Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Şubat 2023

Vahdet-i Vücut Felsefesi ve Deprem

Yüzbin hâne yıkılsa ve mumları sönse Ay’ın nuru bâkidir.

Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetnâme, s. 156

Havf ve reca arasındaki yol yani korkudan ümide uzanan dar köprü kişiye acziyetini hissettiren en etkili eşiktir. Orada cüzi iradesiyle kâinatta nasıl bir nokta olduğunu kavrayan canın tefekkürü vardır. Orada hıçkırığı vardır hançerede nicedir bekleyen duaların, âhı vardır. Orada bütünü idrak eden parça, parçanın ağrısını hisseden bütün vardır.

On ilimizi etkisi altına alan Kahramanmaraş merkezli deprem gösterdi ki hayalleri, idealleri, hırs ve hevesleri, aşkları, beklentileri ile dünyadaki insan dağa tutunan bir gelincik hükmündedir. Şiddetli bir rüzgâr gelir de dağılır alımlı ama hassas kanatları. Bazen beklenmedik bir sarsıntı gelinciği kökünden koparıverir. Üstelik onun yurdu olan dağları yerinden oynatır. Gören gördüğünü; neyi nasıl bir şiddette yaşadığını seneler geçtikçe anlar. Şimdilerde dağılan her zerre; rüzgârın, yağmurun, soğuğun akışına teslim her detay bize 2023’ün sancılı şubatını hatırlatacak. Nasıl bir mahşer provası yaşadığımızı, mahkeme-i kübrânın yüce meydanında toplanacak insanlar gibi, sevgili bir sesin peşine düşen çılgın arayışımızı hiç unutturmayacak.

Cılız bedenler üzerine çöken binaların ağırlığıyla, soğukla, yoklukla, çaresizlikle, kayıplarla imtihan olan milyonlarca insan… Ciğerparesini toprağa veren ana babalar, canının diğer yarısına kefen arayan kardeşler, sevileni Rabbin rahmetine teslim edip doğduğu beldelere veda eden yarımlar, yaşanmışlıklarını ardında bırakanlar… Çıldırtıcı bir bekleyişle elinden gelenin fazlasını yapmak için çırpınan hayatlar… Bir diğer yanda orada duyduğu ve duyamadığı her çığlığa, gözyaşına, feryada kalbini, uykularını, malını, kanını siper eden büyük kalabalıklar… Bütün imkân ve duasını, adına imtihan dediği hizmetin emrine veren ve kardeşim, ülkem, vatanım nidasıyla arşı titreten güzel insanlar… Ben bu can pazarında kiminle konuşmuşsam bir uykusuzluğun ağrısını taşıyordu bağrında. Sıcak evinde üşüyen, ısınmaktan utanan bedenler gördüm nereye baksam… Üstelik derin ve yakıcı bir acının üstesinden ancak iyilikle gelinebileceğini müşahede ettim. Ayağında mesti ile boynu bükük yardım bölgesine gelen babalarımızın, evinin ocağının yıkılışına içli içli ağlayan ak yüzlü, ak alınlı annelerimizin, “ben önemli değilim” diyerek küçük evladına birkaç parça almak isteyen mahcup ablalarımızın acısına dokununca söner gibi olduğunu fark ettim ağrıların. Ne olduğunu anlayamayan fakat hisseden küçük çocuklara uzatılan bir tebessümün, tebessüm eşliğinde paylaşılan bir oyuncak arabanın içimizin ateşini söndürmese de teskin eden munis detaylardan olduğunu öğrendim. En çok “bu kadarı yeter, kalanını da ihtiyacı olan alsın” diyen sözlerin sesleri kaldı solumda. Böyle yazılmamışsa da o söz tarihin ibretlik tabiatına; acı çekiyorum, öyleyse varım… Hepimizde sancı çekmezsek ve göçen hanelerin acısını sadrımızda duymazsak insanlık sınavını kaybedecekmişiz gibi bir hissiyat var… Sahiden öyle mi? İçimizde titreyen sadece bir vazife bilinci mi? Bence çok daha fazlası…

Vahdet-i vücut felsefesine gören kâinat bütündür; iyisi ve kötüsüyle her kişi de Hâlık’ın ruhundan üflediği bu bütünün parçası. Yani aynı enerji alanı içerisinde tüm insanlık, aynı denizin damlaları, aynı nefesin zerreleri… Mütemadi bir akışa maruz kalan fertler de gerek duyularla gerekse his yordamıyla bütünü esir alan sancıyı bilip tanıyorlar. Orada üşüyen canların bizi uyutmaması bundan... Bundan bir diğeri yemek bulamazken bitap düşmemiz. Mevcut durum, vücuttaki bir ağrıdan diğer azaların etkilenmesine benziyor. Fakat bu tesirin tüm uzuvları aynı şiddette etkilemediği muhakkak… Belki bazılarındaki merhamet ve vicdan yetisinin üzerine sinen sis tabakası, belki bazılarının dokusu ile arasına giren duvarların kalınlığı… Ama bence en büyük sebep kalpteki bir ağrıdan ona yakın olan organın daha ziyade nasip alması!

Bir gönül ihtilâline ihtiyacımız var. Tahrip olan şehirlerimizi düzenlerken hayatlarımızda, özlerimizde de yeni bir düzenleme yapma iştiyakıyla yanmaya. Zira vücut ülkesinin esenlik bulabilmesi için tüm illerde reform yapılması şart. Aslında hep özlediğimiz ve huzursuzluğunu hissettiğimiz fakat icraya bir türlü fırsat bulamadığımız topyekûn bir gönül seferine ihtiyacımız var. Aksi hâlde sorulmaz mı bize;

Biz depreme can, kan ve mal verdik de deprem bize ne verdi?

Selam ile.