"Uyumsuz Adam!"
Norveçli
Yönetmen Jens Lien’ın Türkiye’de “Uyumsuz
Adam” olarak bilinen Filmi’nin ‘Başkarakter’i Andreas, yerleştiği “kent”te “rahat” gibidir.
Bir işi, bir
evi, bir eşi vardır.
Hayatında
her şey “tamam” gibidir.
“Daha en istiyorsun, yediğin
önünde yemediğin ardında” diyerek önüne konulanı “benimsemek”
ve “uyumlu bir şekilde devam edip gitmek” görünüşte en akılcı olanıdır.
Andreas,
bunu yapmayı dener ama bir şeyler kendisine ters gelir.
Etrafındaki
insanlar “mekanik ilişkiler”
içindedirler, kendilerine “biçilmiş”
rolleri oynamaktadırlar, aralarındaki sohbet konuları bile önceden belirlenmiş
gibi “tek düze”dir…
Sürekli
olarak “oynamakta”dırlar ve bu
“gerçek olmayan” dünyadan “kendileri”
olmadan göçüp gitmektedirler.
Andreas,
önceleri düzene uyum sağlamaya, kendisine biçilen “uyumlu adam” rolünü oynamaya çalışır ama iç dünyası farklı şeyler
söylemektedir.
Bulunduğu
yere “Benim burada ne işim var?”, birlikte olduğu insanlara da “Benim bunlarla ne işim var?” diye
bakmaktadır.
Mekanik ilişkilerin hakim olduğu…
“Kapitalizm”in dayattığı “mânâsız” hayatların yaşandığı…
“Sohbet” konularının bile son derece kısıtlı, kısır, önceden belirlenmiş olduğu sahte bir dünya…
Herkesin maskelerle dolaştığı, “Sayınların Suyunların” havalarda uçuştuğu, “gelene ağam, gidene paşam” düzeni…
“İki kulplu kazan, tut bir ucundan sen de kazan!” dünyası!..
Muhafaza-KÂR söylemle, “kıl beşini bil işini” dünyası!
Bir kişinin “iç dünyası” ile “içinde bulunduğu ortam” arasında büyük farklılıklar varsa, sürekli bir “çatışma” halinde yaşamak durumundaysa…
Sonuç nereye varır?..
Sokrates’in “Sorgulanmamış yaşam yaşanmaya değmez!” dediği mesele…
İnancımızın emri!..
Akletmek:
"Onlara Allah'ın indirdiğine uyun denildiğinde onlar, ‘Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.’ dediler. Ya ataları bir şeyi akletmemiş, doğruyu da bulamamışlarsa!.." (2/170)
Bize emredilen “Taklidî
İman” seviyesiyle yani “Atalardan
miras inanca sahip olma” seviyesiyle, yetinmek değil.
“Tahkik” ederek…
Yani “araştırarak, sorgulayarak” İman Etmek.
Akıl, kalp, ruh birlikteliğini, “uyum”unu bu şekilde gerçekleştirmek!..
İçinde yaşadığımız dünyada öyle bir haldeyiz ki, “akıl, kalp ve ruh” unutulmuş gibi.
İş yerlerindeki, politikadaki, hatta “aile içindeki” rollerimizi oynuyoruz ve bu rolleri belirleyenler,
“Kur’an’daki Müslüman”ın vasıflarına
sahip olmamızı istemiyor!
Emr-i İlâhi:
“O halde emrolunduğun
gibi dosdoğru ol!”
Sevgililer Sevgilisi Peygamber Efendimiz’e “Beni ihtiyarlattı!” dedirten Emr-i
İlâhi.
“Uyumsuz Adam” Filmi’ndeki
Andreas, kendisine sunulan ve ancak “bir
süs hayvanını” mutlu edebilecek “konfor”dan “mağarasına” yönelirken, neyi
aradığını bilmiyor…
Fıtratı ona “bir
şeylerin yanlış gittiğini” söylüyor,
o da “düzene uymaya” çalışırken bir
başka “beşeri düzenin” kölesi
oluyor.
“Emrolunduğun gibi
dosdoğru ol!” Hükmü’nü bilse ve İslam’ın “Devrimci Ruhu”na doğru “tahkik” yolculuğuna çıkabilse…
O Kutlu Resul’ün,
“Köle Düzeni’ne Uyumsuzluğu”nun
farkına varabilse..
“Ya Allah’a kul olacaksın ya da Allah’ın yarattıklarına” diyebilecek…
Ne kadar da yakınlarında dolaşıyor, “uyumsuzluğun” Andreas!..
Bugünkü yazımı, bir “Güzel Adam”ın, bir “Gerçek Uyumsuz Adam”ın muhteşem “dert yanışı”yla bitireyim müsaadenizle:
Ne ayağım uydu, ne
kafam uydu
Belli, ben bu çağın yabancısıyım.
Dostlar şöyle dursun, düşmanım duydu
Çekilen her ‘yağ’ın yabancısıyım.
Çağdaşlık çağımı
yedi bitirdi,
Sevgiyi, dostluğu aldı götürdü,
Beni bu noktaya aldı getirdi,
Bağladığı bağın yabancısıyım.
Kapitalist yolda
yolculuğum yok,
Aslı yalan olan solculuğum yok,
Umut dağıtamam, falcılığım yok,
Sağda ‘çağdaş sağ’ın yabancısıyım.
Duygusu duyguma
değen dostumdur,
Helâl ayran, ekmek, soğan dostumdur,
Gönlüne kırk konuk sığan dostumdur,
Fikirde alçağın yabancısıyım.
(Merhum Abdurrahim KARAKOÇ)
Allah Rahmet Eylesin
Ahmet Kekeç Ağabey
Acı haberi Oğlu Mehmet Hakan Kekeç’ten Aldık:
“İnnâ lillahi ve innâ
ileyhi râciûn.
Ne diyeceğimi
bilemiyorum.
Aslan gibi, bileğiyle
savaştı.
Babam Ahmet Kekeç’i
kaybettik.
Yağmurdan sonra
görüşürüz, babam”
Offf…
Nasıl bir seneymiş bu sene, sevdiklerimizi aramızdan aldı götürdü.
Nice sevdiğimiz de hastalıklarla mücadele ediyor.
Yüce Allah’ın takdiri.
Beklenen Vakit’ten başlayarak uzun yıllar boyunca, omuz omuza, yürek yüreğe çalıştığımız…
Darbecilere karşı birlikte mücadele verdiğimiz Ahmet Kekeç Ağabeyimiz’i kaybetmenin hüznü içindeyiz.
Ne yazılar, ne dâvâlar, ne zulümler…
Hep birlikte yaşadık; çokları unuttu, bizler unutmadık!..
Evet, ben de, Oğlu Mehmet Hakan Kekeç Kardeşimiz gibi,
Bugün, “Ne diyeceğimi bilemiyorum”.
Ahmet Kekeç Ağabey’e Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyor…
“Mekânın Cennet Olsun Ahmet Ağabey” diyor…
Yakınlarına Sabr-ı Cemil niyaz ediyorum.