Dolar (USD)
35.25
Euro (EUR)
36.82
Gram Altın
2962.92
BIST 100
9590.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Şubat 2021

1980 sonrası bireyselleşme

1980’in Türkiye için önemli bir kırılma zamanına tekabül ettiğini burada tekrar hatırlayarak başlayalım. Nasıl 1946 yılında dünyadaki değişimler çerçevesinde çok partili demokratik hayata geçiş, dünya ile uyum anlamında gereklilik haline gelmişse, 1980 sonrasında dünya ölçeğinde gelişen küreselleşme de Türkiye için böyle bir değişimi zorunlu kılmıştır.

1980 sonrasında bireyselleşmeyi besleyen sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve gündelik hayattaki değişimlere kısa kısa vurgu yapmakta fayda vardır. Bir kere 1980 sonrası dönemde bireyselleşmeyi anlayabilmek açısından anahtar kavram “girişim/girişimcilik”tir. Her ne kadar bu kavram öncelikle ekonomik anlamda bir atılımı ifade etse de, o günkü koşullarda kişinin bireysel atılımlarına da göndermede bulunmaktadır. Bu kavramın özellikle öznenin öne çıkması, kendisini kuşatan kolektivite bağlarından sıyrılması anlamları ile bireyselleşmenin uyumlu olduğunu söyleyebiliriz.

1980 sonrası Türkiye’nin dışa daha açık modernleşme politikalarına geçildiğini ve bunun dünya ölçeğinde gelişen küreselleşmenin farklı ülkeleri hem malların dolaşımı hem de tüketimi bağlamında icbar ettiğini söylemiştik. Burada “girişim” kavramı, neo-liberal ve kapitalist politikaların oluşturmak istedikleri “birey”e yığınak yapacak ve onu besleyecek biçimde piyasa yapmıştır. Dolayısıyla girişim kavramı ekonomik zaviyeden başlayarak sosyal, siyasal, kültürel boyutlara doğru genişleyen ve bunları yeniden düzenlemeye çalışan bir içerik kazanmıştır.

Belki o günlerin söylemlerinden bazı örneklerle meseleyi daha anlaşılabilir kılabiliriz. Meselâ; 1983 sonrasında atılımlar sıklıkla teşvik edilirken, daha çok Amerikanvari davranışlar üzerinden bu tür bir girişimcilik, daha önceki geleneksel değer dizgelerinin değişmeye başlaması şeklinde muhteva kazanmıştır. 1980’li yıllarda uygulanmaya başlanan neo-liberal politikalar bu anlamda kolektiviteyi çözündürerek toplumda bireyselleşmenin zihni temellerini inşa etmiştir. Dikkat edilirse 1990’lı yıllar yavaş yavaş mahalle kültürünün dağılması, yaşam tarzlarının değişmesi, kolektivitelerin daha çok çözülmesi ile karakterize edilebilir. Fakat bunların belirginlik kazanması 2000’li yıllardan sonra olmuştur.

“Girişim” kavramı ekonominin dışında kişinin sosyal alanda da atılımcı ilişkiler geliştirmesine vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda kolektivite içinde şekillenen insan ilişkilerinin değer üzerine şekillenen doğasının yavaş yavaş açılmaya başlandığına şahit olunacaktır.

1980 sonrası bireyselleşmenin artan derecelerini medya üzerinden takip etmek de mümkündür. Bu bağlamda, 1980 sonrasında Türkiye toplumu üzerine damga vuran dizilerin başında Dallas gelmektedir. “Dallas” o günlerde, birçok bölümü ahlaki açıdan da eleştiri konusu olan ancak gündelik hayattaki konuşmalara bakıldığında çokça seyredildiği anlaşılan bir dizidir. Dizide genel olarak bir aile kolektivitesi görünse de, hem girişimcilik hem de hayatların bireyselleşmesi açısından önemli enstantaneler sunmaktadır.

1986 yılında 2. kanal açıldıktan sonra, biraz daha televizyonun ağırlığı artmıştır. Fakat esasen televizyonun ağırlık kazanması 1989 yılında ilk özel kanalın açılmasıyla olmuştur. Böylece yıllar içerisinde hem televizyon kanallarının sayısı hem de yayın süresinin uzadığı bir döneme ulaşılmış olmaktaydı. İçerikten bağımsız olarak bakıldığında, sadece kanal ve yayın sürelerinin artması bile toplumun dönüşümünde ciddi etkili olmuştur. Her şeyden önce, televizyon komşu ve akraba arasında kolektiviteyi kuvvetlendiren faaliyetlerin giderek zayıflamasını sonuçlamıştır.

İlginçtir ki, 1970’li yıllarda her evde yokken televizyon evlerde toplanıp film izleme gibi faaliyetlerle bir kolektivite üretirken, 1980 sonrasında hem zihnen televizyon edinmeye karşı dirençler kırılmış hem de evler televizyonlu hale gelmiştir. Böylece televizyonun yayılması ve içeriği giderek bireyselleşmeyi farklı boyutlarıyla beslemiştir.