15 Temmuz Şehidlerine Bir Mektup Denemesi
Bir yazar olarak 15 Temmuz Şehitlerine mektup yazacağım. Bu fikir de nereden çıktı, demeyin. Bir haftadır elimde kalemim ve heba ettiğim onlarca kâğıt-helâl ü hoş olsun- ... Mektup, 251 şehidimiz arasında bir şehide yazılacaktı… Kelimeler, özene bezene seçilecekti. Eskilerin tabiriyle efradını cami’ ağyarını mani’ bir mektup yazacaktım. Yani ne eksik ne de fazla. Artığı eksiği olmayacak şekilde bir mektup yazacaktım.
Bir haftadır elimde kalem, mektup yazıyorum: Daha doğrusu mektup yazmaya çalışıyorum. Bu mektup organizasyonunu düzenleyen arkadaşlar, fakire de yaz demişlerdi. Gerçi onların yaz demesini beklemeden önce de çok yazı, şiir yazdıydım şehitlerimiz hakkında. Hatta yurt dışında darbecilerin gerçek yüzünü göstermek için kurumsal olarak bir fotoğraf sergisi de açmıştık. Fakat bir mektup yazma fikri bu arkadaşlarımızdan çıktığı için onlara müteşekkirim.
En son yaşadığım şehirde yazar arkadaşlarımızla birlikte şehrin şehitliğini ziyaret etmiştik. Şehitlikte şehit yakınları, şehit mezarlarını nasıl da özene bezene temizlediklerine şahid olmuştum. Çiçekler nasıl da ahenkli ahenkli sulanıyordu, ağaçlar da öyle... Uzaktan hafız olduğu belli bir hocanın makamını bilmediğimiz ama okurken bizi kendine çeken bir Kuran tilaveti vardı. Annelerin küçük çocuklara şehidinin hayrına dağıttığı şekerler, bu şehitlikte gözlemlediğim son manzaraydı.
Şimdi gelelim mektuba. Organizasyondaki arkadaşlar, hangi yazarın hangi şehide mektup yazacağını galiba belirlemiş gibiydiydiler. Nasıl mı? Anlatayım. Şehitler arasında bir meslektaşıma rastladım.
Öğretmen Yusuf Elitaş...
15 Temmuz’da şehit düşen tek hocaydı. Karanlığın kalleş bekçileri onu 15 Temmuz 2016 akşamında kör bir kuytuda pusuya düşürmüşlerdi. Genelkurmay başkanlığını darbecilerden korurken helikopterden açılan ateşle şehit olmuştu.O , şehadet şerbetini içerken hayatının ilkbaharından sonsuz bir hayata taze bir başlangıç da yapmıştı. Şehit olmadan önce hanımına telefon açmış ve buralar çok karışık demişti.
Şehit Yusuf Elitaş hocamıza dair elde ettiğim malumat sadece bunlar değil elbet. Ona dair bir mektubu dolduracak yazımı şimdilik arşive kaldırdım. Demem o ki şehitler arasında bir meslektaşıma- şehit bir öğretmene -mektup yazmak benim en doğal hakkım. Fakat kıymetli organize heyetindeki arkadaşlar “ Yok hocam bu isim başkasına verilmiş, yazamazsın.” Demişlerdi.
Bu arkadaşlara diyecek bir sözüm yok. Ama unutulmamalı ki
“Her yazar, kendi kitabını yazar...”
Niye ben de yazamıyorum, dediydim. Benim elim armut mu topluyor. Hem meslektaşım hem de kalem ehli...Sonra hal ehli, şimdi de ehli şehidan... O, öğrencilerine sadece sıfatla zarfı değil, pisagoru, arşimeti değil, öklit bağlantısı falan da değil âli değerler için ölebilmeyi öğretmemiş. Hem de ilkin kendisinden başlayarak bir rol model olmuş. Ben bir öğretmen olarak bu meslektaşıma mektup yazamayacağım da kime yazacağım, demiştim. Mecnun olup uzaktaki Leylalara çok yazdık. Onları düşlerken bir nehir kenarında üstadımız M. Akifi’in
“Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğuşuna açmış duruyor peygamber”
Şiiriyle uyandık. Uyanacağız elbet.
Not: Filistin’de Müslümanların ilk kıblesi Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da saldırılarını artıran İsrail’i lanetliyorum.Filistinli kardeşlerimize dua etme vakti.