15 Temmuz Destanı ve Siyonistan!
-15 Temmuz Darbe Girişimi, aslında bir “işgal” girişimiydi.
Bu doğru.
-Bu işgal girişimi, aziz vatandaşlarımızın büyük kahramanlıkları sayesinde menfur emeline ulaşamadı.
Bu da doğru.
-O gece yazılan destanla, darbeler-işgal girişimleri tarihin çöplüğüne atılmış oldu.
Bu yanlış!..
Türkiye’de her an, her şey olabilir!
Değil mi ki, Siyonistlerin “arz-ı mev’ud” dedikleri alandayız.
Değil mi ki, NATO ile BM’nin “beşli çetesi”, SİYONİSTAN’ı kurmaya ve bizi bölmeye karar vermiş…
“Zafer marşları” ile avunamayız!..
15 Temmuz’un arkasındaki "Siyonistan Plânı"nı gözden uzak tutamayız!
Bu plânın başka yollardan hedefine doğru ilerlediğini görmezden gelemeyiz!
x
Biz, bunca devlet kurmuş, o devletler döneminde büyük destanlar yazmış ve nihayetinde, bölünüp-parçalanarak, masa başı oyunlarına gelerek elimizdekileri kaybetmiş bir milletiz.
Coşkunun da, gafletin de en koyularını yaşamış bir millet.
Çok devlet kurmuş olmakla övüyoruz ama bunun aynı zamanda “çok devletin yıkılmasına engel olamamak” anlamına geldiğini çoğu vakit atlıyoruz.
Biz çok kolay büyüyebiliyor ve çok da kolay bölünebiliyoruz, öyle değil mi?
Damarımıza basıldığında ya da tehlike kapımızdan içeri girdiğinde aslanlar gibi kükrüyor, etrafı dar ediyoruz.
Sağdan yaklaşan şeytanlar bizi kolaylıkla aldatabiliyor.
Çok kolay gaza geliyoruz.
Birbirimize düşmek için de fırsat kollar haldeyiz adeta!
Coşkulu bir milletiz.
Her şeyi dibine kadar yaşamayı seviyoruz.
Bu 15 Temmuz gibi hain organizasyonları “aşk” ile “vecd” ile bozmamızı sağladığı gibi…
“Buyurun dükkan sizin!” ruh haline girmemize de yol açıyor.
“Anadolu’nun kültürel iktidarı”nı bir türlü oluşturamadığımız için, kültürel iktidarın aygıtlarını ellerinde bulunduranlar ya da ellerine geçirenler istedikleri gibi yönlendirebiliyor bizi…
15 Temmuz’a giden süreçte neler oldu?
2002 ile 2011 arasında neler oldu?
Daha da geriye gidelim, son 40 yılda neler oldu?
Daha daha geriye gidelim...
Merhum Sultan ikinci Abdülhamit, hangi “gaza gelişler” sonucunda, devrildi?
Sonrasında, ne hallere düştük?
Bizi gaza getiren kimlerdi, ne çabuk da gaza geliyoruz...
Ne çabuk da inanıyoruz…
İşte “Fetö” mevzuu…
Kamuda, medyada, sivil toplumda, iş dünyasında, spor aleminde ne kadar çok “FETÖ” daha doğrusu “CIA” bağlantılı kişi olduğunu gördük hep birlikte…
FETÖ temizliği yapmak istenirken, arada “yaşların” da yandığı olmadı mı?
Derinlemesine temizlik böyle bir şey; zararlı bakterilerle birlikte diğerleri de gidebiliyor.
Ve bugün…
“Temizlik operasyonları” hâlâ devam ediyor…
Nereye gitseniz, “Bunlar hâlâ çok aktif… Suudi Arabistan’da futbol üzerinden kurulan tezgahın arkasında bile bunlar var!” yollu söylemler işitiyorsunuz.
Ülkenin Cumhurbaşkanı, Suudi Arabistan’daki olay için “Türkiye’nin çıkarlarını hedef alan sabotaj” ifadesini kullanıyor ama…
Olayın failleri belli değil.
Ortada fiil varsa, fail de vardır.
Türkiye’nin çıkarlarına sabotajda bulunan kimlerdi?
Sabotaj suç değil mi?
Hukukçularımız değerlendirsin.
Bizim diyeceğimiz;
At izi ile it izi hâlâ karma karışık.
Sayın İçişleri Bakanı, “fetövari işler”den bahsediyor.
Zincir marketlerde bile “fetö” izi arıyoruz.
Bazı yerlerde “ışıklar” sabaha kadar yandığında, endişelerimiz zirveye çıkıyor.
Sokaktaki çok dargelirli, yoksulluk-açlık sınırının altındaki gelirlerle yaşamaya çalışan vatandaşlarla “iktidar” davulunu boynunda taşıyanların arasının gittikçe açıldığını görenler, “Acaba?” diyorlar…
“Acaba, bu da mı bir oyun! Birileri, iktidarı bu yoldan mı devirmek istiyor?”
İktidarlar sandık yoluyla devrilir mi?
Bal gibi de devrilir.
Memleketi düze çıkartacağına, işleri çok daha iyi noktalara taşıyacağına inanılan kişi-parti sandık yoluyla mevcudu devirebilir.
Amma velâkin Türkiye’de böyle bir durum yok.
İktidarın alternatifi olması gereken CHP’nin halleri ortada; memleketin hangi problemini nasıl çözeceklerine dair, ayakları yere basan hiçbir projeleri, teklifleri yok.
Partisi’nin İstanbul Belediye Başkanı ile, Eski Genel Başkanı ile “parti içi liderlik” mücadelesi veren CHP’nin Genel Başkanı, bula bula “Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı” projesini bulabildi!
CHP’liler dahil, hiç kimse CHP’den çözüm beklemiyor.
“Erdoğan gitsin de ne olursa olsun!” kafası devam ediyor oralarda.
Seçmenler oy verdikleri partilerden memnun değil.
İktidar iyice yorgun.
Her şey “Bir Kişi”den bekleniyor.
Muhalefet ise abuk sabuk bir vaziyette; şöyle elle tutulur bir muhalefet partisi göremiyorsunuz, “Bunlar alır götürür!” diyebileceğiniz…
Bu durumda, ne olur?
Mevcut sistem tıkanmışsa ne yapmak lâzımdır?
Sistem değişikliğine gitmek mi?
Mesela…
“Parlamenter sisteme”, eski sisteme makyajlar atarak dönmek, mümkün mü?
Olabilir mi?
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “havuçlu sopalı” mesajları, -bir yerlerde- böyle bir arayışın olduğunu düşündürtüyor.
Ali Babacan ile Mehmet Şimşek, bir zamanların “çok başarılı” olduğu söylenen ekonomi yönetimindeki iki “lider”di.
Mehmet Şimşek, şimdi ekonomi yönetiminin başında.
Önümüzdeki süreçte, yeni arayışlar mı olacak?
CHP ile “dondurulan” yumuşama, farklı partilerin, “eski dostların” katılımıyla devam mı edecek?
Yarın öbürgün, yakın gelecekte, Sayın Erdoğan, “eski sisteme bir ölçüde yenilenmiş hal ile devama”, en azından “sarı” ışık yaksa, kim ne diyecek?
Ne olur bilinmez, burası Türkiye.
Manevralar keskin.
Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Abdullah Gül ve Meral Akşener, yan gözle izlediğimiz isimler!
X
Başa dönelim:
Yazının başındaki, “15 Temmuz büyük destan ama iş daha bitmedi!” özetli cümlelerimizin işaret ettiği bir tehlike var elbet.
Etrafımız kuşatılmış vaziyette.
NATO denilen “örgüt”, “Siyonistan’ı” kurmaya karar vermiş…
BM denilen “örgüt”ün beşli çetesi, bu işe “tamam” demiş.
Biz…
Ekonomimizin dar boğazdan çıkabilmesi için “dış kaynağa” bel bağlamış haldeyiz…
İki kulaç mesafedeki Yunan adaları (daha doğrusu masa başında Yunanistan’a verdiğimiz adalar!) ABD-İsrail’in silah depoları.
Batı Trakya ve Kıbrıs Rum Kesimi öyle.
ABD üsleri, böğrümüzdeki hançerler!..
İran ve Rusya, tabii müttefiklerimiz değil, tarihten bugüne hasımlarımız.
İçeride bir tuhaf durum:
Yufkacı dükkânının açılışı için kurdele keserken bile, “Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle” kalıbını kullanır halde nice iktidar önde geleni…
Muhalefet dersen, yukarıda dedik işte; saçma sapan hallerde.
Medyadaki “markalaştırılmış muhafazakârların” tamamına yakını (sözde) iktidarı destekliyor ama, çoğunun faydasından çok zararı var.
Her konuşmada “Sayın Cumhurbaşkanımız” diyerek göz kırpanlar sırıtıyor, göz kırpışlar sırıtıyor!
Bu ortamda..
Fondaşlar, algıyı yönlendiriyor epeyce.
Sosyal medyada ağırlık ne tarafta, hepinizin malûmu…
X
15 Temmuz Destanı ile gurur duyar, şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle, minnetle yâd ederken…
Siyonizm’in Gazze Soykırımı’nın “Anadolu”yu da hedef aldığını…
Günün birinde, uzak olmayan bir tarihte, bu sefer “doğrudan” düşman devlet saldırılarıyla, işgal girişimleriyle karşı karşıya kalmamızın hiç de uzak ihtimal olmadığını gözden uzak tutmayalım.
Yazın, “kış” hazırlığını ihmal etmeyelim!