Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Ağustos 2023

12 yıl mecburi eğitim!

Liseler 3 yıldı.

Hüseyin Çelik Milli Eğitim Bakanı iken 4 yıla çıkarıldı.

En az 12 yıl boyunca okula gitme, gönderme mecburiyeti de Ömer Dinçer döneminde getirildi.

Süreler uzatıldıkça uzatıldı.

Bunu böyle yapanların maksatları neydi?

Herhalde, eğitimin kalitesini arttırmak…

Öyle ya, süre ne kadar uzun olursa, eğitim de o kadar kaliteli olur!

Hatta 12 yıl da yetmez, mecburi eğitimi 16 yıla çıkartsak ne iyi olur!

Eğitimin süresi uzadıkça kalitesi artar!

Yok!..

Ne yazık ki, rakamlar tam tersini söylüyor.

ÖSYM’nin yayımladığı 2023 Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı (YKS) istatistik bilgileri, 100 binin üzerinde adayın üniversite sınavında yarım net bile çıkaramadığını, bundan dolayı da puanlarının hesaplanmadığını gösteriyor.

100 binden fazla sıfır çeken var özetle!

Bu sayı bir önceki yıl, 96 bin civarındaymış.

Sıfır çekenlerimiz gittikçe artıyor.

Karşımızdaki acı tablo, 12 yıl boyunca “mecburen” okula gidip gelen çocuklarımızın, üniversite sınavında çaktıklarını gösteriyor.

Alan yeterlilik testi ortalamalarına baktım…

Matematik: 40 soru, ortalama doğru cevap sayısı yedi buçuk!

Fizik: 14 soru, ortalama doğru cevap sayısı 2 buçuk!

Biyoloji: 13 soru, ortalama doğru cevap sayısı 2!

Kimya: 13 soru, ortalama doğru cevap sayısı 1 nokta 7!

Coğrafya: 6 soru, ortalama doğru cevap sayısı 1 nokta 3!

Tarih: 11 soru, ortalama doğru cevap sayısı 1 nokta 8!

En vahimi de:

Türkçe: 24 soru, ortalama doğru cevap sayısı 5 nokta 7!

Düşünebiliyor musunuz; burası Türkiye ve 12 yıl boyunca mecburi eğitime tabi tutulmuş öğrenciler, Türkçe bilmiyor!..

“İnsafsızlık” ettiğimi düşünmeyin sakın.

Denemesi bedava:

Bir A-4 kâğıdını verin gencin önüne…

Yaşadığın şehri, bu bir sayfada anlat!” deyin.

Öğrenci, kendisini özel olarak geliştirmemişse, bu alana ilgisi yoksa, berbat bir metin çıkacaktır karşınıza.

Hal böyle ise…

Kabahatin büyüğü bizde.

Eller, gözler cep telefonunda.

Kitap, çok ailenin hayatında yok gibi.

Bırakın, herhangi birini…

Evinde, istifade edilebilecek evsaftaki bir kitaplığa sahip olan çok az öğretmen görmüşümdür.

OKULLARIMIZ!

Bizim buralarda bir okul var, çok saygın bir Millet ve Devlet Adamı’nın ismini taşıyan bir okul.

Bir lise.

Çok büyük bir alanda, mekân olarak imkânları çok fazla.

Vakti olanlar gelsin, birlikte bakalım.

Okulun bahçesi ne hallerde, o muhteşem imkânlar nasıl kullanılıyor ya da kullanılmıyor.

Kabahat müdürün mü?

Sanmam.

O da, etrafın toparlanması için para toplamak mecburiyetindedir.

Okulun iç-dış boya badanasını, kırıldı döküldüsünü halletmek için zaten bir dolu sıkıntıya giriyordur.

Daha fazlasını da yapamıyordur.

TÜRKÇE BİLE ÖĞRETEMİYORUZ!

Her ne olursa olsun, mecburi eğitim 12 sene.

Biz 72 sene de yapsak mecburi eğitimi, çocuklara bir lisan öğretemeyiz!..

Koca ilahiyatı bitiriyor genç, Arabistan’da market alışverişi yapmasına yetebilecek kadar Arapça öğrenebiliyor mu, çok özel ilgisi yoksa?

Bırakın lisanı, kendi dilimizi, Türkçemizi bile öğretemiyoruz!..

Bu niçin böyle?

Şu mecburi eğitim işini, feminist-ateist baskısından çekinmeden tartışmaya açmamız gerekmiyor mu artık?

Bir iş mecburi olunca, verim almak zorlaşır.

Mecburi eğitim dediğiniz, eskiden olduğu gibi en fazla beş senedir.

Hatta 4 sene.

Genç okula gitmek istemiyor, okumak-yazmak, o ortamda olmak istemiyor.

Ruhu müsait değil belki.

Bir mesleğe merakı var.

Yok, yollar tıkalı!

Zamanın Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, gayet iddialı bir edayla sürdürdüğü konuşmasında “Mesleki eğitime lisede yönlendiriyoruz. O yaşta da geç kalıyoruz tabii… Öğrencilerimizi çok daha erken yaşlarda yönlendirmeli ve mesleki eğitimi memleket meselesi olarak görüp gereğini yerine getirmeliyiz!” demişti.

Demişti ve iz bırakamadan gitmişti.

Sayın İsmet Yılmaz, bu iktidar dönemindeki kaçıncı milli eğitim bakanı idi…

Listeye bir bakalım:

Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk, Mahmut Özer ve şimdiki Bakan Yusuf Tekin Hoca.

Bakanlar içinde en uzun süre görev yapan, 6 sene ile Hüseyin Çelik.

Onu çıkartırsak, diğer 8 bakana toplam 15 sene kalmış.

Ortalama iki sene bile değil.

Her bakan geldiğinde, yönetici kadrosu tamamen değişiyor neredeyse…

Hayırlı olsunlar, uğurlu olsunlar…

Şunlar bunlar derken, hooop, bakan gidiyor, yeni bakan geliyor.

Hadi bakalım sil baştan!

Neyse ki, Sayın Yusuf Tekin, vakti zamanında MEB Müsteşarı idi.

Sıradan bir Müsteşar değildi, çok çok etkili bir Müsteşar’dı.

Alanı çok çok iyi biliyor yani.

Süreyi kısaltmış ve kolları iyice sıvamış gibi.

Bakalım, bu dönemi nasıl anlatacak ömrü yetenler?

Eğimde reform işlerini geçtim.

Oralarda fazla ümidim yok benim.

Kişileri aşıyor bu işler, ayrıntısına girmeyeyim!

Diyorum ki…

Bari yanlışları azaltabilsek.

Sayın Yusuf Tekin, yeni dönemde sınıf tekrarının olacağını söyledi geçtiğimiz günlerde.

Tabii, herkesin ne yaparsa yapsın bir üst sınıfa geçebildiği ve mezun olabildiği bir sistemden başarı bekleyemezsiniz..

Peki ya, her gencin mecburen gittiği bir yerden başarı bekleyebilir misiniz?

Liseye gitmek isteyen var, istemeyen var.

Kısa yoldan hayata atılmanın yolları niçin kapatılıyor?

Çocukların kabiliyetlerine, isteklerine niçin önem verilmiyor?

Kabiliyetler niçin vaktinde görülmüyor ve ona göre yönlendirme yapılmıyor?

Bunu yapmak isteyen bazı şuurlu veliler biliyorum.

Kimileri, “Bizim çocuk okumaktan çok sıkılıyor. Oturup ders çalışmak ona göre değil” diyor ve arayışa giriyor.

Lâkin eğitim 12 yıl, mecburi!..

Mesleki eğitim merkezi denilen yerler, öğrencilere hem liseyi bitirme hem de bir mesleğe adım atma imkânı sağlıyor ama…

Çocuk, lise mecburi olduğundan hem lise derslerini görecek mecburen, hem de meslek derslerini…

Ne yazık ki meslek böyle öğrenilmiyor.

Gazeteci adayını iletişim fakültesinde dört sene okutacağına, bir gazeteye gönder…

Üç ayda, 13 senelik mesafe kat eder, istek, azim ve kabiliyeti varsa.

Akademisyen olmak isteyen gitsin, 60 sene öncesinin kitle iletişim modellerini öğrenmek isteyen gitsin, diğerlerinin iletişimde ne işi var?

HERKES AYNI OLSUN!

Yaptığımız, herkesi tek tipleştirmek.

Herkes lise mezunu olacak.

Bunların yüzde 90’ını kasabalara bile yapılan “binadan ibaret” üniversitelere gidecek.

Gelişmiş sanayi, teknoloji ülkesii ülkesi Almanya’dakinden bile 3 kat fazla üniversite öğrencimiz olacak.

Her yıl bir milyona yakın üniversite mezunu vereceğiz.

Bunların kahir ekseriyeti memur olabilmek için devlet kapısına yüklenecek!..

Profesörlerimiz de, doğru dürüst kaynakçı, oto tamircisi (vs.)bulmakta güçlük çekecek!..

Seksenbeş milyonun yetmiş beş milyonu tüketici.

Ne güzel memleket!

Neyse bitirelim, bu yazıyı.

Şu 12 yıl mecburi eğitim ve zararları meselesine devam ederiz kısmetse.

Kimse kulak vermese de, tarihe kayıt düşmüş oluruz!