11 Eylül: Dünyanın sarsıldığı gün
Bundan 20
yıl önce Usame Bin Ladin liderliğindeki el-Kaide teröristleri, New
York-Manhattan’daki İkiz Kuleler’e kaçırdıkları uçaklarla saldırdılar. 11 Eylül
saldırıları sonucu 3 bin insan hayatını kaybetti, 10 bin insan yaralandı. İkiz
Kuleleri yerle bir eden 11 Eylül saldırıları, dünyayı kökten değiştiren bir
sürecin önünü açtı. Son 20 yıldır dünyada yaşadıklarımız, 11 Eylül
saldırılarının bir sonucudur. 11 Eylül, dünya tarihindeki en büyük kırılmaların
başında gelmektedir.11 Eylül’den sonra bütün düşünce kalıplarımız,
ilişkilerimiz ve alışkanlıklarımız değişti. 11 Eylül, dünyayı, devletleri
toplumları, dinleri ve kültürleri değiştirdi.
11 Eylül
sonrasında dünya, şiddet, savaş ve müdahalelerle dolu bir döneme girdi.
Güvenlikçi anlayışın uluslararası ilişkileri belirlediği bir dönem açıldı. Savaş,
şiddet, çatışma, militarizm ve silahlanmanın yıkıcılığı dünyanın üstüne çöktü.
Bütün çeşitleriyle terörizm, insanlık için büyük bir tehdittir. Amerika ve
NATO’nun öncülüğünde yürütülen küresel terörizmle mücadele stratejisi el-Kaide,
Taliban, IŞID, Boko Haram gibi terör örgütlerini bitirememiştir.
11 Eylül
saldırıları dünyada barışın, demokrasinin ve insan haklarının gerilemesine
neden oldu. Küresel medeni ve insani değerler geriledi. 11 Eylül sonrasında yeni
bir Soğuk Savaş dönemi de başlamadı. 11 Eylül, bir kaos çağını başlattı. Bu
kaos çağında radikalizmin her çeşidi güçlendi. Son 20 yıla terör ve aşırılıklar
çağı diyebiliriz.11 Eylül’ün üstünden 20 yıl geçmesine rağmen, dünyadaki
küresel kaos devam etmektedir.
11 Eylül
saldırılarını düzenleyen el-Kaide’nin kökenleri Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı
işgal etmesine dayanmaktadır. Amerika, Çin ve Pakistan gibi ülkeler, Mücahit
denilen grupları Sovyet Rus işgaline karşı organize ettiler ve desteklediler.
Abdullah Azzam ve Usame Bin Ladin, Batılı güçlerin desteği sayesinde
el-Kaide’yi oluşturdular. El-Kaide, Afganistan içinde de Taliban hareketinin
doğuşunu sağladı. Rusların Afganistan’dan çekilmesinden sonra El-Kaide-Taliban
ittifakı, Amerika’yı ve Avrupa ülkelerini düşman olarak konumlandırıp onlara
saldırdılar. El-Kaide’nin en büyük saldırısı, tarihin akışını değiştiren 11
Eylül saldırılarıdır. El-Kaide ve Taliban, Sovyetler Birliği gibi bir süper
gücü yendikleri gibi, Amerika’yı da yeneceklerini düşünmektedirler. 11 Eylül
saldırısı, El-Kaide’nin Amerika’nın küresel ölçekteki siyasal, ekonomik,
ideolojik ve askeri hegemonyasına karşı yaptığı bir meydan okumadır. Amerika,
Sovyetlere karşı Cihatçı grupları desteklemekle en büyük düşmanını kendi
elleriyle oluşturmuştur.
11 Eylül’ün 20.
yıldönümünde Afganistan’a hakim olan Taliban, hükümetini ilan etmiştir. Taliban
hükümetinde Amerika tarafından tehlikeli teröristler listesinde yer alan
isimler, bakan olarak yer almaktadırlar. Taliban’ın Amerika hegemonyasına
meydan okuması devam etmektedir. Taliban’ı sadece Afganistan’la sınırlı
Peştunların liderliğinde ulusal bir harekete indirgemek büyük bir yanılgıdır.
Taliban, şiddet ve terörizm yoluyla küresel ölçekte Amerika hegemonyasına
meydan okumasına devam edecek ve ilişkilerini bu bağlamda geliştirecektir.
Taliban’ın arkasındaki en büyük gücün Çin olması, Amerika-Çin rekabetinde
Taliban’ın işlevsel bir faktör olarak kullanılacağı anlamına gelmektedir.
Taliban-el Kaide-DEAŞ gibi terör yapıları hiçbir şekilde ılımlı hale
gelmeyecek, küresel ölçekte hegemonya mücadelelerini sürdüreceklerdir.
Siyasal İslam
ve Cihadizmin özü, Batı’yla bir kültürel savaşa girmeye dayanmaktadır. Başka
bir ifadeyle Siyasal İslam’ın ve Cihadizmin esası, medeniyetler çatışmasıdır.
Taliban’ın demokrasiyi, kadın haklarını, ifade özgürlüğünü reddetmesi ve tam
anlamıyla bir Şeriat yönetimi ve İslam Emirliği kuracağını ilan etmesi, Batı ve
Siyasal İslam arasındaki kültür ve din savaşının yoğunlaşarak devam edeceğini
göstermektedir.
11 Eylül’den
sonra Amerika, Irak ve Afganistan’ı işgal etti. Suriye’de yıllardır yıkıcı bir
savaş devam etmektedir. Amerika’nın Irak ve Afganistan’daki müdahalelerine ve
yatırımlarına rağmen bir Afgan veya Irak ulusu inşa edilememiştir. Irak ve
Afganistan, her zamankinden daha fazla etnik, mezhepsel ve dinsel açılardan
bölünmüş durumdadırlar. 11 Eylül’den sonra dünyada ve Müslüman ülkelerdeki
kamplaşma ve çatışma imkanları yoğun bir şekilde artmıştır. Müslüman ülkelerde
siyaset, bugün etnisite, din, mezhep, milliyetçilik ve modernite üzerinden
yapılmakta ve toplumsal kesimler arasındaki farklılıkları çatıştıran ve
kamplaştıran bir savaş ve şiddet siyasetiyle siyasal iktidar mücadeleleri
verilmektedir.
Son 20
yıldır dünyada sorunları savaşlar yoluyla çözme eğilimi tek seçenek haline
gelmiştir. Savaşın ve şiddetin kanıksanması ve sıradanlaşması, ciddi bir
tehlikedir. Bugün İran’ın Afganistan, Yemen, Suriye, Lübnan, Irak ve daha pek
çok yerde kendi adına vekalet savaşı veren güçleri bulunmaktadır. Türkiye, Irak,
Suriye, Libya ve Karabağ alanlarında askeri güç bulundurmaktadır. 11 Eylül’ün 20.
yıldönümünde vekalet savaşı ve askeri müdahalelere dayanan bir savaş ve şiddet
kültürü, dünyayı etkisine almış bulunmaktadır.
11 Eylül’den güvenlikçi ve militarist anlayışlar, dünyada hakim olmuş, demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri güvenlik gerekçe gösterilerek ikinci plana atılmıştır. Afganistan, Irak ve Suriye savaşları, Taliban-El Kaide-DEAŞ-Boko Haram gibi terörist yapıların şiddeti yüzünden uluslararası ölçekte göç hareketlilikleri yaşanmıştır. Güvenlikleştirici politikalar ve göç hareketleri, uluslararası güvenliği tehdit eden iki olgu olmaya devam etmektedir. 11 Eylül’ün üstünden 20 yıl geçmesine rağmen günümüz dünyası, güvenliğin, barışın ve adaletin olmadığı bir yer olmaya devam etmektedir. 20 yıl sonra bile 11 Eylül, dünyanın geleceğine yön vermektedir.