12 Eylül... Öncesi ve sonrasıyla ABD Darbesi!
Kenan Evren ve kafadarlarının memleket yönetimine el
koymalarının yıldönümü.
İngiliz Yayın Kuruluşu BBC’nin
gizlilik kararının kaldırılmasından sonra yayımladığı ABD Dışişleri Bakanlığı
Belgeleri, darbenin “ABD
yönlendirmesiyle” yapıldığını net bir şekilde ortaya
koyuyor.
O zamanlar CIA’nın Türkiye’den
sorumlu şefi olan Paul Henze, ABD Başkanı Carter’e “Bizim çocuklar başardı!” diyerek
müjdeyi verdiği yolundaki iddianın “Mehmet
Ali Birand’ın uydurması” olduğunu öne sürmüştü ama…
İfade nasıl olursa olsun, belgeler
darbenin ABD Patronajı’nda yapıldığını gözler önüne seriyor.
Belgelerden birinde, dönemin ABD
Büyükelçisi James Spain,
darbecilerin tamamıyla yakın ilişkiler içinde olduklarını ve NATO’ya
bağlılıklarından şüphe etmediklerini söylüyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın
darbenin hemen ardından yayımladığı
bildiride darbecilere tam destek vermesi, “Türkiye’nin
ekonomik istikrara kavuşması için yardıma devam edeceklerini” açıklaması
da, bu işin nerede pişirildiğini ortaya koyuyor zaten.
Darbeciler, Türkiye’ye demokrasi
getirmek için el koymuşlar yönetime.
Irak’a, Afganistan’a da demokrasi
götürdüler ya,işte öyle bir şey!..
E, tabii…
Türkiye’ye demokrasi getirilmesi
ya da götürülmesi için zeminin iyice hazır hale getirilmesi lâzımdı.
Bunun için de Kenan Evren’in ifade ettiği gibi,
“şartların olgunlaştırılması”
gerekiyordu.
Malûm, 12 Eylül 80’in şartlarının
iyice olgunlaştırıldığı son süreçte, “iktidarda” Süleyman Demirel’in azınlık
hükümeti, ülkenin tamamında da sıkıyönetim vardı.
Hükümet, Kenan Evren’in bir
dediğini iki etmiyordu, zaten edebilecek durumda da değildi.
Dolayısıyla, “anarşi olayları”nın
son bulması için yapılması gerekenleri yapma yetkisi Kenan Evren ve ekip arkadaşlarının
elindeydi.
Elindeydi ama o yetkiler hiç
kullanılmadı.
ABD taktiğine uyuldu, Kenan
Evren’in itiraf ettiği gibi, “şartların olgunlaşması” beklendi!
Geçmiş dönemin belgeleri,
şahitleri, şartların olgunlaşmasını beklemekle de yetinilmediğini, darbeye
uygun ortamın oluşması için “müdahalelerde”
bulunulduğunu ortaya koyuyor.
Devrik Başbakan Süleyman
Demirel’in sonraki süreçte, Kenan Evren ve ekip arkadaşlarına yönelttiği
“Siz 11 Eylül 1980’de Antalya Tapu Müdürü müydünüz?” sorusu çok şey
anlatıyor aslında.
Demirel’in “o dönemi” anlatan
fıkraları da meşhurdur.
Mesela “Ahtapotun Kolları”
başlıklı şu fıkra:
Tom isimli delikanlı, kız arkadaşı Mary’ye, “Ah sevgilim, biliyor musun, ben ne olmak istiyorum?” demiş.
Mary merakla sormuş:
-Ne olmak istiyorsun Tom’cuğum!
-Ahtapot olmak istiyorum Mary’ciğim.
-Niçin ahtapot olmak istiyorsun Tom’cuğum?
-Ahtopot olursam, o zaman birçok kolum
olur, ben de seni böylece birçok kolumla sarmış olurum.
Bunu duyunca, burun kıvırarak
demiş ki Mary:
-Hade ordan! Sen önce iki kolunla sar da!
Vaziyet belli:
Kenan Evren ve ekibi, ellerinde
yetki olduğu halde, günde 20 kişinin hayatını kaybettiği olaylara müdahale
etmedi.
Ahtapotun kolları, ortalığı
“yatıştırmak” için değil , “karıştırmak” için kullanıldı!
12 Eylül’de darbe yapılır yapılmaz
da, nasıl olduysa, olaylar şıp diye kesildi!..
Ve Kenan Evren günün birinde,
“Bir sağdan bir soldan astık ki, ayrım yapmış olmayalım!” diyerek
ne kadar “adaletli darbeciler”
olduklarını , zamanın yargısının nasıl işlediğini gözler önüne serdi!
DARBE VE KÜÇÜK ŞAHİTLİKLERİM!
12 Eylül 1980.
Ben 15 yaşındaydım.
15’ini doldurmak üzere olan bir
genç.
“Şartlar olgunlaştırılırken” ben o
karışık sokaklardaydım.
Annem babam yoktu, ben orada
burada kalıyordum.
Ortam çok tehlikeliydi, mahalleden
birilerinin vurulduğu haberi geliyordu sık sık.
Caddelerde bombalar patlıyordu.
Özellikle “bankalardan uzak
durmamız” söyleniyordu, oralar çok daha sık bombalanıyor diye.
Din Bilgisi öğretmenimizi
sınıfta şehit etmişlerdi.
Sohbet esnasında olaylarla
hiçbir alâkası olmayan yanımızdaki arkadaşı bacağından vurmuşlardı, kaza
kurşunuymuş, anarşistler başkalarına atarken bizimkine gelmiş.
Böyle bir ortam vardı.
Sokaktaki vatandaş, daha
doğrusu sokağa çıkmaktan korkan vatandaş, bir an evvel bir şeyler yapılmasını
ister ruh haline sokulmuştu.
Darbe bildirisi okunduğu
an, etrafımda bir “rahatlama” olduğunu hatırlıyorum.
“Oh, iyi oldu!” sesleri kulağımda.
Kimi Ecevit’e yüklüyordu
kabahati, kimi Demirel’e, Erbakan’a, Türkeş’e…
Çoğu da hepsine!
“Şartları
olgunlaştırılanlar” kahraman edasıyla dolaşıyordu etrafta!..
Kenan Evren, fötr
şapkasıyla, tren pozlarıyla “ikinci Atatürk” dedirtmeye çalışıyordu kendisine!
Vatandaşın psikolojisi,
darbeyi memnuniyetle karşılar hale getirilmişti.
O zamanlar, darbe
karşıtlarından pek yoktu etrafımızda.
Ya da vardı da,
söyleyemiyorlardı.
Mahalledeki çocuk yaşta da
sayılabilecek genç erkekler, genç kızlar evlerinden alınıyor, “ciplere” bindirilerek bir yerlere
götürülüyordu.
O zamanlar, “Sen oralarda buralarda, annesiz babasız
büyüdün, nasıl oldu da anarşi olaylarına katılmadın, birilerinin tezgâhına
düşmedin!” derlerdi bana.
Sebebini bilmezdim.
İlgimi çekmiyordu diyelim,
insanların sokaklarda birbirlerini öldürmelerine
anlam veremiyordum.
Aynı memleketin, aynı
havayı teneffüs etmiş, aynı suyu içmiş insanları niçin birbirlerine
giriyorlardı?
Neyi paylaşamıyorlardı?
Sloganlar anlamsız
geliyordu, dillerinde “solcu, sağcı marşları”, kasılıp duran
çocukların hallerine de gülüp geçiyordum.
Acayip havalara
girmişlerdi.
Kendilerini “dâvâ”ların
vazgeçilmezleri gibi görüyorlardı.
Onlar, “şartların
olgunlaştırıldığı” süreçte, kendilerinden istenenleri farkında olmaksızın
yaparken, ben de farkında olmaksızın uzak kalmıştım olaylardan.
“Ot gibi” yaşadığımı
söyleyenlere de aldırmıyordum, varsın olmasındı havam!
Sonra sonra…
Darbe Anayasası ‘nın
gündemde olduğu süreçte, bu işlere yakından ilgi duyar oldum.
ABD’nin darbe emrini
vermesinin en önemli sebebinin, Türkiye’nin Batı’ya tam olarak bağlanması
olduğunu, o zamanlarda idrak etmeye başladım.
Yunanistan’ın NATO yolunu, darbenin hemen ardından açmıştı
darbeciler.
Geçmişte de yaşanır,
kesemezsin dünle irtibatını.
Gerilere döndüm.
Kore Gazisi Merhum Babam’a “Oralara niçin gittiniz, ne için
savaştınız?” diye sorduğum günlere.
İşte, Rusya tehdidine
karşı NATO korumasına girebilmek için bunu yapmaya mecbur kalmışız.
Yoksa Rusya tepemize
binebilirmiş!
“Senin oraya gitmen kura
ile mi oldu?” diye sorduğumda da…
“Hayır, geldiler.
Baktılar, şöyle yapılı, gösterişli olanları seçtiler.” dedi.
X
12 Eylül Darbesi’nin önde
gelen amaçlarından birinin de, bizleri “serbest pazar ekonomisine” entegre
etmek, birer tüketim canavarı haline getirmek olduğunu o süreçlerde düşünmeye
başladım.
Her şeyi tüketen
canavarlar; Aile’yi, arkadaşlığı, dostluğu, sokağı, mahalleyi, esnafı…
Koca bir kültürü!..
Anadolu’yu!
Aradan bunca yıl geçti
işte…
Ben, 58’i devirdim.
Bugün…
Geldiğim noktada…
12 Eylül'den bu yana
yaşananların büyük bölümünü yakından tâkip etmiş bir gazeteci olarak...
Koca bir kitap yazmak istiyorum.
Beni tutan, “Bu toplum
yazacaklarımı hazmedebilir mi?” endişesi!..
“Küreselleşmenin hız kazandığı” ve bütün ulusları, devletleri
yutmak için kocaman ağzını iyice açtığı bir süreçte, kafayı taşın altına koymak
da boyna borç!
Çok az kişinin beni
anlayacağı günlere yaklaşıyorum galiba!..