Şımartan Yüzyıl
Eskiden şımarıklık denilince, çocukluk günlerimizde ki yaramazlıklar aklımıza gelirdi… Şimdilerde daha net görüyoruz ki, şımarıklık çocuklarla sınırlı bir durum değil, kişisel, grupsal, toplumsal zemini yaygın ve salgın bir olgu…
Şımarıklık
adeta bir yaşam biçimine dönüştü…
Modern
çağ insanı şımartıyor, ayartıyor ve kışkırtıyor…
Adeta şımarık nefislerin
yüzyılını yaşıyoruz…
Şımarıklık
ilk bakışta insanın toplum içerisindeki ilişkisiyle sınırlı bir durummuş gibi
değerlendirirdik… Fakat vahyin öğretisine baktığımızda şımarıklığı Allah-insan
ilişkisini etkileyen bir kişilik bozukluğu olduğunu görüyoruz…
Hatta
tarihte toplumsal helakların bir sebebi de, hakka karşı müstağnileşen şımarık
azgınlar karışımıza çıkar…
Vahyin işaret ettiği
kötülük kutbunun aktif aktörleri dikkatimizi çekiverir… Güç ile şımaran
Firavun, Mülk ile şımaran Karun… Statü ile şımaran Haman… Bilgi ile şımaran
Belam… Sanat ile şımaran Samiri... Ve bilcümle despot yönetimlerin kayıtsız
şartsız şımarık destekçileri mele ve mütref takımı…
Dahası Cumartesici şımarıklar… Bahçeci bağnazlar…
Evet, sahip oldukları ile
habire şımaranları şanı yüce Allah (cc) uyarıyor:
“Şımarma!
Allah şımarıkları sevmez.”
(Kasas, 76)
Bugün gönüllere bu ayeti
nakşetmemiz gerekiyor…
Şımarık yaşamların
tehdidi altındayız… Şuursuz ve şükürsüz savrulmalar bizi nankörlüğün
karanlığına itiyor…
Şımardıkça beynimiz küçüldü, ruhumuz daraldı,
vicdanımız azaldı, kalbimiz karardı… Sonrasında itidali yitirdik, istikameti
bozduk, istikrardan koptuk, ihlası ihmal ettik, çünkü şımardık ve de şaşırdık…
Hayatımızın şatafatı
nasıl bir şımarıklığa sürüklenmekte olduğumuzun kanıtı değil midir? Bunca israf ve tüketim çılgınlığı hangi
hallerimize işaret ediyor? Nerede
duracağını bilmeyen hadsiz, haksız, hayasız, hesapsız ve hoyrat hayatlar
şımarıklığı tescilliyor…
Bolluk, tokluk, çokluk,
varlık şımartıcı virüsler…
Egosantrik ruh halleri…
Başarı budalası, zafer
sarhoşu, şöhret manyağı, güç zehirlenmesi ile bitik nesiller kimin eseri?
Para, pazar, parti, pazu
gücü… Yüksek performans ve puan… Prestijli edinimler nasılda şımartıyor…
Konfor, kariyer, koltuk,
kapital, konum, kuvvet katmerli şımarma tezahürleri…
Sahip olduğumuz
teknolojik güç bizi olgunlaştırdı mı yoksa ne oldum delisi mi kıldı?
Şehrin şımarıklığını
görkemli yapılanmasından görmek mümkün…
Sanat, bilim, kültür,
müzik, spor, sanal, sinema, medya sanki şahısları şımartmaya endeksli…
Şımarık starlar, idoller,
fenomenler, elitler, aristokratlar,
enteller, aydınlar, kendi başına buyruklar, zengin veletler, sonradan
görmeler gırla gidiyor…
“Vay be! Ben neymişim?”
havasında olanların, kibir patlaması yaşayan kendini bilmezlerin dünyasına
kaldık…
Sanki bu durumlar biraz
da bizim eserimiz…
Hak etmeyene verilen
değer, gösterilen sevgi, sunulan övgü, gün be gün artan ilgi, işi bu raddeye
getirdi…
Alkışlarımızla
şımarttıklarımız… Yetmedi şımarıklığın adına “özgüven” dedik… Güya özgüveni
yüksekmiş…
Aslında kimse dünyaya
şımarık gelmez… Çevre, toplum, aile, sistem, kültür, gelenek bunu besler ve
büyütür…
Evet, biz şımarttık…
Kimleri mi?
Başta kendimizi,
çocuklarımızı, çevremizi, yönetenlerimizi, sevdiklerimizi,
menfaatlandıklarımızı…
Ve şimdilerde şımarık
ailelerimiz, kurumlarımızı, yapılarımız, iktidarlarımız, medyamız, sermayemiz
oluştu…
Sonrasında kimse kimseyi
takmıyor, tanımıyor…
“Sen benim kim olduğumu
biliyor musun?” havalarında…
Poz adamları… Şov
adamları… Rol adamları… Haz adamları ve oldukça şık şımarıklar çoğaldı…
İlk şımaran ve şımartanın
şeytan olduğunu unuttuk…
Cinsiyeti, milliyeti,
meşrebi ve mesleği ile şımaranların arkasında kim var acaba?
Takva ve tevazudan
koptukça insan tanınmaz hale geldi… Pişkinlik, hodbinlik, hinlikte hayır
beklenir oldu…
Asil ve aziz insan
ağırlığını ve saygınlığını yitirmeye başladı…
Biz insanlar aciz
olduğunu unutuyoruz…
Çare mi?
Vahyin terbiyesinden
geçmek ve tezkiye süreçlerimizi tamamlamaktan geçiyor…