Dolar (USD)
34.56
Euro (EUR)
36.28
Gram Altın
2917.46
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Eylül 2021

"Rüyada Atatürk görmek!"

“Çarşaf” giydirilmiş ve zincirlenmiş bir “kadın”ın sergilendiği “show”, Türkiye’nin önünü tıkayan zihniyeti bütün “çıplaklığı” ile gözler önüne serdi.

Yıl bilmem kaç olmuş, nelerle uğraşıyor çağdışı zihniyet!

*

Bu zihniyet, “derin dondurucu”da tutmak süretiyle tarihin dar bir dilimine hapsettiği bir “Tarihi Şahsiyet” üzerinden neler yapmıştır neler…

Ne darbeler!..

Bu zihniyet dünyasına göre,

Osmanlı her yönüyle kötüdür, bütün kötülüklerin sebebi, (farklı kavramlarla ifade etseler de) İslâm’dır.

İslâm’ın hayat pratiğini ortaya koyan “Peygamber”, bir Arap’tır.

Zamanında (hâşâ) “kendi aklından” bir şeyler yapmıştır, O “aklın” bize verebileceği bir şey yoktur!

“Kâbe” dönemi kapanmıştır!

Çankaya dönemi başlamıştır!

Ve bu da, şöyle anlatılmıştır:

“Ne mucize ne efsun,
Ne örümcek ne yosun,
Çankaya yeter bize,
Kabe Arab'ın olsun!"

*

Biz, “bu zihniyet dünyasının” etkili olduğu bir çevrede büyütüldük.

Ebeveynimiz yurt dışındaydı, Türkiye’de büyütülmemizin daha iyi olacağını düşünerek hısım, akrabanın yanına bırakmışlardı bizi.

O günlerde, “etrafımızda olanlar tarafından” anlatılanları kelime kelime hatırlarım.

Önümüze “bir sakallı” ve “falakaya yatırıp işkence yaptığı çocuk”tan müteşekkil “sahte resimleri” koyar…

Kafamıza, “Her ‘çember’ sakallı, her sarıklı, her çarşaflı kötüdür, yeni olan her şey iyidir!”i çakmaya çalışırlardı.

Hatta ve hatta hızlarını alamaz, böyle bir görüntü arz etmeyen Milli Görüş Lideri Erbakan Hoca’yı da hedefe yerleştirir, sürekli olarak kötülerlerdi.

O günlerde, esas derdin “sakal, sarık, çarşaf” olmadığını kavrayabilecek durumda değildik, haliyle!

*

O yıllar nasıl unutulur…

Etrafımızdakilerin kafalarında, tarihtekiyle çok az benzerliği olan bir “Atatürk resmi” vardı.

Ciddi ciddi bir şeyler anlatırlardı…

Mesela…

Atatürk yelekleri alevden al bir ata binermiş ve her gece ülkenin sokaklarını gezerek, “Benim insanlarım ne yapıyor bakalım?” diye teftiş edermiş.

Bunu öyle “çocuk kandırmak” içinanlatıyor değillerdi.

Asla değillerdi, son derece samimilerdi!..

İnanmışlardı!

Zira, ilk gençlik yıllarımızda sorduğumuzda, kendilerine böyle anlatıldığını söylüyor ve buna “hâlâ” inandıklarını belli ediyorlardı.

Hatta bakın, şimdi de devam ediyor bu anlayış.

Geçenlerde, bu zihniyetin “rüya tabirlerine” bir bakayım, dedim.

Konu, “Rüyada Atatürk görmek”!..

Şöyle yazıyor “Çağdaş Tabir”de:

“Rüyada Atatürk'ü görmek rüya sahibinin Atatürk'ün ilke ve inkılapları doğrultusunda onun izinden gideceği anlamına gelmektedir. Onun gösterdiği doğru yolda emin adımlarla yürüyeceğini, vatanı ve milleti için hayırlı işler yapacağına delalet eder. Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncelerine sıkı sıkıya bağlı olduğunu anlatırken, ilimi ve bilimi kendine rehber edineceği üzerine delalet etmektedir.”

“Çağdaş Rüya Tabiri”ni nasıl buldunuz?

Mustafa Kemal Atatürk gibi her meseleyi “laboratuvarda” incelemek isteyen, “pozitivist” bir insan, bugün yaşıyor olsaydı bu türden “yorumlara” çok kızardı herhalde!..

“Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur.” diyen bir Lider’den bahsediyoruz.

Niçin kızmasın!

*

Bunlar bir yerlerden alıp da, genellediğimiz örnekler değil.

Bizler, koca koca gazetelerin koca koca isimli köşe yazarlarından nice “Atatürk’ü rüyamda gördüm!”le başlayıp, “Benim aracılığımla ülkenin gidişatı hakkında endişelerini dile getirdi ve ikaz etti!” yollu cümleler okumuşuzdur.

Atatürk’ün endişelerini dile getirmek üzere tercih ettiği “akredite” yazarlar arasında olmak, az ayrıcalık mıdır?

Ve bir de…

Evsafsız kitapları, maliyetlerinin yüz katına satabilmek!..

Büyük MuhafazaKÂRlık!..

*

Ah bu işleri bir bırakabilsek!..

Kavgalarımız, çoğu vakit “kendilerini anlatma , kendilerini savunma imkânı bulunmayan ölmüşler” üzerinden oluyor.

Tarihteki bir “devlet adamı”nı aşırı överek ya da yerin dibine batırarak, zeminimizi “tutmaya” çalışıyoruz.

Bir gün…

“Atam Fatih 21 yaşında İstanbul’u fethetmişti!” diye övünen ve buradaki “Atam”ı bir yerlere gönderme yapmak için kullandığını belli eden bir “arkadaşıma” demiştim ki,

“Atamız Fatih 21 yaşında İstanbul’u fethetti. Peki, 50 küsur yaşına gelmiş olan bizler ne yaptık! Atalarımızın, genç yaşlarında büyük işler yapmaları, dünyayı titretmeleri bugün mahkûm durumda olan milyarlarca Müslüman için övünme vesilesi mi olmalıdır, yoksa ‘dertlenme’ vesilesi mi?”

Arkadaşım, nefsinin de bastırmasıyla dediklerimdeki doğruluk payını kabullenmedi ama eminim ki kafasını yastığa koyduğunda “Peki ben bu yaşıma kadar ne yaptım?” sorununun cevabını aramıştır!..

“Atatürk tartışmalarına” da böyle bakıyorum.

Atatürk’ün “doğrularını” al ve geliştir, “yanlışlarını” ise dersler çıkartarak geride bırak!

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu, kısa sayılabilecek ömründe doğru işler de yapmıştır, yanlış işler de…

Yapılanları ve yapılmayanları değerlendirirken, o anki şartları, o anki ortamı da göz önünde bulundurmak gerekir.

Bu ülkede çoğu zaman sergilenen, ölmüş şahıslar üzerinden karşı tarafı vurmaya ya da “yapılanları” meşrulaştırmaya çalışmaktır.

Oysa olması gereken…

Tarihi şahsiyetlerin hatalarından ders çıkartarak benzeri hataları bugün de yapmamaya gayret etmek…

Doğrularından da istifade ederek, bu doğruların üzerlerine yenilerini eklemeye çalışmaktır.

Bir tarihi şahsiyetin hatırasını derin dondurucuya atarak karşı tarafı “vurmanın” aracı olarak kullanmak…

Evet, tam anlamıyla o şahsiyeti istismar etmektir.

*

Birileri, ellere tutuşturdukları Atatürk portrelerinin ortasında “çarşaflı kadını zincirlemek” suretiyle tam olarak bunu yapmışlardır!..

Bir tarihi şahsiyetin hatırasını, bu ülkenin en az kendileri kadar “hak sahibi” olan çok sayıda vatandaşı rencide etmek için, ortamı gerginleştirmek ve kamplaşmayı tırmandırmak için istismar etmişlerdir.

Üstelik, bunu yapmanın “ yarı ideolojilerine” faydası da olmamıştır.

Bu çirkin görüntüler olanlardan fazlasını yanlarına çekmemiştir aksine, “Allah bu memleketi bunların eline düşürmesin!” diyenlere güç vermiştir.

*Tarihi şahsiyetleri rahat bıraksanız da…

İnsanlık için faydalı olan projeleri yarıştırsanız ne olur?

Yok olmaz!..

Bu zor!..

Bunun için “çalışmak” gerekir!..

“İzindeyiz!” demekle olmaz bu işler!..

Mustafa Kemal Atatürk’ün “bazı sözde dâvâ arkadaşları” tarafından ölüme sürüklendiği o çok zorlu yıllarda bile, hastalığına aldırmaksızın nasıl bir tempoyla çalıştığını bilmiyor olabilirler mi bunlar?

Yok, çoğu biliyordur da…

İşlerine gelmiyordur!..

Ha bu arada…

Az anlayabilen takımından birileri, “Hep bize yükleniyorsun ama MuhafazaKÂRlara’ laf ettiğin yok!” filan diyebilir.

Olmaz mı…

Bu yönden sataşanların “MuhafazaKÂRlık” denilen “sinsi ideoloji” hakkında pek de bilgi sahibi olmadıkları ortada.

“Sağdan” beslenenlere “sağcı”, “soldan” beslenenlere ise “solcu” diyor egemen güçler!..

Sağ muhafazaKÂRlar da var, sol MuhafazakÂRlar da..

Biz, 9 köyde de yokuz!..

Memleket “kısır” tartışmaları aşsın ve üretime odaklansın istiyoruz!..

NOT:

Bu arada, “çarşaflıya zincir” hakaretinin sadece bir “Parti”ye yakın olanlar tarafından yapılmadığı söyleniyor.

Ben, zihniyetten bahsediyorum.

Ne adına olsun ve kim yaparsa yapsın yanlıştır.

Kınanmalıdır.

Adaletli olunmalıdır!