12 Eylül: Darbeciliğin karanlik modeli
12 Eylül, ülkemiz tarihinde hiç bitmeyen karanlık ve kirli bir darbe sürecinin adıdır. Otuz dokuz yıldır toplum, 12 Eylül darbesinin buhranını ve travmasını atlatabilmiş eğildir.
12 Eylül 1980 darbesinin her yıl dönümünde toplum, bu dönemde yaşadığı acıları, kayıpları ve sorunları hatırlamaktadır. Bugün yaşadığımız siyasal ve sosyal sorunların, büyük ölçüde 12 Eylül darbesinin meyveleri olduğunu söyleyebiliriz. Her on yılda bir yapılan darbeler, kurulu sistemi güncellemek için yapılmıştır.12 Eylül anlaşılmadan ülkemizde olup biteni anlamak, neredeyse imkansızlık düzeyinde zor gözükmektedir.
12 Eylül darbesinin hazırladığı anayasa ile idare edilen ülkemizde, 12 Eylül kurumları ve sistemi neredeyse olduğu gibi devam etmekte ve ülkemizin önünü açacak demokratik, sivil ve hukuki adımların önünü tıkamaktadır.
12 Eylül darbesiyle gerçek anlamda şimdiye kadar hesaplaşılmamıştır. Siyasal ve sosyal yapımızı her açıdan bozan ve yozlaştıran 12 Eylül uygulamalarıyla hesaplaşılmamış olması, ülke olarak normaleşmemize ve iyileşmemize engel olmaktadır.
12 Eylül darbesinin üstünden geçen otuz dokuz yıl, Türkiye’nin 12 Eylül’le hesaplaşmadan normalleşemeyeceğini ve rahat nefes alamayacağını göstermektedir. Demokrasi, hukuk ve güvenlik alanlarında bugün karşılaştığımız büyük meseleler, 12 Eylül sisteminin devamından dolayı çözüme kavuşturulamamaktadır. 12 Eylül darbesi, ülkemizde demokratik bir sistemin inşasına engel olmuş ve onun yerine toplumu zaptu rapt altına alan katı bir rejim kurmuştur. 12 Eylül rejimi, toplumu vatandaş olarak görmek yerine, onları kutsal olarak nitelenen siyasal yapının kulları olarak konumlandırmıştır. İnsanların temel hak ve özgürlüklerinin 12 Eylül rejimi tarafından gaspedilmesi, insanı kul ve teba gören bakış açısından kaynaklanmaktadır.
12 Eylül, siyaset, hukuk ve sosyoloji olmak üzere üç alanı kendince dizayn etmiştir. Yargı, siyaset ve toplumun her açıdan darbe rejimine bağımlı olması, ve darbecilerin, siyasal, hukuksal ve sosyal alanları bütünüyle kontrol etmesinin sağlanması, esas gerçekleştirilmesi gereken amaçtır. Siyasal partilerin kapatılması, siyasetçilere yasaklar konulması, % 10 seçim barajının konulması, darbecilerin onayladığı partilerin açılması ve darbecilerin açık bir şekilde bir siyasal partiyi desteklemesi, 12 Eylül rejiminin siyaset üzerindeki hakimiyetini ve kontrolünü tesis etmeyi amaçlamaktadır.12 Eylül, Devlet Güvenlik Mahkemeleri başta omak üzere bütün mahkemeleri darbe sisteminin hizmetine sokmuş ve yargının vatandaş yerine darbecileri koruması sağlanmıştır. 12 Eylül, toplumsal yapıya büyük zararlar vermiştir. Hukuk dışı bir şekilde insanların temel haklarını kaybetmeleri, 23O bin kişinin yargılandığı 210 bin davanın olması, 650 bin kişinin göz altına alınması, 52 bin kişinin tutuklanması, 14 bin kişinin vatandaşlıktan çıkarılması, gazetelerin üç yüz gün boyunca yayın yapamaması, 171 kişinin işkenceden ölmesi, 49 kişinin idam edilmesi, insanların adalete ve hukuka olan inançlarını derinden sarsmıştır.
Hukuk, bir toplumu bir arada tutan en önemli değerdir. 12 Eylül rejimi, işkenceleriyle meşhur bir dönemdir. İşkence ile özdeşleştirilen bir askeri rejimin, en büyük darbeyi topluma vurduğunun unutulmaması lazımdır.
12 Eylül, dine yapılan hegemonik bir darbe anlamına gelmektedir. Brezinsky’nin Yeşil Kuşak teorisinden ilham alan 12 Eylül darbecileri, ılımlı İslam kavramı çerçevesinde FETÖ yapısının oluşmasının önünü açmışlardır. Toplumsal hayatımızın her alanını zehirleyen FETÖ, 12 Eylül darbesinin bıraktığı mirasın en kirli ve karanlık taraflarından birini oluşturmaktadır.
12 Eylül darbesi insanca düşünmeyi, duymayı ve davranmayı ortadan kaldırarak kendi kurguladığı tipte bir insan ve toplum mühendisliğini uygulamaya sokmuştur. 12 Eylül’ün insan mühendisliğinde düşünen özgür insan ve toplum yoktur. Düşünceyi ortadan kaldıran 12 Eylül darbesi, toplumumuzu demokrasiden, hukuktan ve refahtan mahrum ederek militarizme, baskıya ve sefalete mahkum etmeye çalışmıştır. Militarizmin, baskının ve sefaletin darbesi olarak bilinen 12 Eylül, toplumsal vicdanda mahkum edilmiş ve ülkemizin hafızasında kara bir leke olarak yerini almıştır.