2023 Hedeflerine Ulaşmanın Yolu
Türkiye tarihi bir dönemden geçiyor.
Bir tarafta Türkiye’nin güvenliği için ihtiyacı olan S-400 füzeleri, diğer tarafta ise ABD’nin ekonomik yaptırım tehditleri.
Türkiye çok güçlü bir mücadele veriyor. Ancak mücadelenin sonunda daha güçlü çıkabilmek için kalkınma hamlelerine ihtiyacımız var.
Çünkü kalkınma, iktisadi büyümeden farklı olarak toplumun her kesimini ilgilendiren problemlerin çözümü ile doğrudan alakalıdır.
Gerek kapitalistlere, gerekse sosyalistlere göre kalkınma konusunda geride kalmanın sebebi olarak, farklı teoriler ortaya atılsa da her iki tarafın ideologlarına göre kalkınmanın yolu sanayileşmeden geçmektedir.
Peki, Türkiye’nin kalkınma hamlesinde son durum ne?
Buna cevap verebilmek için biraz geçmişe giderek günümüzün şartlarını da iyi hesaba katarak analiz yapmak gerekir.
2000 yılında Ar-Ge harcamalarının GSYİH’ya oranı 0,48 iken, 2003’te yine 0,48, 2007’de 0,72, 2009 yılında 0,81 ve 2017 yılında bu oran 0,96’ya yükselmiştir.
Son yıllarda bir artış görülse de 2023 hedefi olan 3’e ulaşmak için daha çok gayret göstermemiz gerektiği de açık bir şekilde ortadadır.
Çünkü 2023 hedefi olan dünyanın ilk 10 ekonomisine girmek için diğer ülkelere göre daha fazla yüksek katma değerli üretim gerçekleştirmeliyiz.
Bunun yolu da ar-ge, inovasyon ve markalaşmaktan geçer.
Diğer ülkelere baktığımız zaman Finlandiya’nın Ar-Ge/GSYİH oranı 2010 yılında 3,84, OECD ülkeleri için 2008 yılı itibariyle 2,33, Güney Kore’nin 2008 yılında 3,36 olduğu görülmektedir.
Özellikle 2008 Küresel Finans Krizi sonrasında etkisini artıran korumacı politikalar doğrultusunda Türkiye de kritik bir politika revizyonuna gitmiştir.
Bu bağlamda da yerli sanayiyi geliştirme çalışmaları başlatılmıştır.
Aslına bakılırsa kapitalizmin yıllar önce Türkiye’ye biçtiği misyonun dönüştürülmeye en yakın olduğu dönem de yine bu dönemdir.
Çünkü kapitalizmin öncüleri olan Smith ve Ricardo’nun öğretisi olan mutlak üstünlükler ve karşılaştırmalı üstünlüklere göre Türkiye tarım ve tekstil ürünleri üretip ihraç ediyordu.
Buna karşılık yüksek katma değerli ürünleri ithal ediyordu.
Bizim ürettiğimiz ve ihraç ettiğimiz ürünlerin ikamesi birçok ülkede bulunurken ithal ettiğimiz ürünlerin ikamesi çok az sayıda ülkede üretiliyor.
Günümüzden örnek vermek gerekirse, Rusya’nın S-400 füzelerinin alternatifi olarak ABD kendi Patriot füzelerini öneriyor. Bunun gibi birkaç ülke dışında bu şekilde yüksek katma değerli ürün üreten ülke pek fazla bulunmuyor. Aynı şekilde gündemden düşmeyen ABD ile ortak üretilen F35 uçağının alternatifi olarak Rusya’nın Su-57 uçağı gösterilmektedir.
Ancak bu ülkelerin bizlerden ithal ettiği tekstil veya diğer tarımsal ürünleri alabileceği pek çok ülke bulunmaktadır.
Bu nedenle yıllardır gelişmiş olan ülkelerle olan kalkınmışlık makası sürekli genişliyordu.
Türkiye özellikle savunma sanayinde başlattığı yerlileşme ve millileşme hamlesi bu döngüyü değiştirecek türden.
Son dönemde üretmeye başladığımız yüksek katma değerli ürünlerimizden silahlı insansız hava aracı, ATAK helikopteri veya Denizaltı Savunma Harbi ve Keşif Karakol Gemisi (MİLGEM) gibi ürünleri dışarıdan ithal etmek yerine üretmeye ve ihraç etmeye başladığımız için makasın artık küçülmeye başlayacağını söyleyebiliriz.
Diğer taraftan Türkiye, savunma sanayinde başlattığı yüksek katma değerli ürünlerin üretimi çalışmasını diğer sektörlere de yaymak için geçtiğimiz yıl 135 milyar TL’lik teşvik paketi açıklamıştı.
Sektörlere baktığımız zaman da birçok alana yayılmış, geniş bir yelpazeyi içine alıyor.
Bu da bize yine Rodan gibi kalkınmacı teorisyenlerin söylemlerine getiriyor.
Onlara göre gelişmekte olan ülkelerde piyasanın tek başına kalkınmayı sağlayamayacağı ve kalkınma planlanmasının ön koşul olduğu düşünülmektedir.
Ekonominin tüm sektörlerine yapılacak olan yatırımların, bu sektörlerin aynı oranda büyümesini sağlayacak şekilde gerçekleştirilmesi gerekir.
Bütün sektörlerin aynı oranda büyümeyebileceği; ancak, bütün sektörlerde eş anlı bir kalkınma olması gerektiği belirtilmektedir.
Türkiye de bu plan doğrultusunda hareket etmek için önemli bir adım atmış ve yüksek katma değerli ürünleri üretmek üzere planlama yapmıştır.
Bu bakımdan Türkiye için tarihi bir dönem olduğunu söyleyebiliriz.
Bu süreci başarıya ulaştırmamamız için dışarıdan büyük, organize ve planlı bir saldırı olduğunu hep beraber görüyoruz ve yaşıyoruz.
Ancak bu sürecin atlatılması için gerekli olan alt yapı çalışmalarının hızlandırılması gerekiyor.
Bilişim vadisi benzeri ekosistem kurulmalı. Bu konudaki en önemli ihtiyaç olan insan kaynağını oluşturmak için de planlı çalışmamız gerekiyor.
Bu nedenle bir yandan eğitim müfredatımız güncellenirken diğer yandan günümüzün açığını kapatmak için de bireysel olarak ihtiyaç olan bilgiler ile kendimizi donatmalı ve başarılı olmak için çalışmalıyız.