14 Mayıs ve 28 Mayıs Kürt isyanları
İdeolojik öğretide “Kürt İsyanları” kabul edilmiş bir tamlama olarak bizlere öğretilmiştir. Bu başlık yapısal anlamda doğrudan etnik ve ideolojik bir eylemi, biçimsel olarak da Kürtlerin otoriteye karşı gelme eğilimini bize kabul ettirir.
Bu tamlama ile sosyolojik tabana
sübliminal mesaj verilir. Bu mesaj kodu Kürtlerin etnik anlamda ‘’ayrılıkçı’’
olduğudur. Sübliminal bu mesajın verilmesinden beklenen temel fayda ise o
dönemde yapılan inkar ve asimilasyon
politikalarını ulus devlet modelinde ‘’güvenlik politikası’’ adı altında
meşrulaştırmaktır. Ancak yaratılmak istenen bu dönemsel ve yapay iklim aslında
devlet eliyle yapılan toplumsal bir manipülasyondan ibarettir. Zira o meşhur ve
maaruf toplumsal olaylar etnik sebeplerle ve iktidar talepli değil, Kürt
kimliğinin muhafazakar simgelerine yapılan saldırılara karşı kültürel kimliğin
korunması için yapılan savunmadır.
Örneğin Kürt isyanları başlığı
altında verilen 1934 yılındaki Bubin aşireti isyanı bir iktidar isyanı değil
şapka kanuna karşı yapılan bir eylemdir. Tıpkı her ehli sünnet sosyolojisinde olduğu gibi muhafazakar Kürt kimliğine göre de sarık
fıkhen sünnet olan önemli bir dini simgedir. Şapka ise dönemin sekülerist
simgesidir. Toplumsal eylem otoritenin sekülerist simgeyi dini simgeye tahvil
etme ısrarından kaynaklanmaktadır. Nitekim din olgusu her Müslüman sosyolojide
olduğu gibi Kürtlerin kültürel kimliklerinin mütemmim cüz’üdür.
Şimdi bu girizgâhtan sonra
günümüze dönelim; 14 Mayıs seçimi öncesi Kürt sosyoloji siyasal olarak yeniden
gündeme geldi. Seçimlerin kazanılmasında Kürt seçmenin desteğini almak zarureti
üzerinden siyasal-kültürel mühendislikler yapıldı.
Daha önce HDP üzerinden
tanımlanmaya çalışılan bu sosyoloji seçimde ilk defa siyasi parti isminde “sol”
ibaresi bulunan devşirme bir partinin sosyolojik tabanına itilmeye çalışıldı.
Bu sol-seküler tanımlama Kürt Kültürel kimliğinin muhafazakar unsurunu tamamen
yok sayan bir tanımlamaydı.
Kürt seçmen kendi
sosyolojisinin “sol” bir parti üzerinden seküler bir tanımlama ile
etiketlemesini Kültürel kimliklerinin ayrılmaz parçası olan muhafazakarlığa
bir saldırı olarak algıladı. Öyle
ki; Kürtlerin “sol” temsilde etiketlenmesi, Kürtlerin sarık-şapka mücadelesi
ile özdeş.
Bu tehdit algısına istinaden sosyoloji üzerinde
siyasal bir otorite olarak kurgulanan YSP’nin Kılıçdaroğlu’na açık destek
talebine, Kürt seçmen beklenilen desteği vermedi.
14 Mayıs seçimleri öncesi %12
civarında beklenen YSP oyları yüzde dört daha düşük çıktı. 28 Mayıs
seçimlerinde ise seçime gitmeyenlerin ülke ortalaması %5 civarında iken, Kürt
seçmenin yaşadığı bölgelerde ise bu oran %6 ila %8 arasında oldu.
Kültürel kimlik olarak Kürt
seçmenin hem de en çok bilinmek ve tanınmak istediği bir dönemde, sözüm ona bu
söylemle yola çıkmış YSP’ ye oy vermemekte direnmesi bu sosyoloji üzerine
kurulmak istenen seküler yapay otoriteye karşı bir isyan olarak tanımlanabilir.
Bu seçimlerde Kürt seçmen
reflekslerinden şu çıkarımlarda bulunulabilir.
Din, dindarlık ve dini simge
ve tanımlamalar Kürt kültürel kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Kürt seçmen kültürel kimliğine
yabancı bir unsuru asimilasyon başlangıcı olarak görüp derhal bu unsuru
dışlıyor.
Belki de en önemlisi Kürt
seçmenin kültürel kimlik üzerinden gösterdiği bu hassasiyet Kürt sosyolojisi için
kimliğini oluşturan değerlerin muhafaza edilerek kültürel taleplerin önce doğru
düzgün tanımlandığı ve Kürt temsilinin istenildiği gibi sağlandığı yeni bir
siyasal oluşumu zorunlu kılıyor.
Bu zorunluluk Kürt sosyolojisinin
entelektüellerine’ de tarihi bir sorumluluk yüklüyor. Kürt kültürel kimliğinin
korunması ve geliştirilmesi için bir ömür harcamış Kürt siyasi entelektüeller
yeni bir siyasi temsilin oluşmasında öncü olmak zorundalar.
Altını çizelim; bu çerçevede
bir siyasi temsilin oluşması, meseleye ilişkin sorunların çözümünü
kolaylaştıracağı gibi “Türkiye Yüzyılı” vizyonuna da çok önemli katkılar sunma
fırsatı oluşturuyor.