Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.96
Gram Altın
2323.60
BIST 100
9079.97
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Ocak 2014

17 Aralık, Türkiye ve Aç Tavuklar

17 Aralıkta başlayıp siyasi bir krize dönüşen süreç tansiyonunu düşürmeden devam ediyor. Krizle birlikte antagonist bir hal alan süreç, karşımıza kabaca üç cephe çıkartmış bulunmaktadır. Birinci cephe tüm olan biteni yolsuzluk düzleminde ele almakta, ikinci cephe gelişmeleri hükümeti-siyaseti dizayn etmeye dönük dış bağlantılı operasyon şeklinde okumakta, üçüncü cephe ise ilk iki cephede yer alanların ikisine de mesafe alarak birbirlerini boğazlamalarını ellerini ovuşturarak seyretmekte ve bu hengameden kendisine alan açılacağı beklentisi ile yarına dair mutlu hayaller kurmaktadır.

Türkiye'de yaşanan gelişmelerden bağımsız bir şekilde bakıldığında, üç cephenin her birinin durumu eş değerde olmasa da ilke ve değer adına önümüze anlamlı bir seçenek sunamadıkları görülmektedir. Ancak ne hayat ne de özellikle siyaset bağlamdan bağımsız, güç ve çıkar ilişkilerinden sıyrılmış, steril bir alanda yürümektedir. Yaşanan her şey belirli şartlar ve imkanlar içerisinde cereyan etmektedir. Verili durumun kısıtlayıcılığı ya da hayatın bu yapısal karakteri, önümüze nereye demir atacağı bilinmeyen inişli çıkışlı ve tutarlılığı pek mümkün olmayan bir değişim-dönüşüm pratiği çıkarmaktadır. Belirli koşullarda birbirleri ile kol kola girenlerin bir süre sonra birbirlerine karşı cephe almış şekilde belirmeleri, bugün yaşadığımız gibi şaşkınlık yaratsa da nihayetinde yaşamın doğal yansımasından başka bir şey değildir. Şaşırtıcı olan birlikteliklerin karşıtlığa dönüşmesi değil bu birlikteliğin görece uzun, karşıtlığa dönüşmenin ise ani olmasıdır. Yani birlikteliliği anlamlı kılan bir süreci yaşarken, ortaya çıkan karşıtlığı makulleştiren bir tecrübeyi yaşamamış olmamızdır.

Toplumun Yönelimi ve Siyasi İrade

Sosyolojik yapının yönelimi ile siyasal iradenin çakışması üzerinden yaşadığımız son yıllardaki dönüşümü, salt Ak Parti'nin ya da 'cemaat'in aktörlüğü üzerinden okumak yanıltıcıdır. Asıl fail, değişim-dönüşüm iradesi gösteren toplumun büyük çoğunluğunun kendisidir. Toplumun bu yöndeki yürüyüşünün arkasına saklanarak kendisine alan açmaya çalışan ya da bu sosyal mobilizasyonun ana lokomotifi olarak kendilerini kodlayan kesimlerin, devletin aparatları üzerinden gelecek inşa etme çabaları beyhude girişimlerdir. Toplum, rotasının ne olduğunu yönelimleri ile belirtmektedir. Bu değişim dinamiği ile koordineli bir konumlanışı tercih etmek yerine başka hesapları gözeten unsurların, istikbal hayalleri kurması akıntıya karşı kürek çekme hükmündedir. Devletin kurumları ile birlikte lokal bir yapı tarafından manipüle edilecek bir aygıt olarak ele alınması, bu geçiş sürecinde mümkün olsa bile konumlanış olarak güneşin altına buzdan ev yapmaya benzemektedir. Dolayısıyla tarihsel olarak devraldığımız, devletin toplumun değişik kesimlerine kapatılması ya da belirli kesimlerin çıkar ve beklentilerine açılması siyaseti zeminini tüketmektedir. Orta ve uzun vade de ilkesel olarak devletin manipüle edilmediği güçlü bir toplumsal taleple karşı karşıyayız. Bir takım gerekçeler üzerinden devleti kalkan gibi kullanma girişimleri havada kalacaktır. Zira ağır baskılar, kuşatmalar ve kapatılmalar karşısında yolunu şaşırmamış bir toplumun, birilerinin çıkarları ekseninde organize edilecek bir yaşama tav olacağını düşünmek, aç tavuğun kendini darı ambarında görmesi ile eşdeğerdir.

Tekrarlamakta büyük yarar var. Son yıllarda yaşadığımız köklü dönüşümleri mümkün kılan toplumsal yapının bizatihi kendisi olmuştur. Toplumsal yapının akışı ile irtibat kuran, bu yönelimle bütünleşme becerisini gösteren tüm aktörler sürecin meyvelerini birlikte topladılar. Ancak toplumun gösterdiği istikamette inisiyatif alıp sefere çıkanlar, akışın kendi güç ve kudretleri ile mümkün olduğu zehabına kapılıyorlarsa muhtemelen kısa bir süre içerisinde acı gerçekle yüzleşmek zorunda kalacaklardır.Milletin temel aktör olarak öne çıktığı, talep ve beklentilerini güçlü bir şekilde önümüze koyduğu süreçte, bu yönelimin aksi istikamette irade koymaya çalışan her kim olursa olsun bertaraf edilmekten kurtulamayacaktır. Toplumu edilgen bir nesne hüviyetinde algılayıp istediği şekilde manipüle edebileceğini düşünenlere dönük bu topraklarda verilmiş cevapların haddi hesabı yoktur. Neylersin ki insan unutkandır, balık hafızalıdır, kibirlidir, zalimdir ve çoğunlukla kendi küçük dünyasında yaptığı küçük hesapların girdabında boğulmaktadır. 'Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür' zira. Hiç şüphesiz toplum gerektiğinde büyük bir sebatla, yaygara koparmadan kendisi üzerinden dolaplar çevirmek isteyenlere bir ders daha vermekten, sağduyusuyla yalın ama tayin edici bir hesap yapmaktan geri durmayacaktır.

İstikbal Şehveti ve Zamanın Ruhu

Zamanın ruhunu dikkate almayanların yaşanan gerilim üzerinden istikbal şehvetleri perçinlenebilir. Şu an ortada cereyan eden hadisenin kazananları olmak isteyenlerin konumlanacağı yer bellidir. Bu yer milletin talep, beklentileridir. İnsan hak ve özgürlüklerinin titizlikle korunduğu açık ve şeffaf bir devlet toplum ilişkisidir. Ülkenin hiçbir vatandaşının baskılanmadığı, kayırılmadığı, katımcılığın ve katılım mekanizmalarının olabildiğince açık olduğu bir siyasal düzen talebidir. Kendi istikballerini toplumun beklentilerinin uzağında başka mahfillerle yandaşlıkta arayanları ise tarihsel geleneğimizden iyi biliyoruz. Onların, yangın yerine dönen memlekette yangının daha da büyümesi için su bidonlarıyla yangına benzin taşımayı ve suyu bulandırıp burada avlanmayı seçtiklerini biliyoruz. Bugün yaşananlar üzerinden geçmişte yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu görüp nedamet duymaları gerekenler, hak ve adalet timsalleri konumuna yerleşerek başkalarına burun kıvırmaktadırlar. Oysa başkalarının yaptığı yanlış, sizin yaptığınız yanlışları doğru göstermeyeceği gibi dün ve bugün durduğunuz yanlış yeri de aklayamaz.

Mevcut koşullar içerisinde dar bir kliğin çözümlemeleri ile yol almamız mümkün değildir. Siyaseti kuşatmaya alan ve üzerinde şaibe bulutları dolaşan operasyonel kurumlardan da bir beklentimiz yok. Sivil siyaseti blokaj altına almak için yolsuzluk-arsızlık belgelerini şantaj unsuru gibi kullanan düzenbazlardan da hayır gelmeyeceği aşikar. Dolayısıyla önümüzde, yaşanan krizi vesile kılıp sistemin yapısal dönüşümünü gerçekleştirmek dışında bir seçenek bulunmamaktadır. Adil ve özgür bir Türkiye perspektifi temelinde, gerçek anlamda adalet dağıtan bir hukuk sistemi ve toplumun tüm bileşenlerinin aktif katılımını mümkün kılan bir siyaset alanı inşa etmeliyiz. Yolumuz uzun ve çetin. Yolsuzluk görmezden gelinemez, vesayet ise bila kayd-ü şart kabul edilemez.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan