Dolar (USD)
32.54
Euro (EUR)
34.77
Gram Altın
2424.52
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

05 Eylül 2019

11.Kalkınma Planı ve Eğitim (8)

Yaklaşık iki aydır 2019-2023 dönemini kapsayan 11.Kalkınma Planı’nda eğitim mevzusunu ele alıyoruz. Plan’da eğitimin nasıl ele alındığını, ne tür bir paradigmayla kavrandığını metnin satır aralarını, dile getirmediklerini göz önünde bulundurarak tartışmaya çalışıyoruz. Eğitime eleştirel yaklaşım memleketimizde ‘sükût suikastı’ ile ödüllendirildiği(!) için doğrusu biraz kendimiz yazıp kendimiz okuyoruza dönüşüyor iş. Lakin gâvura kızıp oruç bozmak da olmayacağına göre bildiğimizi, gördüğümüzü söylemekten başka da yapacak bir şeyimiz yok!

Doğrudan plan üzerine yazacağım bu son yazıda planda sıralanan politika ve tedbirlerden örnekler sunmaya devam etmek yerine kısa bir özet yapmanın daha uygun olacağını düşünüyorum. Planın eğitime ilişkin yapısal bir kavrayıştan uzak olduğunu, paradigmatik bir değişim içermediğini, teknik ve yüzeysel bir yaklaşımla teknik-tali ve yüzeysel çözümler ürettiğini dolayısıyla da daha en başından başarısızlıkla malul olduğunu belirtelim. Bunun kötümser bir yaklaşım, art niyetli bir düşünce olduğunu düşünenler olabilir. Ancak bir meselenin çözümüne ilişkin ileri sürülen politika ve tedbirlerin akıbetine dair kanaat belirtmek için söz konusu politika ve tedbirlerin belirlenen takvimin sonuna değin hayata geçirilmesini beklemek gerekmiyor. Çoğunlukla Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli oluyor. Sorunu kavrayış biçiminiz, iliştirdiğiniz çözümler, kullandığınız yöntem ve teknikler niyetinizden bağımsız şekilde meselenin ne olacağını açıklıkla gösteriyor.

Türkiye modern eğitime ilişkin hatırı sayılır bir tarihsel tecrübeye sahip. Bu tarihsel tecrübenin ışığında değerlendirildiğinde neden bir kısır döngü içerisinde yol aldığımızı, neden açıklanan yeni planın derde deva olamayacağını rahatlıkla görebiliyoruz. Sorun, bizim sorun tespit etme ve çözüm üretme sistematiğimizde. Bunu görmezden gelip aynı düzeneği sürdürerek hayallerimizin gerçekleşeceğini düşünmek gerçeklikten kaçmadır. Durumumuz şuna benziyor: Bir bilim adamı belirli bir alanda büyük emeklerle, gayretlerle, hesap ve kitaplarla bir deney yapıyor ve yaptığı deney istediği sonucu vermiyor. Ancak bilim adamı kurduğu denklemde bir yanlışlık olduğunu kabul etmeyerek aynı emek ve gayretle, aynı hesap ve kitapla deneyi yapmakta ısrar ediyor. Sorunu asistanının motivasyonsuzluğuna, kullandıkları tüpün şekline, tüpün içindeki sıvının rengine bağlayarak ısrarla denklemi, denklemin mantıksal kurgusunu vs. tartışma dışı bırakıyor. Yeteri düzeyde ısrar ederse mutlaka istenilen sonucun geleceğine inanıyor. Bu aklı ve mantığı aşan kör bir inanç, ölçü kabul etmeyen bir inat! Eğitim sistemimiz, eğitim sistemi ile ilişkimiz bu vaziyette. Açık ve net konuşmak gerekiyorsa -ki gerekiyor- mesele bu kadar basit, bu kadar açık ve bu kadar da yakıcı!

Akıl, bilim çağında yaşadığımız söylenir. Bürokrasinin rasyonel olduğu sürekli tekrarlanır. İşin esası klişeler çağındayız desek daha doğru olur. Eğitimdeki problem nedir? Eğitim sistemimizde hoşnut olmadığımız hususlar nelerdir? Bu problem ve hoşnutsuzluk neden kaynaklanmaktadır? Beklentilerimizin makuliyeti nereden geliyor? Problem dediğimiz şey neden problem? Problem tanımımız doğru mu? Probleme ilişkin ürettiğimiz çözüm gerçekçi mi? Bu düzenlemeleri, problem ve çözüm tanımlarını hangi koşullar içinde yapıyoruz? Soru içinde soru! Sorularla yüzleşmeden, soruları sormadan, hatta sorulması gereken sorulardan bihaber olarak bildiğimiz, deneyimlediğimiz ve sonucunu sayısız kez tecrübe ettiğimiz cevapları sıralıyoruz: ‘Eğitimde nitelik iyi değil! Niye? Öğretmenin niteliği iyi değil de ondan! Ne yapacağız peki? Öğretmenin niteliğini arttıracağız? Nasıl yapacağız bunu? Hepsi eğitim fakültesi mezunu olacak. Yaptık ama olmadı! O zaman hepsini yüksek lisans mezunu yapacağız! Hizmet içi eğitime alacağız hepsini!’

Bu bir kapan! Bu bir tuzak! Bu bizi insan olmaktan çıkaran, akli melekelerimizi felç eden bir düzenek-gelenek! Bu kolektif kandırmacadan bizi ancak düzeyli bir eleştiri ve tartışma çıkarabilir. Plan, Strateji Belgesi, Vizyon Belgesi vs. gibi aldatıcı isimlerle oyalanmanın gereği yok. Eğitim bahsinde yapısal sorunlarımız var. Eğitim bahsinde paradigmatik sorunlarımız var. Eğitim bahsinde tartışılması gereken ciddi sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve teknolojik dönüşüm kaynaklı problemlerimiz var. Bütün bu varlar üzerine düşünmeden 19 yüzyıldan kalan bir düzenekle iş görmeye kalkmak tarihe girmekten kaçmaktır. Hükümet ve eğitim bürokrasimiz bu kapana, bu tuzağa, bizi insan olmaktan çıkaran bu düzeneğe razı gelmemizi, buna kan ve can pompalamamızı istiyor. Bu konforlu tavrın çürümeye, ölüme doğru giden yolculukta çözümden, iyileşmeden, dirilişten ziyade çaresizce çürümeyi, ölümü kaçınılmaz bir kader gibi kabul etmeye bizi ittiği açık. Kişisel ikballeri uğruna bu çürüme ve ölüm yolculuğuna kutsiyet atfeden kifayetsiz muhterislerin yapıp ettiklerini anlamak zor değil. Ancak bir anlamda kifayetsiz muhterislerin elinde kalkana dönüşen bu belgelerin bir oyalamadan, kandırmacadan, narkozdan ibaret olduğunu görmek yerine çürütücü ve öldürücü bu uygulamaları tarih ve toplum üstü yegâne çözümler olduğuna inanan bir topluma hayret etmemek de mümkün değil! 11. Kalkınma Planı eğitim bahsiyle varlığımızı ve varlığımızın niteliğini sınıyor. Bu sınamada ne halde olduğunu merak edenler metne bakabilirler. Ve bu metin dolayımında daha önce dile getirdiğim üzere metin bu halde olduğu için biz bu halde değiliz tersine biz bu halde olduğumuz için seviyesi ve niteliği bu halde olan metinlerle muhatap oluyoruz. Evet, 11. Kalkınma Planı halimize ayna tutuyor, vaziyetimizi ifşa ediyor.