1961 Devrimi'nden 2020 Devrimi'ne
İranlı üst düzey bir komutanın ABD tarafından Bağdat havalimanında öldürülmesi Orta Doğu siyasi tarihinde 2020 yılının en önemli olaylardan biriydi. İran’ın sahadaki imajı oldukça zedelenmiş, bölgedeki nüfuzu zarar görmüştü. Her ne kadar uluslararası hukukun açık bir ihlali olsa da hiçbir ülkenin gündeminde yer etmedi. Devamında da İran’da yangınlar, patlamalar ve kazalar hiç bitmedi.
Bu kez İran nükleer fizikçi Fahrizade’ye yönelik suikast ile sarsıldı. Fahrizade, İran nükleer programının kilit isimlerinden biriydi ve ABD’nin yaptırım listesinde yer alıyordu. Sadece ABD değil İsrail de aynı ismin üzerindeydi. İsrail Başbakanı Netanyahu da 2018 yılında yaptığı bir konuşmada açıkça Fahrizade’nin ismini vererek İsrail’in hedefleri arasında olduğuna işaret etmişti. Her ne kadar İsrail daha önce de İranlı nükleer bilimcilere açıkça suikastlar düzenlemiş ise de, bu sefer İran’ın Abserd gibi başkent Tahran’a oldukça yakın bir bölgesinde güpegündüz profesyonelce gerçekleşen suikastın sorumluluğunu üstlenen olmadı.
İran’a karşı maksimum baskı uygulayan Donald Trump’tan sonra bu ilişkiler yeni başkan Biden ile nasıl devam eder zaman gösterecek ama İsrail, Biden döneminde de rahat durmayacak ve ABD-İran ilişkilerini ipotek altına almak için her türlü kirli yolu deneyecektir.
Her ne kadar bu suikastlar İran’ın nükleer programına zarar vermeye ve “nükleer silah” teknolojisine ulaşmasını engellemeye yönelik gözükse bile asıl amaç bölgedeki gerilimi artırmak ve İran’ı savaş ortamına çekmektir.
Önceki suikastlarda olduğu gibi Fahrizade suikastında da İran bu suikastların cevapsız kalmayacağını, en ağır bir şekilde karşılık verileceğini söylese bile zamanla bu sert söylemler yerini daha itidalli söylemlere bırakıyor ve “Siyonistlerin tuzağına düşmeyecek kadar akıllıyız” diyerek cevabın “uygun bir zamanda” verileceğini ifade ederek zaman kazanmaya çalışıyorlar. Bu siyaseti gütmelerinde ABD’li bazı diplomat ve bürokratların da etkisi olmuştur. Bu demektir ki Biden dönemindeki siyasi gelişmeler bu türlü saldırı ve suikastların devam edip etmeyeceğini belirleyecektir.
Bu oyunları seyrederken tarihimizden bazı anekdotlar aklıma geldi. ASELSAN mühendislerinin şüpheli ölümleri benzer oyunun parçalarıydı. 2006’da milli tank projesine ilişkin yapacağı sunumdan bir gün önce aracında boğazı ve bileği kesilmiş halde bulunan Hüseyin Başbilen, 2007’de savaş uçaklarının modernizasyonu üzerine çalışan Halim Ünsem Ünal, Mikrodalga ve Sistem Teknolojileri bölümünde görevli Evrim Yançeken, Kurumun en başarılı yazılım mühendislerinden Burhanettin Volkan, 2008’de Leopar tanklarının yazılımını yapan ekipten Zafer Oluk, 2012 de Mikroelektronik güdüm ve elektro-optik grubu projelerinde çalışan Hakan Öksüz, 2015’de Manyetik alanlarla ilgili projeler geliştiren Erdem Uğur, 2017’de yerli savunma sistemleri üzerine çalışan Kerem Parıldar hep bu şekilde suikastlarla öldürüldü.
Daha gerilere gittiğimizde hiç kimsenin, Türklerin kendilerine ait bir motor yapabileceğine dair inancı olmadığı bir dönemde toplamda 129 günde tamamlanan ve 29 Ekim 1961 sabahı Türkiye’nin ilk otomobili olarak sahneye çıkan Devrim Arabası için de benzer oyunlar oynanmıştı. Motoru, kaportası ve bütün mekanik özellikleri Türklere ait bir araç, böyle sınırlı bir zaman diliminde nasıl yapılabilir nasıl yetiştirebilir diyerek Türk tarihi içinde bir “Devrim” olacak bu proje benzin konulmadı bahanesiyle gazetelerde “100 metre gitti bozuldu” manşetiyle afişe edildi. Proje de uygulamaya konulmadan rafa kaldırıldı.
Yıl 2020. Türkiye, tamamen Türk mühendislerinin ürünü ilk yerli helikopter motorunu yaptı. Aynı aktörler yine iş başında ve algı operasyonu aynı. Önce projenin başında olan Türk mühendise karşı düzenlenen suikastlar, akabinde bir sabotörün motorun içine çalışmasın diye metal parçaları atması ve sonra “Motor çalışmıyor” diyerek projeyi sabote etmek istemeleri, bunlar oyun kurucuların tezgâhlarından bazılarıydı.
Oyun kurucuların unuttuğu bir şey var ki o da Türkiye artık o eski Türkiye değil.