12 Eylül'ün hatırlattıkları
Dün 12 Eylül 1980 darbesinin 40.
yılıydı. Hani olgunlaşması için bir yıl beklenen binlerce gencimizin ölümünün
üzerine inşa edilen darbenin 40. yılı. Bir gün önce kanın gövdeyi götürüp
ertesi günü bir tek çatışmanın bile olmadığı darbenin yıldönümü.
Komünizm belası ve faşizm
korkuları ile bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplumun bir birine düşman
edildiği, gençlerimizin çatışma ortamına itildiği 60’lı 70’li yılların kaosu.
Türkiye özelinde toplumun
kamplara bölünüp genç beyinlerin itlaf edildiği kör ideolojik tartışmalar
içinde yok edildiği dönemler. Halen o dönem ideolojik kalıpların izlerinin
devam ettiği kamplaşmalara neden olan dönemin doğurduğu kaos ve çatışmalar
döneminin bir gecede nasıl durduğu darbenin yıl dönümü.
Üstüne üslük milletin bunaldığı
kardeş kavgasını bitirdiği için bütün toplumun sükûnet içinde “İyi ki darbe”
olduğuna sevinilecek derecede toplumun genelinin getirildiği darbenin 40. yıl
dönümü.
Evren’in “Olgunlaşması için bir
yıl bekledik” demese ne olduğunu anlayamayacağımız olay.
O günleri çok iyi hatırlıyorum.
Daha dün gibi. İnsanımızın bir gecede biten kardeş kavgalarını boş ideolojik
sokak çatışmalarının bitmesine sevincini halen hatırlıyorum. Bir gün önce kanın
gövdeyi götürdüğü genç fidanların sokak ortalarında kırıldığı milletin “Bu bir
an önce nasıl biterse bitsin” noktasına getirildiği durum.
O nedenle toplumda hiç kimse bu
darbenin perde arkasını, bu darbenin amacını, nedenini düşünme fırsatı
bulmayacak bir ortamda sadece kanın durmasına odaklanıldı.
Son yıllarda bu darbenin amacı,
bu darbenin perde arkası bu darbeye giden yolların nasıl döşendiği ancak anlaşılıyor.
Aynı silahın sabah ülkücülerin
elinde akşam solcuların eline nasıl tutuşturulduğunu öğreniyoruz.
Türkiye’nin o dönem nasıl Komünizm
ile korkutulup bizlere komünist diye gösterilenlerin soluğu neden Moskova’da
değil de Londra’da, Almanya’da İsveç’te Fransa’da aldıklarını, hatta sağ-solun
liderlerinin nasıl aynı ülkelere sığındıklarını bugün ancak anlıyoruz.
Bir dönemin perde arkasını
aralayacaksanız o dönem olaylarını iyi analiz edip darbe sonrası yaşanan ve
alınan kararların içeriğine iyi bakacaksınız.
Mesela 1980 darbesinin kodlarını
darbe yönetiminin gerçekleştirdiği ilk MGK kararlarını görmeden çözemezsiniz. Eğer
darbe yönetiminin ilk MGK toplantısında alınan ilk kararı bilmezseniz bu
perdeyi aralayamzsınız. 189 devlet biriminin başına gelecek isimlerin hangi
ülkenin Büyükelçiliğinden onaylanması gerektiğinin kararının detayını
bilmezseniz anlayamazsınız. Tıpkı 1960
darbesi ile Türkiye’nin evirildiği kodlar gibi. Bu MGK kararının halen geçerli
olup olmadığını bilmezseniz bugünkü sıkıntıların nedenini bilemezsiniz.
Hatta siyasi iradelere rağmen
ülke menfaatlerine yönelik alınan kararların nasıl bürokratik engellere
takıldığını anlayamazsınız.
Neden halen madenleri tek
başımıza çıkarıp işleyemediğimizi, neden her hayati projemizi dış kredisiz
yapamadığımızı, neden halen dış kredileri bile belli finans kuruluşlarının
danışmanlığının dışında alamadığımızı anlayamayız. Neden halen devletin en
büyük ihalelerinde yerli gözüken bazı firmaların dışında müteahhitlerin
türemediğini anlayamayız. Hatta önümüze serilen 100 milyar dolarlar düzeyindeki
finanslar konusunda “Alamıyormuşuz” cevabı verdiğimizi de anlayamayız.
1980 darbesini organize edenler
önce toplumda kaosu körüklemiş sonra kurtarıcı rolü ile ortaya çıkmışlardır.
Bugünde aynı oyunların geçerli olduğunu unutmayın.
Kısaca Türkiye’de her darbe
gelecek darbeye hazırlıktır. O nedenle her 20 yılda bir sıcak darbe her 5-10 yılda
bir soft darbelere muhatap oluruz. Biz de darbelerin kaynağı Lozan’ın
kodlarında saklıdır.
Kalın sağlıcakla…