120 Saat
Kazanan Türkiye’dir. Bu söz her zaman geçerlidir. Bu coğrafyanın sahibi, bu coğrafyada asırlardır kan ve can pahasına mücadele eden büyük Türk milletidir. Barış Pınarı Harekâtı’na 120 saat ara verildi. Verilen ara kimin işine yarayacak diye düşünmeye bile yok. Türkiye masadadır, süre veriyor, plan yapıyor, boyun eğmiyor, tam bağımsız olduğunu dünyaya duyuruyor. Bu, bir zaferdir!
Uluslararası siyasette bir işin doğruluğunu tespit etmek için Batı’nın tepkisine bakmak lazım. Batı, tam takım bu harekâta karşı. Demek ki Türkiye doğru yolda. ABD’nin bu coğrafyada bulunma nedeni ile bizim bu coğrafyada var olma nedenimiz farklıdır. Biz, bu coğrafyanın sahibiyiz. Biz, bu toprakları vatan yapan milletiz.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “13 maddelik bildiriyi hep birlikte açıkladık. 120 saatlik bir süreç işliyor. Bu süreç içerisinde terör örgütünün güvenli bölgeyi terk etmesi söz konusu. Ben, Sayın Putin ile yapılacak görüşmeyi bu sürecin bir parçası olarak görüyorum. Sabah Milli Savunma Bakanımla görüştüm, çekilmenin başladığını belirttiler. Bizim şu anda oradaki güvenlik güçlerimiz alanı terk etmeyecek, orada kalmaya devam edecekler. Terör örgütü alanı terk edecek mi, etmeyecek mi göreceğiz.” diyor. Geleceğe dair plan açıklayan ve yol haritası belirleyen bir Türkiye var. Türkiye’nin masadaki rolü gittikçe güçleniyor.
Batı’dan çok ses çıkıyor. Özellikle Almanya çok korkuyor. Mülteci konusunda titreyen Avrupa ülkeleri Türkiye’yi ne dışarıda tutabiliyor ne de içeriye almak istiyorlar. Biliyorlar ki Türkiye olmadan bu coğrafyada işler yoluna giremez. Türkiye’ye ihtiyaç çok fazla.
Terör unsurlarının çekilmesi için verilen 120 saatlik süre işlerken, Türkiye’nin hamleleri de dikkatlerden kaçmıyor. Türkiye’nin hamlelerinin içeride ve dışarıdaki tepkilerini iyi ölçmek lazım. Gelin bir de şöyle düşünelim: “ABD, Barış Pınarı Harekâtı’nın durdurulması için 120 saat süre verdi.” Şimdi haber böyle olsaydı ne olurdu? Uluslararası politikaları yürütmek çok zor, çok yönlü girişim gerektiriyor. Bunun için de elinizin güçlü olması gerekiyor. Aslında 120 saat içinde Türkiye de elini güçlendirecek argümanlar geliştirebilir.
Almanya Başbakanı Merkel, yeni insanî dramlar olabilir, diyormuş. Bu nedenle diplomatik yolları sunuyormuş bize. İnsanî dramlardan endişe duyan canavarlar! En büyük endişe ABD’nin ve Batı’nın bu coğrafyada bulunmasıdır. İnsanî drama sebep olan da sizsiniz Merkel! Türkiye’de de Merkel’in temsilcileri olduğunu görüyoruz. Diğer taraftan Türkiye’nin millî menfaatleri doğrultusunda tutum sergileyen MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin şu sözlerini de takdir etmek gerek: “Türk milleti onuruna düşkün müstesna bir millettir. Türkiye Cumhuriyeti zalimlere göz yummayacak güce, hainlere boyun eğmeyecek cesarete, haçlı hayallerine teslim olmayacak asalet ve kudrete ziyadesiyle sahiptir.”
İçeride ve dışarıda Türkiye aleyhine yürütülen propagandaları bertaraf etmek için ekonomik güce ihtiyaç olduğu kadar millî ruhu diri tutacak ve Türkiye’yi yekvücut gösterecek birliğe de ihtiyaç vardır. Millet olarak hepimize görev düşüyor. Bu 120 saatlik süre içinde ve sonrasında sosyal medya başta olmak üzere, toplumsal alanlarda her birimiz söylemlerimize dikkat etmeliyiz.
Batı medyasının sağır ve kör olduğunu biliyoruz. Mültecilerin sembolü hâline gelen Aylan bebeği haber yapmayan, göstermeyen, görmeyen ve milyonlarca mültecinin ızdırabını duymayan Batı, Türkiye’nin başlattığı Barış Pınarı Harekâtı’ndan rahatsız! Niçin rahatsız Batı? Türkiye’nin girdiği yerde kardeşlik tohumu ekiliyor ve Batı’nın fitnesi yok oluyor. Batı’nın sömürgesi azalıyor, kullandığı Müslüman toprağı azalıyor. Müslüman coğrafyasında Batı’nın eli olduğu sürece acı ve gözyaşı bitmez, bu doğrudur ama bir de mesuliyeti olanların uyanık olması gerekiyor. Bu coğrafyadaki tüm Kürtler bilaistisna Türkiye’nin yanında olmalıdır. Türkiye kaybederse 120 saatlik süre değil, 120 asır geçse ne Kürtler ne de Araplar ne başkası huzur bulamaz. Bu millet İslam’ın bayraktarlığını asırlardır yapıyor. “Hakkın hatırı âlîdir; hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir.”
Bu yazı bittiğinde büyük şair ve dava adamı Nuri Pakdil’in vefatını büyük bir teessürle öğrendim, merhumu iki defa ziyaret etmiştim. İlkinde bir otobüs öğrencimle evine gitmiştik, ikincisinde de hastahanede ziyaret etmiştim. Şimdi Kudüs sessizce ağlıyordur, iyi ve güzel bilirdik. Allah rahmet eylesin.