15 Temmuz'un 5. Yıldönümü'nde
“Menfur Darbe Girişimi”nin
5. Yıldönümü’nde, tekbirlerle yollara dökülen kahramanlarımıza şükranlarımızı
arz ediyoruz.
Şehitlerimize
rahmet, gazilerimize şifa diliyoruz.
Milat Gazetesi
Ekibi olarak, memleketin dört bir yanında “İkinci
Kurtuluş Savaşı: 15 Temmuz” konulu etkinlikler düzenlediğimiz ilk yıllarda,
birçok şehit yakınımız ve gazimiz ile bir araya gelmiş…
Menfur
Darbe Girişimi’nin “başarısızlığa”
mahkûm edilmesinin, “İstiklâl Zaferi”
kadar önemli bir hadise olduğuna hınca hınç dolu salonlarda vurgu yapmıştık.
O
günlerde büyük coşku hâkimdi alanlara…
Bugün…
Duygularımızın
demlendiği bu noktada, “tefekkür” faaliyetine
ağırlık verebiliriz…
Başta
gençlerimiz olmak üzere, toplumun bütün kesimleri,
15
Temmuz’un 5. Yıldönümünde, “Darbe
girişimi başarıya ulaşmış olsaydı Türkiye’nin başına neler gelirdi?”
sorusuna cevap aramalı.
Ben
diyorum ki, dış güdümlü darbeciler kirli
emellerine ulaşabilselerdi, Güzelim Memleketimiz, Suriye”den beter olurdu.
Güzelim
Memleketimiz, “laikçilik-dincilik, etnik
ayrımcılık, mezhepçilik” vurgularının öne çıkacağı “kanlı” sahnelerle karşı
karşıya kalırdı.
Darbeyi
tezgâhlayan güçler de, tıpkı Irak’ta yaptıkları gibi, “Türkiye’ye huzur ve
demokrasiyi getirmek için” (!) “müdahale”
ederlerdi.
Memleket,
yeniden bir “Kurtuluş Savaşı” vermek
için teşkilâtlanmak mecburiyetinde kalırdı!..
*
Darbeyi
tezgâhlayanlar, bu kara dönemlerde “belli
koltuklara” kimleri oturtacaklarını da elbette tespit etmişlerdi.
Bugün
memleketimiz, “15 Temmuz Darbe Girişimi
Başarılı Olsaydı, Hangi Koltuklarda Kimler Olacaktı?” sorusunun
karşılıklarını bulabilmiş değil.
Bazı
koltuklar için bazı isimlerden bahsediliyor ama her şey “iddia” düzeyinde.
“FETÖ’nün siyasi ayağı”
tartışmaları, daha çok “Bu yapıya
vaktinde kimler, ne kadar destek vermişti?” sorusu etrafında dönüyor.
Bir
taraf sadece Ak Parti iktidarını işaret ediyor, diğer taraf ise “FETÖ’nün Ak Parti iktidarı öncesinde de
çok etkin olduğunu” hatırlatarak, “ortak
sorumluluğa” vurgu yapıyor.
Bütün
sorumluluğun mevcut ‘Siyasal İktidar’a yüklenmesine karşı çıkan kesimler,
CHP
Camiası’nın önde gelen isimlerinden Zülfü Livaneli’nin, “FETÖ’yü devlete yerleştiren Bülent Ecevit’tir!” şeklindeki tespitini
de, görüşlerini destekleyen son gelişme olarak öne çıkartıyor.
Vaziyet
böyle…
Taraflar,
“hali hazırdaki tehlikelere” odaklanmak yerine, “geçmiş üzerinden” hesaplaşmaya girişiyor.
“Kimi daha kabahatli?”
münakaşası böylece sürüp gidiyor.
Tehditler
havalarda uçuşuyor.
Meseleye
böyle bakarsak, işin içinden çıkamayız.
“Üst akıl”
ile işbirliğine giren bu yapı, her iktidar döneminde yerini almış…
Sayın
Erdoğan, bu gerçeğe, “FETÖ elebaşı ile
ben de görüştüm, Demirel de görüştü, Ecevit de görüştü. Görüşmeyen tek isim
vardı, o da Merhum Erbakan Hocamızdır!” diyerek vurgu yapmıştı.
Buralardan
gerilere gider…
“FETÖ”yü,
“ABD’yle buluşturan” isme, CHP
tarihinin en önemli şahsiyetlerinden “Kasım
Gülek”e uzanırsanız, iş iyice içinden çıkılmaz hale gelir.
“Ölmüşlerin”
de dâhil edildiği tartışma, bugün olduğu gibi, “Kim daha fazla destek verdi!” noktasında düğümlenir kalır.
Birileri
Ak Partilileri suçlar…
AK
Partililer de, o birilerine,
“17-25 Aralık’tan sonra, FETÖ’nün
müesseselerine niçin sahip çıktınız, niçin vekillerinizle FETÖ’ye kol kanat
gerdiniz?” diye sorar…
Tartışma
buralarda kilitlenir.
FETÖ’nün
siyaset ayağı da, medya ayağı da, iş dünyası ayağı da, diğer ayakları da
karanlıkta kalır.
Karanlıktaki
yapılar, fırsatını bulduklarında yapacaklarını yaparlar.
Sıkıntı,
farklı suretlerle, farklı taktiklerle karşımıza çıkar.
Epeyce
süredir,
“Hele bir denesinler, bu sefer 15
Temmuz’da yaptıklarımızdan da fazlasını yaparız!”
söylemini işitiyorum.
Bu
“özgüven” elbette önemlidir.
Amma
velâkin, bunların bin türlü oyununun olduğu, “zemini kaydırmak” için nice yönteme başvurabilecekleri de
unutulmamalıdır.
Bazen,
“kin ve nefret” duyguları o kadar öne çıkar ve etkili olur ki…
Bir
bakmışsınız, birbirlerinden nefret eden yapılar, “ortak hedefe” ulaşabilmek için aralarındaki “ihtilafları” bir kenara
bırakmış…
Ortaya,
çok tehlikeli “organizasyonlar”
çıkmış.
Hatırlayanlar
olacaktır;
Buradan
defalarda “İkinci Gezi Hazırlığına
Dikkat!” diye uyardık.
“Hane halkının ekonomik
sıkıntılarını” merkeze yerleştiren bir “sokak hazırlığı”nın ayak seslerini
hissediyorsak…
Tıpkı
15 Temmuz öncesinde kaleme aldığımız ve “hedefe yerleştirilmemize” sebep olan
“erken uyarı” yazılarında olduğu gibi bir yerlerdeki “sıkıntılara” dikkat
çekmeye çalışıyorsak…
Vatandaşı
kızdıran “kibir, gösteriş, israf, sonradan
görmelik, dar ekipçilik” hallerinden uzak durulması gerektiğini…
Bu
süreçte sokaktaki vatandaşın “geçim
sıkıntısını” hafife alır tarzdakisözlerin,
hareketlerin son derece zararlı olacağını…
Birilerinin
ekmeğine yağ sürmek anlamına geleceğini yazıp duruyorsak…
Eli
kalem tutan, ağzı lâf yapanları da, “ellerine, dillerine” dikkat etmeye
çağırıyor…
“Kızgın demiri soğutmanın”
ve memlekette “sağlıklı tartışma
ortamını meydana getirmenin”
öncelikle “yönetenlerin işi”
olduğunu söylüyorsak…
Vardır
elbet bir sebebi!..
*
Bugün…
15
Temmuz’un 5. Yıldönümü’nde, “CIA-FETÖ-STATÜKO” darbe girişiminin sebeplerini
tartışalım, “Darbeci takımı başarılı olsaydı,
memleket ne hale gelirdi?” sorusunun cevabına yoğunlaşalım…
“Darbeci takımı başarılı olsaydı,
hangi koltuklara kimleri oturturdu?” sorusunu ihmal
etmeyelim.
“Siyasetteki ve diğer yerlerdeki ayakları”
ararken, meseleyi “O parti ya da bu
parti” meselesi olarak görmeyelim!..
“Tehlike devam ediyor!”
yollu ikazları da, daha önce defalarca yaptığımız gibi…
Duymazdan,
görmezden gelmeyelim!