Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 May 2023

Siyasal Rövanşizm, bir hastalıktır

Seçime sayılı günler kaldı. Tüm ittifaklar, sahada ve meydanlarda kendilerini anlatma ve ikna etme gayreti içindeler. Bu gayrete gölge düşüren bazı vatandaşların, hadlerini aşan sözler söylemeleri özellikle sosyal medya ortamında kalemşörlük yapan holiganlar, siyasetin kuşatıcı dilini kirletiyorlar. Siyasete taraf olanların holiganlaşması ve bunu fanatizme taşıması elbette itibarlı kimlikler olmalarını sağlamaz. Maalesef üstüne vazife olmayanların, eylem ve söylemleri ile süreci sabote edecek davranışlar da bulunması, çoğulcu demokrasi adına üzücü bir durum.

Sosyal medya paylaşımlarında bolca tehditvâri açıklama görebilirsiniz bugünlerde...

"Biz iktidara gelince intikam alacağız” diyenler, "Hepsi yargılanacak" diyenler, "Hesap soracağız" diyenler , "Bunlar son günleriniz" diyenler…Örneklerini çoğaltmak mümkün.

Hani o ölesiye eleştirdikleri siyaset tarzını, sadece ve sadece iktidara gelme ihtimalleri üzerinden yapanlar.

Rövanşizmin, iktidar ve muhalefet ilişkisi kadar demokrasinin kalitesini de etkilediği kuşkusuzdur. Toplumumuzda "siyaset", iktidara gelenlerin seleflerini; gerek mecazî gerekse de gerçek anlamda "yargılamaları" temelinde yapılmaktadır. Türkiye’deki "Siyasal rövanşizm", ülkemiz siyasetinin değişmez gelenekleri arasında aykırı bir özelliğe sahiptir. Baş edemediğimiz ve kıramadığımız ezberlerimiz var. Muhalefetin iktidar yürüyüşünde hesaplaşma nidâları, bir kaç kişiye cazip gelebilir. Lâkin siyasetin gereği ve çözümü değildir. Hangi parti olursa olsun, baskıcı iktidar, komplocu muhalefet sarmalına dolanmanın, demokrasinin kalitesini düşürdüğü kuşkusuzdur.

İktidarlar, “siyaset ve demokrasi gerçeğinde” değişime mahkûmdurlar. “Sonsuz iktidar” yoktur. Biyolojik olarak insan ömrü buna yetemeyebilir. Sorumluluk ve karar alıcı makamlar değişebilir. Önemli ve gerekli olan; muhalefetin tasavvur ettiği değişimin, geçmişi yargılama ve cezalandırma boyutundan arındırılmasıdır.

Kökleşmiş "rövanşizm" siyaseti; çoğulcu demokrasiyi aşan kirli bir zihniyettir. Devletin kurumları ve sistemi, hak ve hukukları korumada tek esas olmalıdır.

Demokratik siyasetin olmazsa olmaz şartlarından biri de, iktidar ve muhalefetin bir kurum olarak siyasette eşdeğer olduklarının zeminini kabul etmeleridir.

Siyasal rövanşizm’in kazananı olmaz. İktidarı, “devr-i sâbık” göstermekle, iktidar olunmaz. Cezalandırma talep ve vaatleri ile hiç olmaz. Siyaset, demokrasinin evladıysa sandık da annesidir. Unutulmamalı ki iktidar olan partiler, halkın ve sandığın iradesiyle seçildiler. O sebeple halkın iradesini rövanşizme götürmek demokrasi ve halkın iradesine isyan etmektir.

Türkiye'de muhalefetin en temel sorununun bu erken sarhoşluk hâli olduğunu görüyorum. Plan, proje, yol haritası, vaatler falan değil de, iktidar olduklarında yapacakları tek şeyin hesaplaşma olduğunu söylemeleri, muhalefeti zorlamaz mı? Tek ortak nokta, Erdoğan karşıtlığı, tek hesabı ise intikam olan bir siyasi anlayış ülkeyi nereye götürebilir?

Türk siyasetinin en önemli sorununun muhalefet olduğu gerçeği ile bir kez daha yüzleşmek zorundayız. Doğrusu mesele sadece muhalefetin sorunu dersek eksik bırakırız. Kim iktidar olursa olsun, kelle avcılığı, adamcılık, benden değil anlayışıyla bakarsa iktidarı da geleceği de kısa bir sürede tarihe mahkûm olur…

Görevini; ehliyet, liyakat, hakikat ve sadakat ile yapan herkese de hakkı teslim edilmelidir. İktidar gücünü elinde bulunduracak tüm partiler, Peygamberimizin şu örnek davranışını sergilese yeterli…

Mekke'nin Fethinden önce Kabe'nin anahtarı Osman Bin Talha’dadır. Kendisi Kâbe’nin temizliğini bakımını yapar. Peygamberimiz (as) içeri girmek istediğinde, Hz. Ali anahtarı ondan alır ve içeri girerler. Bu esnada Osman Bin Talha Müslüman değildir. Peygamberimizin (as) amcası Hz. Abbas, Kabe’nin anahtarının kendisine verilmesini rica eder. Peygamberimiz (as) de anahtarı amcasına verir. O esnada bir ayet iner. Ayette şöyle buyrulur: “Allah-ü teâlâ size emanetleri ehline vermenizi emreder...” (Nisa/58). Bunun üzerine Peygamberimiz, anahtarı henüz Müslüman olmayan birisine yani Osman Bin Talha'ya verir. Peygamberimiz (as) "Ey Osman! İşte Kâbe’nin anahtarı! Bugün iyilik ve vefa günüdür. Sen cahiliye zamanında bu vazifeyi lâyıkıyla yaptın, inanıyorum ki şimdi daha güzel şekilde yaparsın…” buyurdular ve anahtarı herkesin huzurunda ona teslim etti.

Siyasetin paradigması değişmek zorunda, yeni yüzyıl, yeni kuşaklar ülkesi olarak, kuşatıcı ve kucaklayıcı, ötekileştirmeyen yeni bir siyaset anlayışı inşa etmek zorundayız. Gelecek nesillerimize bu bir miras olarak kalmalı. Rövanşizmin siyaseti şekillendirmesinin önü alınmalı. Dolayısıyla bu konuda başarı sağlanabilinirse siyasetin farklı biçimde kavramsallaştırılması ve "iktidar” ile "muhalefet"in yeni tanımlara kavuşturulması sağlanabilir. Toplumun fazlasıyla "kutuplaştığı" bir ortamda bunu gerçekleştirmenin güçlüğü olsa da başarmak mecburiyetindeyiz…

Tüm seçimlerin kazananı olur, gerçekte kaybedeni olmaz. Çünkü halkın iradesi en büyük kazanım olur.