Siyasal Rövanşizm, bir hastalıktır
Seçime sayılı günler kaldı. Tüm ittifaklar, sahada ve
meydanlarda kendilerini anlatma ve ikna etme gayreti içindeler. Bu gayrete
gölge düşüren bazı vatandaşların, hadlerini aşan sözler söylemeleri özellikle
sosyal medya ortamında kalemşörlük yapan holiganlar, siyasetin kuşatıcı dilini
kirletiyorlar. Siyasete taraf olanların holiganlaşması ve bunu fanatizme
taşıması elbette itibarlı kimlikler olmalarını sağlamaz. Maalesef üstüne vazife
olmayanların, eylem ve söylemleri ile süreci sabote edecek davranışlar da
bulunması, çoğulcu demokrasi adına üzücü bir durum.
Sosyal medya paylaşımlarında bolca tehditvâri açıklama
görebilirsiniz bugünlerde...
"Biz iktidara gelince intikam alacağız” diyenler,
"Hepsi yargılanacak" diyenler, "Hesap soracağız" diyenler ,
"Bunlar son günleriniz" diyenler…
Örneklerini
çoğaltmak mümkün.
Hani o ölesiye eleştirdikleri siyaset tarzını, sadece ve
sadece iktidara gelme ihtimalleri üzerinden yapanlar.
Rövanşizmin, iktidar ve muhalefet ilişkisi kadar
demokrasinin kalitesini de etkilediği kuşkusuzdur. Toplumumuzda
"siyaset", iktidara gelenlerin
seleflerini; gerek mecazî gerekse de gerçek anlamda "yargılamaları"
temelinde yapılmaktadır. Türkiye’deki "Siyasal rövanşizm", ülkemiz
siyasetinin değişmez gelenekleri arasında aykırı bir özelliğe sahiptir. Baş
edemediğimiz ve kıramadığımız ezberlerimiz var. Muhalefetin iktidar yürüyüşünde
hesaplaşma nidâları, bir kaç kişiye cazip gelebilir. Lâkin siyasetin gereği ve
çözümü değildir. Hangi parti olursa olsun, baskıcı iktidar, komplocu muhalefet
sarmalına dolanmanın, demokrasinin kalitesini düşürdüğü kuşkusuzdur.
İktidarlar, “siyaset ve demokrasi gerçeğinde” değişime
mahkûmdurlar. “Sonsuz iktidar” yoktur. Biyolojik olarak insan ömrü buna
yetemeyebilir. Sorumluluk ve karar alıcı makamlar değişebilir. Önemli ve
gerekli olan; muhalefetin tasavvur ettiği değişimin, geçmişi yargılama ve
cezalandırma boyutundan arındırılmasıdır.
Kökleşmiş "rövanşizm" siyaseti; çoğulcu
demokrasiyi aşan kirli bir zihniyettir. Devletin kurumları ve sistemi, hak ve
hukukları korumada tek esas olmalıdır.
Demokratik siyasetin olmazsa olmaz şartlarından biri de,
iktidar ve muhalefetin bir kurum olarak siyasette eşdeğer olduklarının zeminini
kabul etmeleridir.
Siyasal rövanşizm’in kazananı olmaz. İktidarı, “devr-i
sâbık” göstermekle, iktidar olunmaz. Cezalandırma talep ve vaatleri ile hiç
olmaz. Siyaset, demokrasinin evladıysa sandık da annesidir. Unutulmamalı ki iktidar olan partiler,
halkın ve sandığın iradesiyle seçildiler. O sebeple halkın iradesini rövanşizme
götürmek demokrasi ve halkın iradesine isyan etmektir.
Türkiye'de muhalefetin en temel sorununun bu erken sarhoşluk
hâli olduğunu görüyorum. Plan, proje, yol haritası, vaatler falan değil de, iktidar
olduklarında yapacakları tek şeyin hesaplaşma olduğunu söylemeleri, muhalefeti
zorlamaz mı? Tek ortak nokta, Erdoğan karşıtlığı, tek hesabı ise intikam olan
bir siyasi anlayış ülkeyi nereye götürebilir?
Türk siyasetinin en önemli sorununun muhalefet olduğu
gerçeği ile bir kez daha yüzleşmek zorundayız. Doğrusu mesele sadece
muhalefetin sorunu dersek eksik bırakırız. Kim iktidar olursa olsun, kelle
avcılığı, adamcılık, benden değil anlayışıyla bakarsa iktidarı da geleceği de
kısa bir sürede tarihe mahkûm olur…
Görevini; ehliyet, liyakat, hakikat ve sadakat ile yapan
herkese de hakkı teslim edilmelidir. İktidar
gücünü elinde bulunduracak tüm partiler, Peygamberimizin şu örnek davranışını
sergilese yeterli…
Mekke'nin Fethinden önce Kabe'nin anahtarı Osman Bin
Talha’dadır. Kendisi Kâbe’nin temizliğini bakımını yapar. Peygamberimiz (as)
içeri girmek istediğinde, Hz. Ali anahtarı ondan alır ve içeri girerler. Bu
esnada Osman Bin Talha Müslüman değildir. Peygamberimizin (as) amcası Hz. Abbas,
Kabe’nin anahtarının kendisine verilmesini rica eder. Peygamberimiz (as) de
anahtarı amcasına verir. O esnada bir ayet iner. Ayette şöyle buyrulur: “Allah-ü
teâlâ size emanetleri ehline vermenizi emreder...” (Nisa/58). Bunun üzerine
Peygamberimiz, anahtarı henüz Müslüman olmayan birisine yani Osman Bin Talha'ya
verir. Peygamberimiz (as) "Ey Osman! İşte Kâbe’nin anahtarı! Bugün iyilik
ve vefa günüdür. Sen cahiliye zamanında bu vazifeyi lâyıkıyla yaptın,
inanıyorum ki şimdi daha güzel şekilde yaparsın…” buyurdular ve anahtarı
herkesin huzurunda ona teslim etti.
Siyasetin paradigması değişmek zorunda, yeni yüzyıl, yeni
kuşaklar ülkesi olarak, kuşatıcı ve kucaklayıcı, ötekileştirmeyen yeni bir
siyaset anlayışı inşa etmek zorundayız. Gelecek nesillerimize bu bir miras
olarak kalmalı. Rövanşizmin siyaseti şekillendirmesinin önü alınmalı.
Dolayısıyla bu konuda başarı sağlanabilinirse siyasetin farklı biçimde
kavramsallaştırılması ve "iktidar” ile "muhalefet"in yeni
tanımlara kavuşturulması sağlanabilir. Toplumun fazlasıyla
"kutuplaştığı" bir ortamda bunu gerçekleştirmenin güçlüğü olsa da
başarmak mecburiyetindeyiz…
Tüm seçimlerin kazananı olur, gerçekte kaybedeni olmaz. Çünkü
halkın iradesi en büyük kazanım olur.