20 yıllık değişim
2022 yılı bitiyor, Türkiye için her bakımdan çok önemli yeni bir yıl başlıyor. Cumhuriyet’in 100. kuruluş yıldönümü kutlanırken, ikinci yüzyıla hangi kadrolarla girileceği de belirlenecek. Vatandaşın oy kullanarak devletin gidişatını belirleyeceği bir yıla giriyoruz. Son 20 yıl inanılmaz olaylara sahne oldu, devletin yönetim şekli ile birlikte düşünce sistemimiz de değişti.
Önce
bir tespitle başlayalım. AK Parti, 20 yıldır ülkeyi yönetiyor. Parti kurucuları
kendilerini “bilime ve teknolojiye açık şuurlu Müslümanlar” olarak tanımlıyor.
Son dönemlerde bu tanım “muhafazakâr devrimciliğe” dönüştü. AK Parti’nin
karşısında olanlar ise bu kadroyu kendi ifadeleri ile “Siyasal İslamcı” olarak
isimlendiriyor.
Muhaliflere
göre dindar olan her canlı siyasal İslamcıdır. Dine saygılı olduklarını dile
getirseler de dindar insanları acımasızca eleştirmek ve dindarları abartılı
ithamlarla suçlamak muhaliflerin genel alışkanlıkları olarak öne çıkıyor.
***
İslam’la
bağı olmayan kitleler, son 20 yılda muhafazakâr kesimin dünya ile bağının
güçlendiğini söylüyor ve Müslümanların dünyevileşmesinden bahsediyorlar. İslam’ın,
“hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmayı”
öğütlediğini ya bilmiyorlar yahut umursamıyorlar.
Bu
düşüncenin temelinde ekonominin seçilmiş elitlerin alanı olarak görülmesi algısı
var. Cumhuriyetin ilk 80 yılında dindarlar paranın döndüğü platformdan uzak
tutuldu. Dindar insanlar, devlette olsun, özel sektörde olsun hiçbir önemli göreve
getirilmedi. Kurdukları şirketlerin ve iş kollarının devlet ve özel sektör
eliyle önü kesildi. Sonuçta, dindar/muhafazakar insanlar zenginleşemedi.
Dindarlar
eğitim ve bürokrasiden de uzak tutuldular. Genç kızların okutulması için
kampanyalar yapıldı ancak başörtüsü ile okumak isteyene izin verilmedi. Şimdi
de dünyevileştikçe gençlerin dinden uzaklaştığı ve deist olduğu iddiası ile
ortaya çıkıyorlar. Bunu da dindarlaşan gençleri hiç tanımadan, uzaktan birkaç
uç örneğe bakarak yapıyorlar.
Eskiden
devletin sahibi Cumhuriyet elitleriydi, ekonomiye onlar hâkimdi, para onların
arasında dönüyordu, önemli makamlara onlar getirilirdi. Lüks bir jiple dolaşan
başörtülü bir genç kız göremezdiniz, o jiplerde devlet eliyle zenginleşmiş patronların
hovarda çocukları dolaşır, magazin basını da onların ahlaksızlıklarını yazardı.
***
Son 20
yılda Türkiye’nin şehirleşme oranı yükseldi, üniversite eğitimi arttı, dindar
insanlar tüm mesleklerde varlık göstermeye, eğitim ve uzmanlık açısından
seviyelerini yükseltmeye, zenginleşmeye başlayınca seküler elitler bunu
kabullenemediler, hazmedemediler.
Türk
Silahlı Kuvvetleri’ne subay yetiştiren okullarda Kemalizm, kutsal bir metin
gibi zihinlere zerk edilir, subayların seçilmiş üstün insanlar ve devletin
sahibi olduklarına inandırılırdı. Görevleri devleti yönetmek ve halkı gütmekti.
Bu düşünce sistemi ancak 15 Temmuz darbesinden sonra değiştirilebildi. Asker
artık vatan hizmetinde.
Son 20
yılda devlet halkıyla barıştı. Artık Cenaze Namazı'nda kenarda bekleyen
üniformalılar değil, en önde saf tutan subaylar var. Devran döndü, Necip
Fazıl’ın deyimi ile “Müslüman öz vatanında parya” değil. O artık milletin
tercihi ve bu vatanın gerçek sahibi ve yöneticisi.