15 Temmuz bitmedi!
15 Temmuz darbe girişiminin sona erdiğini zannedenler yanılıyorlar. 15 Temmuz gecesi milletin vaziyete el atmasıyla 15 Temmuz'un askeri girişim perdesi kapandı sadece. Darbenin sivil ayağı, tersinden algı operasyonlarıyla, kamuoyu yanıltmacalarıyla, dış destekli psikolojik müdahalelerle, finansal spekülasyonlarla ve minik artçı darbeciklerle devam ediyor. Amaçları bir gecede fethedemedikleri kaleyi yavaş yavaş, aşındırarak yıkmak. Bu defa mermere balyoz vurmaktansa ince ince delikler açarak mermeri kırmayı hedefliyorlar. Ancak yanılıyorlar. Mermer zannettikleri şey aslında granit! Öyle sert, öyle kavi ve öyle sarsılmaz ki, derin millet bu granitin parçalanmaması için kenetleniyor, dik duruyor, feraseti elden bırakmıyor. Bu millette bu şuur olduğu müddetçe değil kaleyi aşındırmak yanına bile yaklaşamazsınız. Çünkü millet artık oyunu gördü! Doların yükselen ateşiyle, Erdoğan'a diktatör yakıştırmasıyla, yatırımları durdurun sersemliği ile Saadet'in hiç mi hiç utanmadan Kılıçdaroğlu'nun koluna girmesiyle 15 Temmuz'un artçı darbeciklerinin yakından alakası var!
***
Saadet'in Neresi Milli?
Çok ilginç değil mi? Bir taraftan doların ateşi yükseliyor, bir gecede dolar dışarıdan müdahale ile yani yabancı spekülatör hokkabazlığıyla 5 TL'ye dayanıyor, öbür tarafta dışarıdaki faiz baronlarının içerdeki yerli kuklaları "yatırımları durdurun, kanal İstanbul yapılmasın, havalimanı neyimize gerek" filan demeye başlıyorlar. İşin enteresan tarafı, kendisini Milli Görüş'ün merkezi olarak gören SP de bu koroya dahil oluyor. Karamollaoğlu'nun geçenlerde yaptığı "bu kadar yatırım neyimize, bunlar yarın elimizde patlar" cinsinden basit ve tutarsız açıklaması Milli Görüş'ün de(!) bu topa girdiğinin en basit göstergesi! Çok geçmeden bir baktık ki Saadet Partisi eski bir 28 Şubatçı kan kusturucuyu birinci sıradan aday gösterivermiş! Şimdi günlük politikadan uzak durayım diyorum ama dayanamıyorum. Saadet Partisini eleştirdiğimizde hop oturup hop kalkan arkadaşlar genel başkanlarının ve partilerinin bu tavrı karşısında ne diyecekler çok merak ediyorum? Şimdilerde Saadetin neresi yerli, neresi milli? Ne mutlu size ki Kılıçdaroğlu'nu övebilme "feraseti"(!) gösterebilen, son derece "milli"(!) bir genel başkanınız var! Bu kadar savrulma ancak rot ayarları bozulmuş eski model bir murat 124'e nasip olur!
***
Fransız Dergisi'nin Diktatörü!
Fransız "Le Point" Dergisi geçen hafta Erdoğan'ın resmini kapağında yayınlayarak "Le Dictateur" manşetiyle çıktı. Onlara göre Erdoğan diktatör! Bu diktatör öyle enteresan bir diktatör ki kimsenin hayat tarzına karışmıyor, ülkesinde serbest ve özgürce seçimler yapılıyor, üstelik şahsına, hükümetine, ailesine ve partisine bir yığın operasyon çekiliyor. Bütün bunlar karşısında nedense bir diktatörden beklenen tepkiyi vermiyor! Ama elin Fransız'ı her nedense diktatör yaftasını yapıştırıveriyor. Sebebi açık. Ortadoğu'da geçmiş dönemde kullanıp attıkları, iki yüzlü, zalim yöneticilerle Erdoğan'ı aynı kefeye koyup bir an evvel paketlemeye çalışıyorlar. Dertleri bu. Çünkü Erdoğan faize karşı, dünyayı yöneten "Beş Büyük'ün sultasına karşı, İsrail'in Siyonist, zalimce politikalarına karşı, dünyadaki adaletsizliğe ve zulme karşı. Bu kadar cürüm bir devlet başkanına diktatör demek için yeter de artar bile!
***
Amaçları Mescid-i Aksa'yı Yıkmak!
Geçtiğimiz hafta ABD'nin İsrail Büyükelçisi David Firedman'a bir tablo hediye edildi. Bu tabloya göre Mescid-i Aksa yok, yerine inşa edilmiş bir Süleyman Mabedi var. Zaten Siyonistlerin hedefi de Mescid-i Aksa'yı yıkıp yerine Süleyman Mabedi'ni inşa etmek. Böylece İslam'ın, Hristiyanlığın ve Yahudiliğin üzerinde hak iddia ettiği ancak son hak dinin yegane hak sahibi olduğu ve etrafı Kur'an'ın ifadesiyle mübarek kılınan Mescid-i Aksa yıkılarak sadece siyonist Yahudilerin hak iddia edecekleri bir mabed haline dönüştürülecek. Planları bu. Bunu da ABD desteğiyle yapmak istiyorlar. Çünkü bir süper gücün desteği olmaksızın üçüncü dünya savaşı çıkarabilecek böylesine alçakça bir girişime tek başlarına cüret etmeleri mümkün değil. ABD büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması, peşinden Mescid-i Aksa'yı yıkma planlarının daha bariz şekilde deşifre olması birer tesadüf değil. Siyonistler emellerini gerçekleştirmek için her türlü hileye, yalana, zulme ve ihanete sarılırlar.
***
Eski Dönemin Alışkanlıkları
Yeni dönemde, yani 24 Haziran sonrası oluşacak yeni Ankara'da terk edilmesi gereken bazı eski dönem alışkanlıkları var. Özellikle siyasetçi bürokrasi ilişkisinde. Mesela bir tanesi siyasetçinin bakanlıklardaki uzman, teknokrat oligarşisinin baskısına boyun eğmesi. Ankara'da bürokrasinin elini güçlendiren ve siyasetçi karşısında direnmesine yol açan bu tekel ortadan kaldırılmalı. Tecrübe ile sabittir, maalesef bakanlar çoğu zaman müsteşar ve altındaki ekiplerin oligarşik baskısı altında hareket etmektedirler. Bürokratın, uzmanın, teknokratın elindeki bilgi tekeli onu bir sulta haline getirmemeli. Siyasetçi eli kolu bağlanmış vaziyette bunların ağzının içine ne diyeceğine bakmamalı! Aksi taktirde Erdoğan'ın her fırsatta şikayetçi olduğu bürokratik oligarşi asla kırılamaz. Çözümün nedir diye sorulacak olursa uzmanlığa dayalı siyasi müşavir istihdamı denenebilir!
***
AK Parti Yeterince Kadrolaşmadı
Geçmiş dönemlerde iktidar olan sağ ve sol partiler devletin iliklerine kadar girdiler ve kadrolaştılar. Asilzade, yüksek tabaka Kemalist bürokrasi dış işleri v.b. alanlarda sultasını kurarken, sağda duran partiler de bayındırlık, ulaştırma v.b. alanlarda kadrolaştılar, kendi adamlarını belli yerlere atadılar. AK Parti 15 yıllık iktidarı boyunca ilk zamanlar kah fincancı katırlarını ürkütmemek, kah kaht-ı rical durumundan, teşkilatlarından yetişen ya da kendi fikriyatına yakın kadroları bürokrasiye ve yan alanlarına taşımadı, taşıyamadı. Önemli sayabileceğimiz yarı kamu niteliği taşıyan ve iktidara yakın yöneticilerce yönetilen meslek odalarının bürokratik kadrolarına bile çoğu zaman partinin dünya görüşü ve siyasetiyle ilişkisi olmayan, daha çok kişisel ilişkiler üzerinden kariyer yapan kimseler atandı. Bunlar bazen bakanlıklarda çalışan kemikleşmiş, betonlaşmış nato mermer, nato kafa teknokratlardan seçildi. Dolayısıyla devletin kemikleşmiş oligarşisi belki adam yetiştirememek, belki de aldatılmak suretiyle daha yaygın bir alana sirayet etmiş oldu. Kendisinden şikayet edilen bir negatifliği alıp ödüllendirmeye kalkarsanız bir süre sonra o negatif durum normalleşir ve pozitif algı haline gelir. Bu durumda anormalliğin normalleşmesi ile karşı karşıya kalınır ki hep şikayetçi olunan bürokratik oligarşi bu durumdan müstefid vaziyette sultasını güçlendirmeye devam eder. Umulur ki yeni dönemde oluşacak yeniden yapılanma girişimi bu konuda olumlu adımların atılmasına vesile olur.
***
İstanbul'un Karakutusunu Kaybettik
Müthiş birisiydi, İstanbul'un karakutusuydu. İstanbul'un tarihi kültürü ve sanatı söz konusu olduğunda akla gelen ilk isimdi. Çok sayıda basılı yayını, makalesi, bildiri ve TV röportajı ile bize İstanbul'un sırlarını, derinliklerini, güzelliklerini aktaran önemli bir ilim, kültür ve sanat adamıydı. 96 yaşında vefat etti. Neredeyse bir asırlık ömrüyle Türkiye'de yetişen nadir İstanbul uzmanlarından birisiydi. Şahsen tanışma fırsatım olmadı, keşke olsaydı. Semavi Eyice Hoca'ya Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına da baş sağlığı. Büyük bir değeri kaybettik. Allah mekanını cennet, taksiratını da affetsin.