Dolar (USD)
34.62
Euro (EUR)
36.33
Gram Altın
2920.04
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Kasım 2020

'Tabiat Eczanesi'ni Unutma!..

Milli Güreşçimiz Ahmet Ak’ın yıllardır mücadele ettiği kronik rahatsızlıkları var.

Bunlardan biri de astım.

Nefes almakta hayli zorluk çeken dostumuzun koronavirüse yakalandığını duyunca, “Eyvah!”ı çekmiştik.

Kısa bir süre sonra da, sosyal medya hesabındaki “Nefes alamıyorum, dayanmakta çok güçlük çekiyorum, hakkınızı helâl edin kardeşlerim” mesajını görünce, “Allah’tan ümit kesilmez ama kurtulamayacak galiba!” demiştik.

Oğlu İstemihan Kardeşimiz, her görüşmemizde, durumun “bıçak sırtı” olduğunu, doktorların pek de ümit verici ifadeler kullanmadığını söylemişti.

Ahmet Ak Ağabey ile iki gün önce uzun uzun konuştuk, çok şükür.

Tam 46 gün boyunca yoğun bakımda kalmış, çok uzun süre.

Tam 46 gün, yatakta ve entübe!.

Yoğun bakım, ölümle yaşam arasındaki bir alan gibi.

Genellikle şuurunuz kapalı ya da yarı açık oluyor, uyutuluyorsunuz.

Nasip olmuş da oradan çıkabilmişseniz ve özellikle de uzun süre kalmışsanız, ciğerleriniz nefes almayı unutmuş halde buluyorsunuz kendinizi.

Hemen hemen bütün organlarınız olan bitenden etkileniyor.

Ahmek Ak Ağabey, şimdilerde 46 günlük yoğun bakım sürecinin bu etkilerini azaltmaya çalışıyor.

“Tamir süreci”nin ikinci ayını doldurduğunu ve geriye Allah’ın izniyle çok az bir “arıza” kaldığını belirten dostumuzun şu sözleri, bugünkü konumuza işaret eder mahiyette:

“Kardeşim, çok zorlu bir süreç elbette. Ben yoğun bakımdayken, bazı doktorlar ‘Kurtulması çok zor!’ demişler.

Şükür, yoğun bakımdan çıktık ama durum yine sıkıntılıydı. Nefes almak ıstırap veriyordu. İlaçları aldık da, her ilacın yan etkisi var malûm. Vücuttan ‘iflas’ sinyalleri geliyordu. ‘Bu böyle olmayacak!’ dedik, doktorun da izniyle, uygun nitelikle zeytinyağı ve çörek otu yağı ile ‘destek tedavisi’ne başladık. Bazıları, ‘kocakarı ilacı’ diyerek tamamen reddediyor bunları. Kuran-ı Kerim’de, Hadis-i Şerif’lerde şifa kaynağı olarak işaret edilmiş zeytinyağı ve çörek otu nimetleri, bizim için çok yararlı oldu şükür. Ölçülü kullandık, çok yararını gördük. Doktorlarımız da, sonuçtan memnun. Allah’a Şükür, şu anda iyiyim, her geçen gün de daha iyiye gidiyorum. Tabii, hiç kimse ezbere, kafasına göre bitki vesaire kullanmamalı, bana iyi gelen başkasına iyi gelmeyebilir ama geleneksel tıp alanını ihmal etmek de olmaz. Hekime danışarak, geleneksel tıp ürünlerinden istifade etmek güzel.“

Allah şifa versin, Ahmet Ağabey’e ve diğer hastalarımıza.

Dostumuzun anlattıkları, bize “modern tıbbın” bütün imkânlarından istifade etmek gerektiğini…

Bununla birlikte “alternatif” ya da “geleneksel tıp” alanının sunduğu imkânları da “ihmal etmemenin” son derece önemli olduğunu gösteriyor.

Ahmet Ak Ağabey’in hayata tutunmasına, 46 gün boyunca yattığı yoğun bakımdaki “modern tıp” uygulamaları vesile oldu.

“Kurtulmaz” denilen hasta, Allah’ın izniyle yoğun bakımdan çıktı.

Sonrasında da, hekimlerinin olurlarını alarak, “destek tedavisi”ne başladı.

Kadim medeniyetimizin şifa vesilelerine müracaat etti.

Bazılarının modern tıbbı, bazılarının da “geleneksel tıp uygulamalarını” reddettiğini bilirsiniz.

Her ikisi de yanlış.

Trafik kazası sonucu ağır travma geçiren ya da nefes alamaz duruma gelen bir hastanın şifa vesilesi, elbette modern tıbbın imkânları olacak.

Yüksek teknoloji ürünü gelişmiş cihazlar olmasa, birçok hastalığın teşhisi ve tedavisi yapılamaz.

İnancımıza uygun olan, bu imkânlardan sonuna kadar istifade etmek.

Bununla birlikte, Türkiye’nin çekingen adımlarla mesafe aldığı “Geleneksel Tıp” alanını da göz ardı etmemek…

Dev ilaç pazarı”na hükmeden küresel ilaç şirketlerinin faaliyetlerini “eleştirel akıl” ile takip etmek…

“Küresel Güç” niteliğindeki devletlerin, “sağlık alanındaki” etkinliklerini, bütün insanlığı tehdit eden “silahlar” olarak kullandıklarını da gözden uzak tutmamak gerek.

“Koronavirüs Aşısı”na dair çalışmaları domine edenlerin hepimizi ‘yakabilecekleri’ yönündeki değerlendirmelerin tamamını “komplo teorisi” diyerek gözardı etmek “ölümcül” hata olur!..

Bu konulara, daha fazla ağırlık vermek mecburiyetinde kalacağımız bir döneme girdiğimizi görüyoruz…

Devletimiz, bu alanda, biraz da “çekingen” adımlarla mesafe almaya çalışıyor.

“Geleneksel Tıp” alanından, önceleri “Alternatif Tıp” yaklaşımıyla istifade edilmek istenmişti.

Yükselen tepkiler üzerine, “Tamamlayıcı Tıp” kavramı kullanıldı.

“Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği” ile işin çerçevesi çizilmeye ve istismara açık bu alandan “bilimsel yöntemlerle” istifade edilmesinin yolu açılmaya çalışıldı.

Atılan adımlar var ama, uzmanlar, bu alanda “Küresel Güç” boyutundaki devletlerin çok gerisinde olduğumuzun altını çiziyor.

“Bizim büyüklüğümüzdeki” bazı devletlerden geride bulunduğumuza da işaret ediyor.

Gönül, “küresel devlerin” çok büyük yatırımlar yaptıkları bu alanda çok güçlü kurumlarla var olmayı arzular.

Mesela, bir “Tıbb-ı Nebevî Üniversitesi” kurulsa, çok iyi olmaz mı?

Sağlık alanındaki “küresel güçlerin hegomonyası” nı kırma yolunda adımlar atmak, kadim medeniyetimizin şifa reçetelerini, teknolojinin sunduğu imkânları kullanarak geliştirmek hayat, memat meselesi.

Beka meselesi.

“Batı”yı tâkip etmekle yetinmenin, oradan gelenleri “tartışılmaz gerçekler” olarak kabul etmenin faturasının çok çok ağır olacağını göremeyen yoktur herhalde.