19.MEB Şura'sı ve Türkiye'nin Eğitim Vizyonu(1)
İlki 1939 yılında yapılan MEB Şurası'nın bu yıl 19.'su gerçekleştirildi. Gönül isterdi ki bu şura farklı okul türleri ve eğitim modelleri üzerine ciddi çalışmaların yapıldığı, doğu ve batı pedagojilerinin harmanladığı bu anlamda buraya ait yeni, özgün, özgürlükçü bir eğitim felsefesinin temellerinin atıldığı bir şura olsun. Keşke Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da ifade ettiği gibi ders kitaplarında batı filozoflarının ve bilim adamlarının yanı sıra İbn-i Sina, Itri, Dede Efendi, El Cezire, Gazali ve Harezmu00ee gibi bilginlerin çalışmaları, hayata, insana ve değerlere bakışı öğretiliyor olsa. Keşke ülkemiz geliştirdiği eğitim modellerini diğer dünya ülkelerine ihraç edebilse. Keşke geliştirdiğimiz eğitim sistemiyle dünyaya ahlakıyla, kalitesiyle, duruşu ve tavrıyla örneklik edebilecek sanatçılar, edebiyatçılar, mimarlar, ressamlar, bilim adamları, mühendisler yetiştirebilsek. Ve keşke eğitimizle hem ülke hem de dünya barışına bir katkı sunabilsek. Keşke diyorum çünkü böylesi bir potansiyele sahip olmamıza rağmen eğitimi hala dar bir çerçevede ele alıyor ve üzerinde ciddi manada kafa yormuyoruz.
Oysa köklü bir medeniyet tecrübemiz var. Ahlak, vicdan sahibi, özgürlüğe kıymet veren ve sürekli alışılmışın dışında yeni metotların peşinden koşan köklü bir ilim-irfan kültürünün son halkasıyız. Ne var ki bu zihni melekelerimizi yitirmişçesine alışılmışın dışına bir türlü çıkamıyor ve yeni değer kalıpları üretemiyoruz. Peki, umut yok mu? Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 19.Milli Eğitim Şura'sında eğitim üzerinden bir medeniyet perspektifi çizdi. "Öğrencilerimizde eziklik değil, özgüven aşılayan bir müfredatı eğitim sistemine kazandırmamız gerekiyor. Bizim gençlerimizi ırkçılık hastalığından koruyacak olan eğitim- öğretimdir" dedi. Devletin en üst makamının eğitim üzerine kurduğu bu cümleler elbette çok mühim. Demek ki bu irfan kültürünü canlandırmanın yolları aranmakta. Demek ki eğitimin medeniyetin yeniden inşasında oynayacağı rolün idrakine varıldı. Dolayısıyla yıllardır kurulu eğitim düzenini eleştiren biri olarak bu durum beni umutlandırdı. Ancak hala eğitimle ilgili ters giden bir durum var.
***
Son yıllarda her ne kadar ciddi reform önerileri geliştirilmiş olsa da eğitim sorunları hala merkeziyetçi ve tekçi yapının muhafazası üzerinden çözülmeye çalışılıyor. Bir diğer önemli eksiklik ise eğitim denilince akla derslik, öğretmen adedi, masa, sıra ve tahta gibi daha çok ekonomiye dayalı sorunların geliyor olması. Elbette okulların sayısının artması eğitime verilen önemi gösteriyor ancak ondan daha da önemlisi okul anlayışının değiştirilmesi değil midir? Oysa eğitim denilince aklımıza birbirinden farklı algılara sahip 31 Milyon öğrencinin hayata özgürce bakabilmesine imkan sağlayan, ülkesini her alanda geliştirmeye şevkli ahlak, vicdan ve onur sahibi bireyler yetiştirmek gelmelidir.Tam da bu noktada bir önemli diğer soru da şu olmalıdır. Peki, mevcut ideolojik eğitim çocuklara yaşamları adına önemli kararlar alma fırsatı sunuyor mu? Görülen o ki buna verilebilecek olumlu bir cevabımız yok. J.Taylor Gatto'nun da ifadesiyle, tek modelli, tek bir anlayışı dayatan, katı bir disiplinle işlev gören okullar, çocuklarımızın toplumda herhangi bir biçimde etkin rol oynamalarına mani oluyor. Ve bunu yaparak onların olgun bir yetişkin olmalarını da engellemiş oluyoruz. Bu bakımdan çocukların ve ebeveynlerin tercihlerini de dikkate alan alternatif yapılar/modeller inşa edilmelidir.
Kısacası bizim oturup evvela bireye tek tip bir ideoloji enjekte eden eğitim yapısını bir güzel masaya yatırmamız icap ediyor. Ülkeyi her geçen gün ekonomik olarak da darboğaza sokan, Tevhid-i Tedrisat'ın zarar ziyanlarını konuşmamız gerekiyor. Mevcut tekçi yapı içerisinde istediğiniz kadar eğip bükün, istediğiniz kadar tamirat yapın ve istediğiniz kadar eğitimde reform deyin bu hiçbir zaman yeni Türkiye'nin yeni eğitimi olmayacaktır. Çürük temel üzerine yeni bir bina inşa edemezsiniz. Öncelikle bir karar vermemiz gerekiyor. Yeni Türkiye'nin medeniyet perspektifli bir eğitim politikası olacak mı? Eğer olacaksa bu bize ait olmayan, üstelik bizi bizden koparan, içimize attığı dar bir milliyetçilik anlayışıyla iç barışımızı zedeleyen Tevhid-i Tedrisatçı eğitim anlayışı olmamalıdır. Artık resmi ideolojinin kurguladığı bu sistemden arınmamız gerekiyor.Devlet tekelinde remi ideoloji eksenli işlev gören eğitim sistemleri çocuklarda önce katı bir milliyetçi ideolojinin içselleştirilmesine aracılık eder. Dolayısıyla milliyetçiliğin de tesiriyle benim ırkım fikri insan hayatından daha değerli bir hale getirilir. Günümüzde herhangi bir geçerliliği olmayan bu anlayışın üretimine artık bir son verilmelidir.
***
Bugün Türkiye'de eğitim özgürlüğünün önündeki en büyük engel tek parti döneminin ürettiği tek tipçi zihniyettir. Her darbe döneminde yinelenen bu zihniyet son yıllarda her ne kadar kırılmaya çalışılsa da hala eksikliklerimiz var. Örneğin mevcut 1982 Anayasası'nın eğitim ve öğretim hakkını tanzim eden 42. Maddesi, keza 1739 Sayılı MEB Temel Kanunu, başta İnkılap Tarihi dersleri olmak üzere mevcut ders kitaplarının resmi ideoloji ağırlıklı bilgi ve değerlerle dolu olması gibi... Tek bir düşünce anlayışı bireyin seçme hürriyetini ortadan kaldıran dolayısıyla bireyi tercihleriyle baş başa bırakmayan bir düşünce biçimidir. Seçme iradesi elinden alınan, tercihlerine, zevklerine, düşüncelerine, inançlarına ve dillerine önem verilmeyen kısacası bireyi teslim alan bir eğitim anlayışında doğal olarak bireyin özgünlüğü, özgüveni ve özgürlüğü körelecektir. Bu aynı zamanda ciddi bir insan hakkı ihlalidir. Bu bakımdan eğitim evvela bir özgürlük meselesi olarak ele alınmak durumundadır ve bu tamiratla çözülebilecek bir sorun olmaktan da çıkmıştır. Bir sonraki yazımda şura kararlarını ele alacağım. Bu Şura'da çok önemli kararlar alındı. Çarşamba günü tek tek değerlendirelim.
twitter.com/sivildemokrat