"Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil!"
Bir önceki yazımızın başlığındaki soru:
“Yerli
ve Milli Sanatçılar Nerede?
“Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde
yaşananları ibretle izledik.
‘Sanat’ın
gücü, etkisi kullanılarak neler neler yapılmak istendiğini…
Ve kimlerin olan bitene nasıl tepki
verdiğini, birilerine nasıl da kol kanat gerdiğini…
Konuyu ‘sansür’ kavramına hapsederek,
nasıl da algı operasyonu yürüttüğünü!..
Kara propaganda yaptığını!..
Türkiye’de özellikle gençlik üzerinde
etkili olan, büyük kitlelere hitap eden,
koca koca sosyal medya hesapları olan nice ‘sanatçı etiketli’ zat var.
Bu zatların her milli meselede nasıl
tavır aldıklarını hepimiz biliyoruz.
Devletimiz sınır ötesi terörle
mücadele operasyonuna giriştiğinde hangi tutumları takınıyorlar?
Sapkın akımlarla mücadele edenleri
nasıl hedef alıyorlar?
‘Ağaç, çiçek, böcek’ maskesiyle
başlatılan ve kendilerinin de ilân ettikleri üzere bunlarla hiç alâkası olmayan
eylemlerde, milletin ambulanslarını, itfaiye araçlarını, otobüslerini
parçalayan, yakanlara…
Etrafı savaş alanına çevirenlere…
‘Çok
büyük holdinglerin’ desteklerini alarak “küçük esnafı” perişan edenlere
nasıl da kol kanat geriyorlar!..
Bunların hepsini biliyoruz.”
Evet biliyoruz ve hep birlikte
izliyoruz.
Geçen yazımıza böyle girdikten sonra…
Sorumuza gelmiştik:
Onlar bunları yaparken…
“Yerli
ve Milli” etiketli sanatçılar ne yapıyorlar?
xxx
Sayıları çok galiba, yüksek yüksek mevkilerde
niceleri ağırlanıyor…
İltifatlar ediliyor…
Amma velâkin…
Mesela…
Bu Altın Portakal tartışmaları
sırasında kaçının topa girdiğini gördünüz?
Ben, gözümden başkaları kaçmadıysa bir
Tamer Karadağlı’nın, bir de Sanatçı İsmail Hakkı’nın tepkisini gördüm.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı
“Bakanlığın tavrını desteklediklerini” açıkladı…
Sanatçı İsmail Hakkı’nın tepkisini
buraya da almalıyım:
“Sen 20
küsûr yıldır sanat namına tırnak ucu kadar gayret etme, adam yetiştirme, sanata
(…..!) nazarıyla bak, ‘yetişmişleri de
itele kalaka!’
Sonra, küstük oynamıyoruz.
Konuşunca da ‘çok konuştu’ oluyoruz.
Olur, tamam, görürsek söyleriz.”
X
Evet, mesele açık…
Bu memleketin “toprak kokan” insanları
savunma alanında destan yazıyorlar.
Terörle mücadele bu insanların işi…
Aralarından çıkarttıkları Karizmatik
Lider, “Dünya 5’ten Büyüktür!” diye
haykırıyor. Eski Türkiye'nin o ABD Devlet Başkanı karşısında el pençe divan
duran “Zayıf Devlet Adamı” görüntüsünü unutturacak kadar sağlam duruş ortaya koyuyor.
Bazı alanlarda, önemli işlere imza
atıyor, toprak kokan insanımız…
Amma velâkin…
Başta siyasi iktidar mensupları olmak
üzere, sorumluluk sahibi olan herkesin eksikliği:
“Kültür ve Sanat ” alanına, “Altın
Portakal Zihniyeti” hakim!..
Etki onlarda, rating onlarda…
Toprak Kokan insanların temsilcisi
olarak göreve getirilenlerin gösterdikleri itibardan aslan payı da onlara!..
Şimdi…
Altın Portakal’da bunlar yaşanırken,
ve “sanatçı” etiketli birileri yaşananları “sansür” kavramına boğup algı
oluştururken…
Nasıl olur da sorulmaz:
“Hani o kadar yerli ve milli sanatçı
vardı?
Onlar neredeler?
Onlar, niçin, bir araya gelerek hatta,
‘Sanatı
emellerimize alet etmeyin, kendinize gelin!’ demezler?”
Söyleyelim:
Bir:
Bu alana neredeyse hiç önem verilmedi.
İki:
Kendi çabalarıyla bir yerlere gelmek
isteyenlerin de önleri kesildi, dışlandı, ayrımcılığa uğradı!..
Öz yurdunda garip kaldılar, bu
sanatçılar!..
Öyle olmadı mı?
Rahmetli Abdurrahim Karakoç Ağabey’i hatırlayın, o büyük Halk Şairi’nin
kıymeti ne kadar biliniyordu sağlığında?
X
Bu sadece “sanat” alanında değil.
Hemen her alanda.
Ya, arkadaş…
Bu “2 Nolu Barolar”, “Eski Türkiye”
zihniyetine alternatif olsun diye kurulmadı mı?
Gündemde AİHM’in “bylock kararı” var,
Yargıtay’ın “Gezi Kararı” var.
Eski Türkiye’nin, köhne statükonun
temsilcileri cayır cayır konuşuyor…
Vakti zamanında 28 Şubat zulmüne
uğramış insanların kurdukları sivil toplum örgütlerinden “münferit tepkiler” dışında tık yok!
Sadece 2 Nolu barolar değil, birçok
“Yerli ve Milli Etiketli” hukukçu sivil toplum örgütümüz var.
Onlar ne yapıyorlar?
Nelerle meşguller.
Zamanlarını hangi faaliyetler alıyorsa
alsın, bunları vakit ayıramıyorlar mı yani?
AİHM kararı üzerinde durulmaya değmez
mi?
Yargıtay kararı ve tepkiler üzerinde
durulmaya değmez mi?
Mayınlı alanlara girdiğimin
farkındayım da…
Ne yapayım..
Büyük Şâir Fuzuli’nin dediği gibi:
“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı
değil!”
Ve bir başka Büyük Şair’in dediği
gibi:
“Ne dem bâkî, ne gam bâkî, yâ Hû!”