Ruh ve iman gücü
8 – 10 yıl öncesine kadar PKK, Türkiye’nin istediği yerine ulaşıp eylem yapabiliyordu. Cudi’de, Tendürek’te, Amanoslar’da veya Karadeniz’in sık ormanlarında yuvalanıp kendi batıl davası için ölümüne silahlı mücadele veriyordu.
PKK ile mücadele eden Türk ordusunda ise inançlı insanlar subay kadrolarında barındırılmıyor, namaz kılan, ailesi dindar olan veya eşi başörtülü olanlar meslekten atılıyor, inancının gereği olarak sakal bırakıp, başörtüsü takan asker yakınları askeri törenlere alınmıyor, orduevlerine sokulmuyordu. Subay olmanın olmazsa olmazı inançtan uzak ve Kemalist olmaktı.
1980’lerden itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri’nin subay kadrosuna sızmaya başlayan FETÖ’nün taktiği Kemalistleri taklit etmek, gerekirse onlardan daha çok Kemalist olmaktı.
Yirmi yıldır iktidarda olan Ak Parti iktidarı önce Kemalistlerin partiyi kapatma davasından kıl payı kurtuldu. Sonra gizli FETÖ’cü Kemalistlerin darbesini bertaraf etti. Kemalist ve FETÖ’cü subay kadrosunda ruh ve iman gücü yoktu, PKK ile de mücadele etmediler, edemediler; PKK’yı geriletemediler. Peki kim geriletti? Türk Silahlı Kuvvetleri’nde elleri duaya, gönülleri Mevla’ya açılan imanlı subaylar.
***
Fatih Terim’in teknik direktör olarak, Galatasaray ve Türk Milli Takımı’nı çalıştırırken en fazla övgü aldığı husus futbolcuları motive etmesiydi. Doğru motivasyonla ruhu okşanan futbolcular enerji çarpanı ile coşup, takımı yenilgiden galibiyete taşıyorlardı. Takım mağlup duruma düşse bile ilk yarı sonunda soyunma odasındaki etkili bir konuşma maç sonucunu değiştirebiliyordu.
Önceki gece Türk Milli Takımı Lüksemburg’a karşı Alman Teknik Adam Stefan Kuntz yönetiminde ruhsuz bir oyun sergiledi. Sonuç berabereydi. Bu beklenmeyen sonuçta Türk Milli Takımı üç gol yedi. Lüksemburg’un gollerini atanlar inanılmaz derecede motive iken bizim oyuncuların yüzünde hiçbir kararlılık okunamıyordu.
Futbol sahada oynan bir oyun,terörle mücadele ise ölümüne yapılan bir mücadele. Bizim subaylarımız şimdi ruh, moral ve iman gücünü birleştiren bir motivasyonla cephede mücadele ediyor. Artı olarak, kendi öz evlatlarının ürettiği ileri teknoloji ürünlerini kullanıyor.
Ruh ve iman gücünden yoksun 25 bin FETÖ’cü subay ordudan atılmasa, Kemalist subaylar ikinci plana itilmese, ordumuza ileri teknolojiler kazandırılmasa Türkiye bu sonuca ulaşabilir miydi?
***
Atalarımız, “At sahibine göre kişner” demişler. Şimdi Türk subayları, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin alnı secde gören baş komutanını izliyor. Askerler kışladaki Camide aynı safı paylaştıkları subayların komutasında ölümüne vuruşuyor. Böyle bir ordunun ülke topraklarında terörist bırakmaması doğal değil mi?
Öyle bir baş komutan ki, ne doğuyu tutuyor, ne batıyı… Öncelikle vatanının menfaatini gözetiyor. Sadece ülkesinin hakları için değil, dünya barışı için de kafa yoruyor, mesai harcıyor. Bakıyorsunuz geçen hafta Semerkan’ta, bu hafta New York’ta mekik dokuyor.
Dünyanın beşten büyük olduğunu ve adaletli bir dünyanın mümkün olduğunu haykırıyor. Sistemin değişmesini istiyor. Köle ve sömürge sisteminden hak ve adalet düzenine geçilmeli diyor. Bu da ancak inançlı bir liderin önderliğinde iman ve ruh gücü ile birlikte çarpan yüreklerce başarılabilir.