek mümkün görünmüyor.
Döviz kuru ise ekonomideki diğer bir sorunlu alan. Aralık
2024’te dolar kuru 35,30 TL seviyesine ulaştı. Döviz kurlarındaki bu oynaklık,
ithalata bağımlı bir üretim yapısına sahip Türkiye için önemli bir risk
oluşturuyor. Döviz kuru, yalnızca ithalat maliyetlerini artırmakla kalmıyor,
aynı zamanda enflasyon beklentilerini de yukarı çekiyor. Bu durum, ekonomik
güven üzerinde olumsuz bir etki yaratıyor ve yatırımları baskılıyor.
Büyüme cephesinde ise 2024 yılı Türkiye ekonomisi için
mütevazı bir performans sundu. %3,3 olarak gerçekleşen büyüme, önceki yılların
gerisinde kaldı. Sanayi sektörü, üretim maliyetlerindeki artış ve küresel
talepteki daralma nedeniyle zayıf bir performans sergiledi. Buna karşın, hizmet
sektörü turizm gelirlerindeki artış sayesinde büyümeye önemli bir katkı
sağladı. Ancak, inşaat sektörü zayıf talep ve yüksek maliyetler nedeniyle
daralma yaşamaya devam etti.
Dış ticaret tarafında ise tablo pek parlak değil. İhracat
2024’te %30 artarken, ithalat %42 oranında yükseldi. İthalattaki bu yüksek
artış, enerji ve ara malı bağımlılığından kaynaklanıyor. Cari açık ise yıl
boyunca bir miktar düşüş göstererek 34 milyar dolar seviyesine geriledi. Ancak bu
iyileşme, yeterince güçlü yapısal reformlar yapılmadığı sürece sürdürülebilir
olmayacaktır.
2025 yılı, Türkiye ekonomisi için önemli bir dönemeç.
Enflasyonu kontrol altına almak için sıkı para politikalarının devamı şart.
Ancak bu politikaların tek başına yeterli olmadığı açık. Üretimde yerlileşme
oranının artırılması, enerji bağımlılığının azaltılması ve dış ticaret
dengesizliğinin çözülmesi gibi yapısal reformların bir an önce hayata
geçirilmesi gerekiyor. Özellikle üretici fiyatlarındaki artışın TÜFE’ye
yansımadan kontrol altına alınması, tüketicinin alım gücünü korumak açısından
büyük önem taşıyor.
2025 yılı, doğru politikaların uygulanması durumunda bir
toparlanma yılı olabilir. Ancak bu toparlanma, yalnızca doğru kararlar ve
kararlı uygulamalarla mümkün. Türkiye’nin önünde hem bir fırsat hem de büyük
bir sorumluluk duruyor. Fırsat, yapısal sorunları çözerek daha sürdürülebilir
bir ekonomik modele geçmek. Sorumluluk ise, bunu gerçekleştirmek için gereken
iradeyi göstermek. Türkiye, 2025 yılına bu sorumlulukla başlamak zorunda.