Dolar (USD)
34.56
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2998.75
BIST 100
9423.35
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Temmuz 2022

15 Temmuz'dan

15 Temmuz 2016 tarihinde İran’ın başşehri Tahran’daydım. O akşam evimizde uydu çalışmamıştı. Normal yayın olarak İran devlet televizyonundaki haberleri seyrediyordum. İlginçtir ilk defa İran devlet televizyonunda Türkiye’yle ilgili bir haber birinci haber olarak verilmişti.

Oğlum Muhammed Yusuf’un “baba, burada darbe oldu” demesiyle ekrandaki sunucunun haber sunumu ve görüntülerde Boğaziçi köprüsünün bir grup asker tarafından geçişlere kapanması kafamdaki kompozisyonu tamamlamıştı. Eyvah dedim, şimdi ülke elden gitti sözüyle çay bardağımın elimden düşmesi bir olmuştu. Az sonra da Nevzat Yalçıntaş hocamızın vefat haberiyle de adeta sarsılmıştım. Yok mu Allah’ım memleketten bir güzel haber gönderecek. İran televizyon yorumcuları, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İran’a sığınabileceğini, kendi Cumhurbaşkanları Ruhani’yle görüşmeler yaptığını anlatıyordu. Bir televizyon yorumcusu Tebriz’de diğeri Erdebil’de ağırlayabileceğini söylüyordu. Bütün bunlar bende “yok artık” demeye yetmişti.

İranlılar darbecilere “Kudeta” diyorlardı. Kudeta Farsçada “darbeci” demekmiş. Aslında bu kelime Fransızca. İranlılar, pek çok darbeyi Fransa’dan yediklerinden dolayı “Kudeta”yı da dillerine yerleştirmiş. Gerçi 1953 yılında İran petrolünü millileştirmeye çalışan dönemin İran başbakanı Dr. Musaddık, İngiltere ve ABD ortak yapımı ortak bir darbeyle iktidardan uzaklaştırılıp kendi köyü olan Ahmedabad’da ev hapsine alınmıştı. Onu tutuklayan, yargılayan, anayasayı çiğneyen İranlıydı ama bugün İranlılar da ve bütün dünya da biliyor ki darbeyi İngiltere ve ABD yaptı.

Bunu niçin söylüyorum. Ne zaman Türkiye de bağımsız politikalar üretip yer altı ve yer üstü kaynaklarını halkına sunsa ya fiili bir darbe ya da ekonomik bir darbeyle karşı karşıya geliyoruz. Ve bunu niçin söylüyorum? 15 Temmuz 2016 yılında hain FETÖ darbe girişimini Allah’ın inayeti ile 251 şehit vererek püskürttüğümüzü unutmayalım. Bizi darbeye götüren süreci unutmayalım. Binlerce gazimizi unutmayalım. Gözü yaşlı annelerimizi bacımızı, kardeşlerimizi unutmayalım.

Şimdi o günlerin hatırasından arta kalan Şehit Volkan Canöz’e yazmış olduğum bir mektup var masamda. Bu mektubun da içerisinde bulunduğu bir kitap var masamda. Gülcan Tezcan’ın hazırladığı bu antolojide çoğunluğu şehitlerin yakınları olan 251 kalemden çıkmış mektup antolojisi var. 15 Temmuz Derneği ve Okur kitaplığının ortak neşri olan bu kitabın mektuplarını okuyunca bendeki hatıralar birikintisi hatıralar denizine dönüştü. Dile kolay tam dört yüz sayfa tutmuş mektuplar. Televizyon programları, belgeseller, belki de dizilerle de unutulmayacak hatıralar canlandırılabilir ama bu mektuplar okunmadan 15 Temmuz Darbe girişiminin anlaşılmayacağı kanaatindeyim. Romanı da yazılabilir, hikâyesi de… Ama mektubun yeri bambaşka. Yazılan mektubun bir gün mutlaka cevabı yazılacaktır beklentisi var burada. Şayet bu dünyada değilse öte dünyada…

15 Temmuz ruhunu sulandırmadan yarınlara taşımalıyız. Çanakkale geçilmemişse, bu millete boyun eğdirilmemişse bu milletin hafızası da Allah’ın izniyle silinmeyecektir. Kitabın önsözünde kitabın editörü Gülcan Tezcan, bize kolay ama sofradaki bir tabağı eksik koyanlar için tarifi mümkün değil geçen zamanın, demiş. Ve devamında biz geride kaldık. Bu büyük ve kutlu emanetin ağırlığı omuzlarımızda, demiş.

Kitabın en can alıcı bölümü şüphesiz şehit yakınlarının yazdığı mektuplardı. En yakınından şehidin en yakınından mektuba dökülen gözyaşlarını kim silecek? Bu şehit yakınlarından biri de Sema Sertçelik, Sema Hanım, 15 Temmuz gecesi Boğaziçi köprüsünde yeni adıyla 15 Temmuz Şehitler köprüsünde şehit düşen eşi Akın Sertçelik için şunları söylemiş. “Bir akşam işten geldim eve. Irmak (şehidin kızı) “anne, film izleyelim ama uzanma, uyuyorsun, dedi. Dalmışım rüyamda sen gelmişsin. “Kalk kalk Sema, yine burada uyumuşsun, hadi yatağına, diyorsun. Yok yok uyanırsam sen gideceksin, uyanmak istemiyorum, diyorum sana. Gecenin üçü, Hamza da (şehidin oğlu) film izliyor. Gözümü açtım. Hamza ne yapıyorsun dedim. Yotube’den bir şeyler izliyorum diye cevap verdi. Baban yanımızda Hamza, dedim... Ve saat gecenin üçü…

İrademizi, bağımsızlığımızı koruyan şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Onların hatıralarını daima canlı tutalım.