Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2440.69
BIST 100
9931.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Ağustos 2022

"Vakt-i Muhabbet"

Herkes şiir yazabilir lakin her şiir yazan şair değildir. Şair, hal ehlidir, kalp ehlidir. Her ne kadar şiirinde merkeze kendini koymuş gibi görünse de esasında kendinden ziyade okurunu anlatır. Okurun derdini dile döker, onun söylemek isteyip de söyleyemediklerine tercümanlık eder. Bu açıdan baktığımızda şair, kendi hüznünden öte milletin hüznüne gözyaşı dökendir ve dizelere dizdiği de kelimeler değil, her biri dizlerini döve döve döktüğü gözyaşıdır. Velhasıl şiir, şairinin gözyaşıdır. Bunu kalbiyle idrak eden değerli Şair Dostum Esra Gül hanımefendi de ilk şiir kitabı Vakt-i Muhabbet’e de bu durumu resmederek başlıyor: “Şairin hüzünlü yanıdır gözyaşı / Aktıkça yazar, yazdıkça akar.” İçinde bulunduğu durumu resmetme çabasının yanında duygularını bir kalıba dökmeyi başaran şair, çizdiği resmin içine okurunu da davet ediyor.

Mevlana edasıyla sevgiliye kavuşma anına Vakt-i Muhabbet derken Şairimiz, Şeb-i Aruz’a da yeni bir anlam yüklüyor. Bu dünyayı sürgün yeri gören Sezai Karakoç zihnimize yerleşirken, Yahya Kemal’in Sessiz Gemi'sinde başlıyor muhabbet. “Birbirine eş ruhların, sessiz sessiz nazar eder kabir taşları!” derken aynı halet-i ruhiyede teskin ediyor ölümün hüznünü. “Her veda aslî muhabbete merhabadır.” dercesine nakış nakış işliyor gönlümüze şiirini.

Her dem yüreğinin aşka dümen kırdığını dizelerinden anladığımız Şair, şiirlerinin yüreğinden taşanlar olduğunu anlatıyor bize. Aşkla çarpsa da yüreği bir noktadan sonra kelimelerin bu hisli dünyayı tarifte kusurlu kaldığını gözler önüne seriyor. Bir sevda hüznünden yanıp kor olsa da dile dökülen her duygu biraz eksik kalıyor aşkın aksinde... Her şeye rağmen şairin en güçlü silahı olan şiirleri pansuman oluyor, bir damla su oluyor aşkın yarasına da ateşine de. Şiirler de olmasa bir aşkın ateşi bütün dünyayı yakıp kavurmaya yetecek. Şair, bu durumu da en saf ve anlaşılır bir dille dizelerinde okurlara sunuyor.

Dünyanın acımasızlığının yanında şiirin umuduna sığınır şairler. Ne kadar gerçeğin hüznünü dillendirse de umudun gölgesinde söndürür bütün yangınları ve böyle serinletir yüreğindeki hasreti... Esra hanımın şiirlerinde genel olarak gördüğümüz umut, ele veriyor kendini. Hayatın hüznüne değindiği kadar sunduğu güzelliklerin de hakkını şiirlerinde verirken bazen hep gözümüzün önünde olup da göremediğimiz güzellikleri anın bir fotoğrafını çeker gibi resmediyor dizelerinde. O dizeleri okuduktan sonra dönüp de arkamıza baktığımız zaman da güzellikleri ne kadar pas geçtiğimizi anlıyoruz.

Aşk ve acı aynı tondadır şairin yüreğinde. Lakin umut en latif fondur bu hüzne. Yaşadığımız çağın onca kirini bir damla yağmurun temizleyebileceğine duyduğu inancı ve umudu “Eller duaya kalkmadan gel/Gel! Gel ki ıslansın kurumuş baharlar…” diyecek kadar diri tutar şairin yüreği.

Her ne kadar umutlu olsa da yârin gönlünde yer bulamayışının hüznü yerleşmiyor değil ruhunun gamzesine. Ne yana baksa sevdadan bir iz gören gözlerinin ruhunun en hazin yanı olduğunun farkına varınca gerçeğiyle yüzleşiyor. Bunu da kavgasının bitişi olarak görüyor. Aslında bu durumu bir umutsuzluktan ziyade tüm çaresizlerin çaresi olan Yüce Yaradan’a sığınmanın vesilesi olarak dile getiriyor dizelerinde. “Sen gittiğine yan şimdi, ben gitme deyişime…” diyerek yenilgiyi kabullenmenin de bir erdem olduğunu gösteriyor.

Umudun, yorgunluk ve beklemek gibi bir bedeli vardır. Bu bedeli göze alabilenler yürek huzurunu hak ederler. Hayat bir tiyatro oyunu ve insan sahnede ne kadar yorulmuş olsa bile filmin sonunda kuliste onu bekleyen huzur için ödenen bedele değer. Değerli Şairimiz de bu huzurun umuduyla şiirini bir nakış misali işlemiştir.

“Şair, toplumun iç sesidir.” diyerek sosyolojik ve psikolojik meseleleri de hak ettiği şekliyle ifade etmekten ve yeri geldiğinde de yermekten çekinmeyen Şair, yanlışın yanlış olduğunu açık yüreklilikle belirtiyor. Bu duruşuyla da her şairin üstlendiği toplumsal misyon görevini de yerine getirmiş oluyor.

Şiirleri genellikle serbest yazan Esra Hanım, bu toprakların özü olan Halk Edebiyatı türünde ve bir ozan edasıyla kaleme aldığı şiirleri hafife alınmayacak türde başarılı olmuştur. Ozan tarzı şiirlerini okurken Çukurova’nın Halk Ozanları Karacaoğlan ve Dadaloğlu’nu okuyor gibi hissediyorsunuz. Bununla beraber Vakt-i Muhabbet’i okurken kendinizden bir şeyler bulacağınızıdüşünüyorum.

Kendisini umudun şairi olarak nitelendirdiğim Esra Gül Hanımefendinin 58 şiirden oluşan Vakt-i Muhabbet isimli ilk şiir kitabını siz değerli şiir severlerin gönlüne emanet ederken yayım hayatında yolunun açık olmasını ümit ediyorum. Sizlere de keyifli okumalar diliyorum.