"10 liralık ders!"
Bir Başhekim.
Dedi ki,
“Hastane’den çıktım.
Arabama doğru yürüyorum…
Biraz ileride baktım, biri dileniyor.
‘Sadaka vereyim’
dedim.
Aklımdan 10 lira geçti.
Cüzdanımı çıkarttım, içinden 10 lira aldım.
Oraya doğru yürürken, bizim güvenlik görevlisi hızla
dilenciye yaklaştı.
Cebinden 50 lira çıkarttı, verdi.
Benim niyet ettiğim sadaka 10 liracık.
Güvenlik görevlisi bana selam verdi.
Dilenci de orada, bakıyor.
Bir güvenlik görevlisinin 50 lira verdiği dilenciye, koskoca
başhekim 10 lira verecek…
Güvenlik görevlisi de bunu görecek!
Olur şey değil tabii!
Bu duygu ve düşüncelerle, tekrar cüzdanımı çıkarttım.
İki adet 200 lira
var, bir de 10 lira…
Biraz evvelki 10’luğun yanına bir 10’luk daha ekledim.
20 lirayı verdim.
Güvenlik görevlisi 50, ben 20.
Cüzdanda 50 lira olsaydı, 60’a tamamlayacak, böylece 50’yi
geçmiş, itibarı da kurtarmış olacaktım!
Doğrusu, 200 lira verecek halim de yoktu.
20 lira ile vaziyeti idare ettim.”
Sonra?
Sonrasını da anlattı Başhekim:
“Eve gittim, neyse…
Gece bir rüya…
Dilenci, bana 10 lirayı geri veriyor!
‘Yok istemem, senin
o!” diyorum.
“Al şunu!” diyor,
kaşlarını çatarak!
Güvenlik görevlisi yakında, olan biteni izliyor.
Dilenci de, bana, “İlk
10’luğu sadaka olsun diye verdin, Allah rızası için verdin.
İkinci 10’luğu ise
senden altta bulunan adamcağıza karşı mahcup olmamak için verdin.
Orada Allah rızası
yoktu, nefsin vardı!..
Sen 10 liranın
sevabını alırsın.
Diğer 10’luk bende
kalırsa, yanarsın!” diyor.
Utanıyor, yerin dibine giriyorum.
Daha çok da korkuyorum!
…
Başhekim bu rüyadan o kadar etkilenmiş ki…
Ertesi gün Hastane’ye gittiğinde, o dilenciyi aramış.
Güvenlik görevlisine o dilenciyi gördüğünde hemen kendisine
haber vermesini söylemiş…
O dilenciyi daha önce oralarda gören olmamış…
O günden sonra da, hiç görülmemiş!
Başhekim sohbet arkadaşımız diyor ki,
“O rüyadan sonra hayatımda çok şey değişti.
‘Desinler diye’
yaptığım ne varsa terk etmeye, her işimde Allah rızasından başka bir şey
istememeye itina gösterdim.
Makam mevki, para pul…
Bunlar niçin?
‘Desinler diye’
hastalığı sarmış kalbimizi…
Namaz çağrısına şöyle bir kulak veriyoruz da…
Bir amirimiz aradığında adeta hazır olda bekliyoruz.
Rollerimizin esiri, zincirlerimizin aşığı olmuşuz…
Allah rızası için yaptığımızı söylüyoruz ama bir yanımız da
hep ‘yaptıklarımız bilinsin’
istiyor.
Birisine bir iyilik yapmışsak, bunu içimizde tutamıyor,
mutlaka birilerine söyleme ihtiyacı hissediyoruz.
Makamlar mevkiler, dünyevi menfaatler için birbirimizi
kırmaktan çekinmiyoruz.
Kullar tarafından önemsenmek hoşumuza gidiyor,
kibirleniyoruz!
…
Neyi, niçin yaptığımız meselesi…
Her işimizi Allah rızası için yapmak varken, işin içine kul
rızasını da katınca, “hayrımızın” bereketi gidiyor.
Hatta, iyi bir şey yaptığımızı düşünürken, elimize ateşi
almış oluyoruz!..
Sonra da…
‘Niçin olmuyor?’
diyor…
Kabahati birilerine atıyoruz!
Ah şu kalbimiz kardeş, onu bir temizleyebilsek…
Ne endişemiz kalacak, ne de küçük hesaplarımız!”
….
Mübarek dilenci…
Bir 10 lira karşılığında ne kadar çok şey öğretti Kıymetli
Başhekim’e ve sohbete katılan bizlere…
Büyük adamların “küçük
görülen” insanların tavsiyelerine o kadar ihtiyaçları var ki!..