12 yıl mecburi eğitim!
Liseler 3 yıldı.
Hüseyin Çelik Milli Eğitim Bakanı iken 4 yıla çıkarıldı.
En az 12 yıl boyunca okula gitme, gönderme mecburiyeti de Ömer Dinçer döneminde
getirildi.
Süreler uzatıldıkça uzatıldı.
Bunu böyle yapanların maksatları neydi?
Herhalde, eğitimin kalitesini arttırmak…
Öyle ya, süre ne kadar uzun olursa, eğitim de o kadar
kaliteli olur!
Hatta 12 yıl da yetmez, mecburi eğitimi 16 yıla çıkartsak ne
iyi olur!
Eğitimin süresi uzadıkça kalitesi artar!
Yok!..
Ne yazık ki, rakamlar tam tersini söylüyor.
ÖSYM’nin yayımladığı 2023 Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı
(YKS) istatistik bilgileri, 100 binin üzerinde adayın üniversite sınavında yarım
net bile çıkaramadığını, bundan dolayı da puanlarının hesaplanmadığını
gösteriyor.
100 binden fazla sıfır çeken var özetle!
Bu sayı bir önceki yıl, 96 bin civarındaymış.
Sıfır çekenlerimiz gittikçe
artıyor.
Karşımızdaki acı tablo, 12 yıl
boyunca “mecburen” okula gidip gelen
çocuklarımızın, üniversite sınavında çaktıklarını gösteriyor.
Alan yeterlilik testi
ortalamalarına baktım…
Matematik: 40 soru, ortalama doğru cevap sayısı yedi
buçuk!
Fizik: 14 soru,
ortalama doğru cevap sayısı 2 buçuk!
Biyoloji: 13
soru, ortalama doğru cevap sayısı 2!
Kimya: 13 soru,
ortalama doğru cevap sayısı 1 nokta 7!
Coğrafya: 6 soru,
ortalama doğru cevap sayısı 1 nokta 3!
Tarih: 11 soru,
ortalama doğru cevap sayısı 1 nokta 8!
En vahimi de:
Türkçe: 24 soru, ortalama doğru cevap sayısı 5 nokta 7!
Düşünebiliyor musunuz; burası Türkiye ve 12 yıl boyunca mecburi
eğitime tabi tutulmuş öğrenciler, Türkçe bilmiyor!..
“İnsafsızlık”
ettiğimi düşünmeyin sakın.
Denemesi bedava:
Bir A-4 kâğıdını verin gencin önüne…
“Yaşadığın şehri, bu
bir sayfada anlat!” deyin.
Öğrenci, kendisini özel olarak geliştirmemişse, bu alana
ilgisi yoksa, berbat bir metin çıkacaktır karşınıza.
Hal böyle ise…
Kabahatin büyüğü bizde.
Eller, gözler cep telefonunda.
Kitap, çok ailenin hayatında yok gibi.
Bırakın, herhangi birini…
Evinde, istifade edilebilecek evsaftaki bir kitaplığa sahip
olan çok az öğretmen görmüşümdür.
OKULLARIMIZ!
Bizim buralarda bir okul var, çok saygın bir Millet ve
Devlet Adamı’nın ismini taşıyan bir okul.
Bir lise.
Çok büyük bir alanda, mekân olarak imkânları çok fazla.
Vakti olanlar gelsin, birlikte bakalım.
Okulun bahçesi ne hallerde, o muhteşem imkânlar nasıl
kullanılıyor ya da kullanılmıyor.
Kabahat müdürün mü?
Sanmam.
O da, etrafın toparlanması için para toplamak
mecburiyetindedir.
Okulun iç-dış boya
badanasını, kırıldı döküldüsünü halletmek için zaten bir dolu sıkıntıya
giriyordur.
Daha fazlasını da yapamıyordur.
TÜRKÇE BİLE ÖĞRETEMİYORUZ!
Her ne olursa olsun, mecburi eğitim 12 sene.
Biz 72 sene de yapsak mecburi eğitimi, çocuklara bir lisan
öğretemeyiz!..
Koca ilahiyatı bitiriyor genç, Arabistan’da market
alışverişi yapmasına yetebilecek kadar Arapça öğrenebiliyor mu, çok özel ilgisi
yoksa?
Bırakın lisanı, kendi dilimizi, Türkçemizi bile
öğretemiyoruz!..
Bu niçin böyle?
Şu mecburi eğitim işini, feminist-ateist baskısından
çekinmeden tartışmaya açmamız gerekmiyor mu artık?
Bir iş mecburi olunca, verim almak zorlaşır.
Mecburi eğitim dediğiniz, eskiden olduğu gibi en fazla beş
senedir.
Hatta 4 sene.
Genç okula gitmek istemiyor, okumak-yazmak, o ortamda olmak
istemiyor.
Ruhu müsait değil belki.
Bir mesleğe merakı var.
Yok, yollar tıkalı!
Zamanın Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, gayet iddialı bir
edayla sürdürdüğü konuşmasında “Mesleki
eğitime lisede yönlendiriyoruz. O yaşta da geç kalıyoruz tabii… Öğrencilerimizi
çok daha erken yaşlarda yönlendirmeli ve mesleki eğitimi memleket meselesi
olarak görüp gereğini yerine getirmeliyiz!” demişti.
Demişti ve iz bırakamadan gitmişti.
Sayın İsmet Yılmaz, bu iktidar dönemindeki kaçıncı milli
eğitim bakanı idi…
Listeye bir bakalım:
Erkan Mumcu, Hüseyin
Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk, Mahmut
Özer ve şimdiki Bakan Yusuf Tekin Hoca.
Bakanlar içinde en uzun süre görev yapan, 6 sene ile Hüseyin
Çelik.
Onu çıkartırsak, diğer 8 bakana toplam 15 sene kalmış.
Ortalama iki sene bile değil.
Her bakan geldiğinde, yönetici kadrosu tamamen değişiyor
neredeyse…
Hayırlı olsunlar, uğurlu olsunlar…
Şunlar bunlar derken, hooop, bakan gidiyor, yeni bakan
geliyor.
Hadi bakalım sil baştan!
Neyse ki, Sayın Yusuf Tekin, vakti zamanında MEB Müsteşarı
idi.
Sıradan bir Müsteşar değildi, çok çok etkili bir
Müsteşar’dı.
Alanı çok çok iyi biliyor yani.
Süreyi kısaltmış ve kolları iyice sıvamış gibi.
Bakalım, bu dönemi nasıl anlatacak ömrü yetenler?
Eğimde reform işlerini geçtim.
Oralarda fazla ümidim yok benim.
Kişileri aşıyor bu
işler, ayrıntısına girmeyeyim!
Diyorum ki…
Bari yanlışları azaltabilsek.
Sayın Yusuf Tekin,
yeni dönemde sınıf tekrarının olacağını söyledi geçtiğimiz günlerde.
Tabii, herkesin ne
yaparsa yapsın bir üst sınıfa geçebildiği ve mezun olabildiği bir sistemden
başarı bekleyemezsiniz..
Peki ya, her gencin mecburen gittiği bir yerden
başarı bekleyebilir misiniz?
Liseye gitmek isteyen var, istemeyen var.
Kısa yoldan hayata atılmanın yolları niçin kapatılıyor?
Çocukların kabiliyetlerine, isteklerine niçin önem
verilmiyor?
Kabiliyetler niçin vaktinde görülmüyor ve ona göre
yönlendirme yapılmıyor?
Bunu yapmak isteyen bazı şuurlu veliler biliyorum.
Kimileri, “Bizim
çocuk okumaktan çok sıkılıyor. Oturup ders çalışmak ona göre değil” diyor
ve arayışa giriyor.
Lâkin eğitim 12 yıl, mecburi!..
Mesleki eğitim merkezi denilen yerler, öğrencilere hem liseyi bitirme hem de bir mesleğe
adım atma imkânı sağlıyor ama…
Çocuk, lise mecburi olduğundan hem lise derslerini görecek
mecburen, hem de meslek derslerini…
Ne yazık ki meslek böyle öğrenilmiyor.
Gazeteci adayını iletişim fakültesinde dört sene
okutacağına, bir gazeteye gönder…
Üç ayda, 13 senelik mesafe kat eder, istek, azim ve
kabiliyeti varsa.
Akademisyen olmak isteyen gitsin, 60 sene öncesinin kitle
iletişim modellerini öğrenmek isteyen gitsin, diğerlerinin iletişimde ne işi var?
HERKES AYNI OLSUN!
Yaptığımız, herkesi tek tipleştirmek.
Herkes lise mezunu olacak.
Bunların yüzde 90’ını kasabalara bile yapılan “binadan
ibaret” üniversitelere gidecek.
Gelişmiş sanayi, teknoloji ülkesii
ülkesi Almanya’dakinden bile 3 kat fazla üniversite öğrencimiz olacak.
Her yıl bir milyona yakın
üniversite mezunu vereceğiz.
Bunların kahir ekseriyeti memur
olabilmek için devlet kapısına yüklenecek!..
Profesörlerimiz de, doğru dürüst kaynakçı, oto tamircisi (vs.)bulmakta
güçlük çekecek!..
Seksenbeş milyonun yetmiş beş
milyonu tüketici.
Ne güzel memleket!
Neyse bitirelim, bu yazıyı.
Şu 12 yıl mecburi eğitim ve zararları
meselesine devam ederiz kısmetse.
Kimse kulak vermese de, tarihe
kayıt düşmüş oluruz!