'Tabiat Eczanesi'ni Unutma!..
Milli Güreşçimiz Ahmet Ak’ın yıllardır mücadele ettiği kronik rahatsızlıkları var.
Bunlardan biri de astım.
Nefes almakta hayli zorluk çeken
dostumuzun koronavirüse yakalandığını duyunca, “Eyvah!”ı çekmiştik.
Kısa bir süre sonra da, sosyal medya
hesabındaki “Nefes alamıyorum, dayanmakta çok güçlük çekiyorum, hakkınızı
helâl edin kardeşlerim” mesajını görünce, “Allah’tan ümit kesilmez ama
kurtulamayacak galiba!” demiştik.
Oğlu İstemihan Kardeşimiz, her
görüşmemizde, durumun “bıçak sırtı” olduğunu, doktorların pek de ümit
verici ifadeler kullanmadığını söylemişti.
Ahmet Ak Ağabey ile iki gün önce uzun uzun konuştuk, çok şükür.
Tam 46 gün boyunca yoğun bakımda kalmış,
çok uzun süre.
Tam 46 gün, yatakta ve entübe!.
Yoğun bakım, ölümle yaşam arasındaki bir
alan gibi.
Genellikle şuurunuz kapalı ya da yarı
açık oluyor, uyutuluyorsunuz.
Nasip olmuş da oradan çıkabilmişseniz ve
özellikle de uzun süre kalmışsanız, ciğerleriniz nefes almayı unutmuş halde
buluyorsunuz kendinizi.
Hemen hemen bütün organlarınız olan
bitenden etkileniyor.
Ahmek Ak Ağabey, şimdilerde 46 günlük
yoğun bakım sürecinin bu etkilerini azaltmaya çalışıyor.
“Tamir süreci”nin
ikinci ayını doldurduğunu ve geriye Allah’ın izniyle çok az bir “arıza” kaldığını
belirten dostumuzun şu sözleri, bugünkü konumuza işaret eder mahiyette:
“Kardeşim, çok zorlu bir süreç elbette.
Ben yoğun bakımdayken, bazı doktorlar ‘Kurtulması çok zor!’ demişler.
Şükür, yoğun bakımdan çıktık ama durum
yine sıkıntılıydı. Nefes almak ıstırap veriyordu. İlaçları aldık da, her ilacın
yan etkisi var malûm. Vücuttan ‘iflas’ sinyalleri geliyordu. ‘Bu böyle
olmayacak!’ dedik, doktorun da izniyle, uygun nitelikle zeytinyağı ve çörek
otu yağı ile ‘destek tedavisi’ne başladık. Bazıları, ‘kocakarı ilacı’
diyerek tamamen reddediyor bunları. Kuran-ı Kerim’de, Hadis-i Şerif’lerde şifa
kaynağı olarak işaret edilmiş zeytinyağı ve çörek otu nimetleri, bizim için çok
yararlı oldu şükür. Ölçülü kullandık, çok yararını gördük. Doktorlarımız da,
sonuçtan memnun. Allah’a Şükür, şu anda iyiyim, her geçen gün de daha iyiye
gidiyorum. Tabii, hiç kimse ezbere,
kafasına göre bitki vesaire kullanmamalı, bana iyi gelen başkasına iyi
gelmeyebilir ama geleneksel tıp alanını ihmal etmek de olmaz. Hekime danışarak,
geleneksel tıp ürünlerinden istifade etmek güzel.“
Allah şifa versin, Ahmet Ağabey’e
ve diğer hastalarımıza.
Dostumuzun anlattıkları, bize “modern
tıbbın” bütün imkânlarından istifade etmek gerektiğini…
Bununla birlikte “alternatif” ya
da “geleneksel tıp” alanının sunduğu imkânları da “ihmal etmemenin”
son derece önemli olduğunu gösteriyor.
Ahmet Ak Ağabey’in hayata tutunmasına,
46 gün boyunca yattığı yoğun bakımdaki “modern tıp” uygulamaları vesile
oldu.
“Kurtulmaz” denilen hasta, Allah’ın izniyle yoğun
bakımdan çıktı.
Sonrasında da, hekimlerinin olurlarını
alarak, “destek tedavisi”ne başladı.
Kadim medeniyetimizin şifa vesilelerine müracaat etti.
Bazılarının modern tıbbı, bazılarının da
“geleneksel tıp uygulamalarını” reddettiğini bilirsiniz.
Her ikisi de yanlış.
Trafik kazası sonucu ağır travma geçiren
ya da nefes alamaz duruma gelen bir hastanın şifa vesilesi, elbette modern
tıbbın imkânları olacak.
Yüksek teknoloji ürünü gelişmiş cihazlar
olmasa, birçok hastalığın teşhisi ve tedavisi yapılamaz.
İnancımıza uygun olan, bu imkânlardan
sonuna kadar istifade etmek.
Bununla birlikte, Türkiye’nin çekingen
adımlarla mesafe aldığı “Geleneksel Tıp” alanını da göz ardı etmemek…
“Dev ilaç pazarı”na hükmeden
küresel ilaç şirketlerinin faaliyetlerini “eleştirel akıl” ile takip
etmek…
“Küresel Güç”
niteliğindeki devletlerin, “sağlık alanındaki” etkinliklerini, bütün insanlığı
tehdit eden “silahlar” olarak kullandıklarını da gözden uzak tutmamak
gerek.
“Koronavirüs Aşısı”na dair çalışmaları domine edenlerin hepimizi ‘yakabilecekleri’ yönündeki
değerlendirmelerin tamamını “komplo teorisi” diyerek gözardı etmek “ölümcül”
hata olur!..
Bu konulara, daha fazla ağırlık vermek
mecburiyetinde kalacağımız bir döneme girdiğimizi görüyoruz…
Devletimiz, bu alanda, biraz da
“çekingen” adımlarla mesafe almaya çalışıyor.
“Geleneksel Tıp” alanından, önceleri “Alternatif
Tıp” yaklaşımıyla istifade edilmek istenmişti.
Yükselen tepkiler üzerine, “Tamamlayıcı
Tıp” kavramı kullanıldı.
“Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği” ile işin çerçevesi çizilmeye ve
istismara açık bu alandan “bilimsel yöntemlerle” istifade edilmesinin yolu
açılmaya çalışıldı.
Atılan adımlar var ama, uzmanlar, bu
alanda “Küresel Güç” boyutundaki devletlerin çok gerisinde olduğumuzun
altını çiziyor.
“Bizim büyüklüğümüzdeki” bazı devletlerden geride bulunduğumuza da işaret ediyor.
Gönül, “küresel devlerin” çok
büyük yatırımlar yaptıkları bu alanda çok güçlü kurumlarla var olmayı arzular.
Mesela, bir “Tıbb-ı Nebevî
Üniversitesi” kurulsa, çok iyi olmaz mı?
Sağlık alanındaki “küresel güçlerin
hegomonyası” nı kırma
yolunda adımlar atmak, kadim medeniyetimizin şifa reçetelerini, teknolojinin
sunduğu imkânları kullanarak geliştirmek hayat, memat meselesi.
Beka meselesi.
“Batı”yı tâkip
etmekle yetinmenin, oradan gelenleri “tartışılmaz gerçekler” olarak
kabul etmenin faturasının çok çok ağır olacağını göremeyen yoktur herhalde.