Dolar (USD)
34.55
Euro (EUR)
36.03
Gram Altın
2990.38
BIST 100
9493.45
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Şubat 2016

17 ŞUBAT SALDIRISI: POST-MODERN SOĞUK SAVAŞ OPERASYONU

Ankara'da Genel Kurmay, Kuvvet Komutanlıkları, Meclis, Başbakanlık ve daha bir çok devlet kurumunun olduğu bir mahalde bomba yüklü bir araçla büyük bir askeri terör saldırısı gerçekleştirildi. Terör saldırısının olduğu bölge, Devlet Mahallesi olarak bilinmektedir. Saldırı sonrasında ortaya insani maliyeti ağır bir tablo çıktı. 28 İnsanımızı kaybettik, altmışın üzerinde insanımız ise ciddi şekilde yaralanmış bulunmaktadır. Bu saldırıyı terimlendirecek olursak, devletin merkezinde devleti vurma eylemi olarak niteleyebiliriz.

Ankara Saldırısı, tarihimizde her açıdan bir ilki oluşturmaktadır. Genel Kurmay ve Kuvvet komutanlıklarını hedefleyen ilk saldırı budur. Daha önce, Genel Kurmay karargahı ve diğer kritik birimleri bu şekilde hedefleyen bir saldırı yapılmamıştı. Afganistan, Suriye ve Irak'ta yapılan araçla saldırı pratiklerinin yaygınlığını biliyoruz. Ancak Ankara saldırısının kişilerle yapılan canlı bomba yerine araçla yapılması, terörün kullandığı araçların değiştiğini göstermektedir. Otomobil devriminden beri yüz yıldır bombalı araç en etkili silah olarak kullanılmaktadır. Yirmi birinci yüzyılın, geçen yüz yıl gibi bir bombalı araç yüzyılı olacağını öngörebiliriz.

Günlerdir Türkiye'nin Suriye'ye askeri müdahale yapmasının bir çılgınlık olduğu yazılmaktadır. Türkiye'nin Suriye'de bir kara harekatına girişmesinin maliyetinin her açıdan ağır olacağına dikkat çekilmektedir. Ankara saldırısı, Türkiye'ye yapılan çılgın bir müdahaledir. Bizzat Genel Kurmay'ın hedef alınması, Türkiye'yi Suriye'de bir kara harekatına kışkırtmak için yapılmıştır. Ankara saldırısı, Türkiye'yi post-modern soğuk savaşın içine askeri olarak çekmek için yapılan çılgın ve dehşet bir provokasyondur. Bu anlamda Ankara saldırısı, bir terör saldırısı olmanın ötesinde stratejik niteliği olan askeri bir boyuta sahip bulunmaktadır.

17 Şubat Ankara saldırısının devlete verdiği ağır bir mesaj vardır. 11 Eylül saldırıları, Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon gibi Amerika'nın küresel düzeydeki askeri ve ekonomik hegemonyasını temsil eden merkezi binalara yapılmıştı. 11 Eylül, Amerika'nın küresel hegemonyasına meydan okuma saldırısıydı. Aynı şekilde 17 Şubat saldırısı, devletin merkezinde devletin merkezinin merkezi olan Genel Kurmay'a yapılması, devletin bizzat kendisine yapılan çılgın bir meydan okumadır. Bu bağlamda 17 Şubat'ı devlet egemenliğine yapılan bir meydan okuma anlamında Türkiye'nin 11 Eylülü olduğunu söyleyebiliriz.

Onlarca insanımızın öldüğü ve yaralandığı, başkentimizin ortasında stratejik nitelikte bir askeri terör saldırısının yapıldığı bir ortamda bu olayı hükümete ve Erdoğan'a karşı kullanma ucuzluğuna sapan bazı kesimlerin hali, gerçekten ibret vericidir. Bu tarz ucuz propaganda ve manipülasyonlar, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu büyük tehlikeyi karartmaya ve zihinleri dondurmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Yaşadıklarımızı, şahısların, partilerin, kimliklerin ve farklılıkların ötesinde oturup konuşmaya, anlamaya ve dinlemeye ihtiyacımız vardır. Önümüzdeki soru, mevcut tabloyu nasıl okumaya çalışacağımız ve değerlendireceğimizdir.

Post-modern soğuk savaş olarak niteleyebileceğimiz yeni bir çatışma dönemine girmiş bulunuyoruz. Post-modern soğuk savaş dönemi, eskiden olduğu gibi iki blok arasında gerçekleşen bir gerilim üzerinde yürümeyecektir. Post-modern soğuk savaş, var olan devletleri yıkıp, yerlerine yenilerini kurma veya devletsiz alanlar bırakma şeklinde gerçekleşecektir. Birçok yerde devletler yerine güçlü örgütler egemenlik alanı kuracaklardır. Devlet yerine devletimsi yapıların güç kazandığı yeni bir dönemden söz ediyoruz. Post-modern soğuk savaşın yaratmak istediği tablo, Suriye ve Afganistan modelleridir. Suriye ve Afganistan modellerinin uluslararasılaştırılması için yoğun bir askeri ve diplomatik mücadele verilmektedir.

Post-modern soğuk savaş döneminde blok oluşturmak yerine blok oluşumunu engelleyecek bir politika izlenmektedir. Amerika, Suriye'de Rusya'yı engellemeye çalışmak yerine, onu sınırlamaya ve kontrol altında tutmaya çalışmaktadır. Amerika, Çin'in küresel bir ejder olmasına engel olmak için Rusya ve Hindistan'ı kontrol etme gayretindedir. Post-modern soğuk savaşın merkez sorunu, Çin'in küresel bir ejderha olmasına engel olmaktır. Amerika'nın Çin ejderhasını Rus Ayısıyla engelleme stratejisinin ne kadar işe yaradığını önümüzdeki yıllar gösterecektir.

DAİŞ Terör örgütünün kısa süreliğine kullanılan bir araç olduğu, yakın gelecekte bu aracın tasfiye edileceği öngörülmektedir. Ancak DAİŞ, post-modern soğuk savaş projesi içinde uluslararasılaştırılmış bir olgu olduğunu unutmamız lazımdır. DAİŞ, Suriye ve Irak'ta zayıflatılırken başka yerlerde güçlendirilecek ve güncellenecektir.

DAİŞ, Sünnilik ve İslami devlet üzerinden Türkiye dahil, bütün Ortadoğu coğrafyasını ateşe vermeye çalışmaktadır. DAİŞ'in Türkçe yayınlanan dergisi Konstantiniyye'nin beşinci sayısında ordu, NATO'yla beraber Müslümanları katletmekle suçlanmıştı. DAİŞ'in hedefinde NATO ve ordumuz vardır. DAİŞ, Türkiye'nin Sünni dünyanın İran'ı olmasını istemektedir. Şii İran gibi, Türkiye'nin Sünni tarafın büyük devleti olarak var olan savaşın içine bir daha çıkmamak üzere çekilmesi, post-modern soğuk savaşın ana hedeflerinden biridir.

Türkiye, şu an fiilen Suriye'de YPG'ye karşı askeri operasyon yürütmektedir. Rusya, Türkiye'nin fiilen Suriye sınırları içinde kara operasyonu yapmasını istemektedir. Ankara saldırısı, YPG-PKK'nın Türkiye'ye karşı bir meydan okuması ve orduyu Suriye'de kara operasyonu yapma olarak okumak da mümkündür.

17 Şubat saldırısı, güvenlik, terörle mücadele ve istihbarat politikalarımızı yenilememiz gereğini ortaya koymaktadır. Türkiye'ye yönelik saldırıları, tek bir örgütü aşan küresel ve bölgesel ölçekte okumalarla anlamaya çalışmalıyız. Post-modern soğuk savaşta Türkiye'nin durumunun ne olacağı üzerinde ciddi şekilde düşünürken, toplumsal yapımızı güçlendirmeyi ihmal etmemeliyiz.