Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.90
Gram Altın
2431.61
BIST 100
9762.38
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Ocak 2023

Orada, bir köy var uzakta…

Hatırlıyorum, küçüklüğümde her bayram sabahı köye giderdik. Akrabalarla bir araya gelirdi aile büyüklerimiz. Onlar akrabalarla hasret giderince bizler de köyün bir ucundan diğer ucuna tüm ailelerin kapılarını tıklatır, el öperdik. Elimizdeki poşeti ağzına değin bayram şekeri topladıktan sonra konakladığımız akrabaların evine dönerdik. Karnımız epey acıkırdı. Köyün doğal ürünleri ile yapılan yemekler, şehir merkezinde yediğimiz yemeklerden çok daha lezzetli gelirdi bize.
Kış gecelerinde, soğukluğu hemen hissettiren taş duvarlarına aldırış etmeden beton zeminde oturup, ortada yana küçük bir sobanın etrafında biriken köy halkının yürekleri ısıtan sıcacık sohbetini hâlâ hatırlıyorum. Küçüktük, çocuktuk ama yetişkinlerin yaptığı sohbet bizim de ilgimizi çekerdi. O kadar samimi, içten bir ortam vardı ki; tebessümün eksik olmadığı, herkesin neşeli olduğu o ortamlardan ayrılmak istemezdik; üzülürdük köyden ayrılırken. Çoğu zaman ağlardık; zorla eve götürürlerdi bizi.
Şimdi ise aynı köye gittiğimde, yaşam koşulları çok daha ileriye gitmiş olmasına rağmen birlik ve beraberliğin kalmadığı, kimsenin artık pek kimseye uğramadığı sessiz sokaklarla dolu bayramlara tanıklık ediyoruz. Üstelik yaşam koşullarının gelişmesine, iyileşmesine rağmen köy halkından kimi dinleseniz birçok sıkıntıları olduğunu dile getiriler. Eskiden yollar topraktı, hatta çamurdu ama evler arasında akşamları el feneri ile önünü görmeye çalışarak sohbete çay içmeye giderdi neredeyse tüm köy halkı. Şimdi ise yollar parke taşlar, asfalt yollar ile kaplı, sokaklar gece lamları ile aydınlatılmış olsa bile kimsenin pek kimseye uğradığı hal hatırını sorduğu yok. Şimdiki çocuklar bilmezler bizim zamanımızdaki o güzelimsi bayram günlerini. “Bayram gelmiş neyime…” havasındalar.
Bizim zamanımızda televizyon yoktu köyde. Televizyon niyetine köyün en neşeli büyüğü anlatır, oraya toplanan halk neşeyle dinlerdi. Bizim radyomuz da televizyonumuz da köyün en yaşlılarından Osman Amca idi. O anlatır, bizler dinlerdik. Gülerdik. Eğlenirdik. O kadar gülerdik ki bazen gözlerimizden yaş gelirdi. Renkli biriydi. Her dönemin bir Osman Amca’sı olurdu. Şimdilerde dönüp bakıyorum da ne bu dönemim Osman Amcası var ne köyü bir araya getiren birlik beraberlik ruhu ne o eski bayramlar o eski huzur ve mutluluklar.
Babam memurdu. Bekâr iken köyden geliş gidiş yaparmış işe. Ama annem ile evliliğinden sonra şehir merkezine yerleşmişler. Küçüklüklerinde köyde yetişmiş olmaları nedeni ile köy kültürünü yaşam tarzı haline getirmişlerdi. Evde, köye dair birçok şey görürdük. Biz küçük iken soba yakılır, kardeşlerim ile birlikte sobanın etrafında halka olur anne babamın bize anlatacaklarını heyecanla beklerdik. Onlar da bize köy ortamında nasıl tanıştıklarını, nasıl evlendiklerini, yaşadıkları mutlulukları anlatırlardı. Evlendiklerinde bir göz odada nasıl beş çocuk yetiştirdiklerinden bahsederlerdi. Bir göz odalı ama evimizden hiç misafir eksik olmaz idi. Babam bize Osman Amca gibi güzel şeyler anlatırdı. Gülerdik. Benim yerim her zaman aynı yerdi; sobanın sağında, hemen dibinde, küçük bir battaniyenin üzerinde. Kimse oraya oturmazdı. Isıyı çok severdim; en sıcak yer orasıydı. Bazen ben yok iken babam ısınsın diye oraya otururdu ama ben içeri girdiğimde hemen kalkar başka yere geçerdi. “Çok ısındım, kemiklerim yandı neredeyse” derdi yer verirken. Oysaki hastaydı. Çocukken anlamazdım ama şimdi büyüdüğümde ve baba olduğumda daha iyi anlıyorum fedakarlığın ne olduğunu, baba olmanın ne anlama geldiğini.
Öğle arası okuldan eve gider karnımızı doyurur tekrar okula dönerdik. Zaman kısıtlıydı. Okula yetişebilelim diye öğle yemeğini hazırlarken annemin elini kolunu nasıl yaktığını ama hiç belli etmeye çalışmadan gözyaşlarını içine akıttığını çok iyi hatırlıyorum. O gün idrak edecek yaşta olmadığımdandır herhalde pek bir şey hissetmemiştim ama şuan hatırladıkça canım yanıyor. İçim sızlıyor.
Evde köy kokusu, köyde ev kokusu vardı. Evde de mutluyduk, ama köye gidince çok daha mutlu oluyorduk. O kadar çok anı var ki hafızama nakşettiğim; küçüklüğümü düşündükçe mutlu olduğum. Keşke diyorum bazen; keşke köyümüzde üniversite olsaydı, orada okusam ve orada çalışsam, hep köyde kalsaydım diyorum.
“Orada, bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür…”