"Vakt-i Muhabbet"
Herkes şiir yazabilir lakin her şiir yazan şair değildir. Şair, hal ehlidir, kalp ehlidir. Her ne kadar şiirinde merkeze kendini koymuş gibi görünse de esasında kendinden ziyade okurunu anlatır. Okurun derdini dile döker, onun söylemek isteyip de söyleyemediklerine tercümanlık eder. Bu açıdan baktığımızda şair, kendi hüznünden öte milletin hüznüne gözyaşı dökendir ve dizelere dizdiği de kelimeler değil, her biri dizlerini döve döve döktüğü gözyaşıdır. Velhasıl şiir, şairinin gözyaşıdır. Bunu kalbiyle idrak eden değerli Şair Dostum Esra Gül hanımefendi de ilk şiir kitabı Vakt-i Muhabbet’e de bu durumu resmederek başlıyor: “Şairin hüzünlü yanıdır gözyaşı / Aktıkça yazar, yazdıkça akar.” İçinde bulunduğu durumu resmetme çabasının yanında duygularını bir kalıba dökmeyi başaran şair, çizdiği resmin içine okurunu da davet ediyor.
Mevlana edasıyla sevgiliye kavuşma anına Vakt-i Muhabbet derken Şairimiz, Şeb-i Aruz’a da yeni bir anlam yüklüyor. Bu dünyayı sürgün yeri
gören Sezai Karakoç zihnimize yerleşirken,
Yahya Kemal’in Sessiz Gemi'sinde başlıyor muhabbet. “Birbirine eş ruhların, sessiz sessiz
nazar eder kabir taşları!” derken aynı halet-i ruhiyede teskin ediyor
ölümün hüznünü. “Her veda aslî muhabbete
merhabadır.” dercesine nakış nakış işliyor gönlümüze şiirini.
Her dem
yüreğinin aşka dümen kırdığını dizelerinden anladığımız Şair, şiirlerinin
yüreğinden taşanlar olduğunu anlatıyor bize. Aşkla çarpsa da yüreği bir
noktadan sonra kelimelerin bu hisli dünyayı tarifte kusurlu kaldığını gözler
önüne seriyor. Bir sevda hüznünden yanıp kor olsa da dile dökülen her duygu
biraz eksik kalıyor aşkın aksinde... Her şeye rağmen şairin en güçlü silahı
olan şiirleri pansuman oluyor, bir damla su oluyor aşkın yarasına da ateşine
de. Şiirler de olmasa bir aşkın ateşi bütün dünyayı yakıp kavurmaya yetecek. Şair,
bu durumu da en saf ve anlaşılır bir dille dizelerinde okurlara sunuyor.
Dünyanın
acımasızlığının yanında şiirin umuduna sığınır şairler. Ne kadar gerçeğin
hüznünü dillendirse de umudun gölgesinde söndürür bütün yangınları ve böyle
serinletir yüreğindeki hasreti... Esra hanımın şiirlerinde genel olarak
gördüğümüz umut, ele veriyor kendini. Hayatın hüznüne değindiği kadar sunduğu
güzelliklerin de hakkını şiirlerinde verirken bazen hep gözümüzün önünde olup
da göremediğimiz güzellikleri anın bir fotoğrafını çeker gibi resmediyor
dizelerinde. O dizeleri okuduktan sonra dönüp de arkamıza baktığımız zaman da güzellikleri
ne kadar pas geçtiğimizi anlıyoruz.
Aşk ve acı aynı
tondadır şairin yüreğinde. Lakin umut en latif fondur bu hüzne. Yaşadığımız
çağın onca kirini bir damla yağmurun temizleyebileceğine duyduğu inancı ve
umudu “Eller duaya kalkmadan gel/Gel! Gel ki ıslansın kurumuş baharlar…”
diyecek kadar diri tutar şairin yüreği.
Her ne kadar
umutlu olsa da yârin gönlünde yer bulamayışının hüznü yerleşmiyor değil ruhunun
gamzesine. Ne yana baksa sevdadan bir iz gören gözlerinin ruhunun en hazin yanı
olduğunun farkına varınca gerçeğiyle yüzleşiyor. Bunu da kavgasının bitişi
olarak görüyor. Aslında bu durumu bir umutsuzluktan ziyade tüm çaresizlerin
çaresi olan Yüce Yaradan’a sığınmanın vesilesi olarak dile getiriyor
dizelerinde. “Sen gittiğine yan şimdi, ben gitme deyişime…” diyerek
yenilgiyi kabullenmenin de bir erdem olduğunu gösteriyor.
Umudun,
yorgunluk ve beklemek gibi bir bedeli vardır. Bu bedeli göze alabilenler yürek
huzurunu hak ederler. Hayat bir tiyatro oyunu ve insan sahnede ne kadar
yorulmuş olsa bile filmin sonunda kuliste onu bekleyen huzur için ödenen bedele
değer. Değerli Şairimiz de bu huzurun umuduyla şiirini bir nakış misali
işlemiştir.
“Şair, toplumun iç sesidir.” diyerek sosyolojik ve psikolojik
meseleleri de hak ettiği şekliyle ifade etmekten ve yeri geldiğinde de
yermekten çekinmeyen Şair, yanlışın yanlış olduğunu açık yüreklilikle
belirtiyor. Bu duruşuyla da her şairin üstlendiği toplumsal misyon görevini de
yerine getirmiş oluyor.
Şiirleri
genellikle serbest yazan Esra Hanım, bu toprakların özü olan Halk Edebiyatı
türünde ve bir ozan edasıyla kaleme aldığı şiirleri hafife alınmayacak türde
başarılı olmuştur. Ozan tarzı şiirlerini okurken Çukurova’nın Halk Ozanları
Karacaoğlan ve Dadaloğlu’nu okuyor gibi hissediyorsunuz. Bununla beraber Vakt-i
Muhabbet’i okurken kendinizden bir şeyler bulacağınızıdüşünüyorum.
Kendisini umudun
şairi olarak nitelendirdiğim Esra Gül
Hanımefendinin 58 şiirden oluşan Vakt-i
Muhabbet isimli ilk şiir kitabını siz değerli şiir severlerin gönlüne
emanet ederken yayım hayatında yolunun açık olmasını ümit ediyorum. Sizlere de
keyifli okumalar diliyorum.